- Kategori
- Siyaset
Yeni tip vatandaş...
YENİ VATANDAŞ TİPİ…
Üç gün sonra 2014 yılına veda edeceğiz, 2014 eski yıl 2015 “Yeni Yıl” olacak. Eski yılı “anacağız” yeni yıldan ise dilek ve hayallerimizin gerçekleşmesini isteyeceğiz…
Unutmak insanlar için en büyük hastalıklardan biridir. Eski yıl ve yıllarda unutulmaması gereken o kadar çok olay oldu ve acılar yaşandı ki maalesef “unuttuk”
Oysa “unutmamak” unutturmamak lazım…
Bir ülkenin başına gelebilecek en büyük felaketlerin başında insanların “köleleştirilmesidir…”
Bu nasıl sağlanabilir; ülke de “güce ve muktedirlere” ilişkin bağımlı “yeni vatandaş tipi” yaratarak olur…
İki şekilde ortaya çıkar; yönetenler ne yaparsa yapsın yanlış diyenler, yönetenlerin yaptığı her şey doğrudur diyenler…
Her iki olguya ulaşmak da kolay değil; uzun zamanların birikimi sonrasında oluşurlar.
***
Yaşanan her şey farkında olalım veya olmayalım bilinçaltı belleğimizde toplanır, gün geldiğinde de aynı şekilde karşımıza çıkar.
İşte unutma ve unutmama; karşımıza çıkan yeni olguların karşısında takındığımız tavırlara gösterdiğimiz tepkinin biçimidir.
Bir olayı veya sorunu olduğu gibi kabulleniyor hiç kötüye yormuyor ya da ilgilendirmiyorsa “unutma” ve unutmuş gibi yapma davranışını sergileriz. Bize göre yapılanların hepsi “doğrudur”
Tam tersi hiçbir şeyi doğru olarak kabullenmeyip her şeyin “yanlış” olduğunu da kabullenebiliyoruz…
Oysa olayları ve sorunları kendi arasında sınıflandırıp akıl ve düşünce süzgecinden geçirip yanlışla doğruyu ayırt edebiliyor ve bunların hangisinin ağır bastığına bakıp hukuk normları kapsamında kararlar alabiliyorsak,
Doğruları taktir yanlışları eleştirebiliyorsak ve her şeyden öncesi de “haklarımıza” sahip çıkabiliyorsak gerçek bir vatandaş olmuşuz demektir…
Vatandaş olma ve ülke yönetiminde söz sahibi olma konusu geniş bir konudur bir başka yazımda kısmet olursa paylaşacağım…
***
Çoğumuz gerçek vatandaşlıktan uzaklaştık, Stockholm Sendromu denilen bir hastalığa yakalandık, bu nedenle de kalıcı yapıcı, akılcı ve bilimsel kararlar alamayıp ülkenin ve insanlığın geleceğine zehirli tohumların ekilmesine seyirci kalıyoruz.
Nedir Stockholm sendromu?
Kısaca “rehinelerin, kendilerini esir alanların duygularını anlama noktasına gelmeleri ve kendisini rehin alan kişilerle geçirdikleri sürenin sonunda onlara yardımcı olmaya başlaması ve nihai olarak da onlarla “eylemin yanlışlığına” bakmaksızın özdeşim kurmalarıdır.”
Bunu bugün ki siyaset anlayışına uyarlamak sanıyorum çok zor hatta yanlış olmayacaktır. Bu nedenle uyarlamayı veya sorun ve olaylarla ilişkilendirmeleri sizlere bırakıyorum…
Ancak şu tespiti yapmakta yarar vardır diye düşünüyorum; AKP sayesinde “türbanlı” tüm kadınları çember sakallı ve kirli bıyıklı tüm erkeklerin gerici yobaz ve bağnaz oldukları, tamamının da AKP’ li oldukları algısı dimağlarımıza yerleştirildi.
Yanlış olabilir ama bugün ki görüntüler ve seçim sonuçları bunu destekler durumdadır…
***
Yine aynı şekilde dindar ve muhafazakar olduklarını defalarca yineleyen AKP iktidarı ve lideri sayesinde AKP karşıtı, muhalifi olanların tamamının din düşmanı ve vatan haini olduğu algısı da AKP tarafından şırınga edildi…
Bunun “ayrıştırma” hatta bölünme olduğunu yazdığım zaman inanılmaz saldırılara hedef olmuştum. Oysa şimdi görüyorum ki sadece AKP ve solcuların ayrışması söz konusu değil terör örgütlerinin peşinden gidenler ve Kürt halkını kullananlar da hepimizden ayrı havalarda…
Ülke bu bağlamda gerçekten çok büyük bir tehlikenin eşiğinde ama ne hikmetse çoğumuz hala kime neden oy vereceğimize karar verebilmiş değiliz.
Bu ülkede ilk değil yıllardır halkın çok büyük çoğunluğu kendi çıkarlarını ülke çıkarlarının üzerinde tutmaktadır.
Seçim tercihleri “çıkar ilişiklerinde” ve “menfaat” beklentilerinde kitlenmektedir.
Tam da bu sırada AKP’ ye yakın olduğu halde seçim zamanlarında kendilerini gizlemek zorunda olan doçent doktor ve profesörler aydınlar yazarlar sanatçılar oldu…
Böyle bir atmosferin olduğu yerde demokrasiden özgürlükten ve adaletten söz etmek mümkün değildir…
***
Ve iktidardakiler ellerindeki tüm imkanları kullanarak rakiplerini maddi ve manevi imkansızlıklara mahkum etmeyi başardılar. Bu da halkın arasında “alternatifsiz” değerlendirmesine neden oldu. Öyle ki kendi partisini ve liderini “alternatif olamamakla” suçlamaya başladılar.
Kuşatılmış tüm kurum ve kuruluşlarla “iş adamlarını” yanına alan iktidara karşı hiçbir yetkisi olanağı ve maddi manevi desteği olmayan muhalefet partiler demokrasinin vazgeçilmek tercihi sandıkta kendilerini bulmaya çalışmaktalar.
Bu tıpkı ağır sıklet bir boksör ile tüy sıklet bir boksörün ringe çıkmasına benziyor…
Bunların sebebi ne biliyor musunuz? Gerçek vatandaş olmayı becerememiş olmamız ve vatandaşlık haklarımız ve insan hakları konusunda bir haber olmamızdır…
Eğer gerçek vatandaş olabilseydik;
İki gündür “Cizre’de “ olan olaylar bu kadar rahatlıkla meydana gelemez, daha önce doğu ve güney doğu illerimizde olan ihanetler aynı hızla artamazdı.
Ve çok daha acısı “bizler” bunlara seyirci kalabilir miydik?
***
AKP iktidarından beslenenlerin tamamı şu anda harekete geçmiş, dönen tekerleklerine çomak sokulmasın diyen iş adamları iktidarın el değiştirmemesi için atağa kalmış durumdalar…
Ne ülkenin yitip giden itibarı ne de ülkenin geleceğinin sıfırlanması devletin temellerine dinamit konulması umurlarında değil…
Yazık “vatandaş” olmasını beceremeyen toplum ile para ve servet uğruna yapılanları görmezden gelen iş adamları, makamlarını kaybetmemek için gizlenen aydın ve akademisyenlerle, korkularına yenik düşen gazeteci yazar ve sanatçılar yüzünden akıbetimiz hakkında en ufacık bir yorum yapamayacak duruma geldik…
Ve ne yazık ki ülkenin durumunu iyi analiz edenlerin “uyarılarına da” kulak tıkıyoruz.
***
E, ne demiş atalarımız; kendi düşen ağlamaz…
Erdoğan ÖZGENÇ
Adana 28.12.2014 09.15