- Kategori
- Anılar
Yitireli bir otuz yıl geçti

anne (Japonca'da)
"Hadi Allahaısmarladık. Soğuk aldın kendine iyi bak. Kardeşlerini ihmal etme, onlara göz kulak ol." deyip sarılması ve öpmesi hala gözlerimin önünde. Sevgisini sarılarak, en küçüğümüz dışında, göstermeyen annemin davranışını yadırgamıştım. Nereden bilirdim son sarılmamız olduğunu...
Kız kardeşim nisanlanmış onun ailesini ziyarete gidiyorlardı. Kardeşim, nişanlısı, erkek kardeşim ve annem. Gecenin karanlığında evden ayrıldılar. Uyuduk. Ertesi gün sabah bir yakınımız, telefonları olan, başı önünde kapımızı çaldı. Annemlerin bindiği otobüsün tafik kazasında zarar gördüğü ve bir tek annemin yaralandığını söyledi. Gidiş yolu bizim ummadığımız bir güzergahtı. OLAMAZ DİYE DÜŞÜNDÜK. Ama aydınlanan günle gerçekler kırbaç gibi yüzümüzde şaklamaya başladı.
Önde giden kamyonu sollamak isteyen şoför karşıdan gelen kamyanu görünce tekrar kendi şerdine geçmek ister ama otobüsün bir köşesi kamyonun yolu üstündedir. Kamyon oraya tam annemin oturduğu yere çarpar başına aldığı darbe ile bilincini yitirir. O bölgedeki üniversite hastanesinde amaliyat edilir ama yaşasa bile yatalak olacağını bilincinin yerinde olmayacağını söyler doktor. Yani bitkisel hayat. Kritik 24 saati atlatır, başında bekleyen babam makinenin seslerini kalp seslerini olduğunu düşündüğünde çoktan cennete gitmiştir anamız.
Ben evde o zaman ılkokula giden iki kardeşimi karşıma alıp belki bir daha annemizi hiç göremeyeceğimizi söylediğimde o küçücük yüreklerde ne fırtınalar estiğini bilemedim. Hiç konuşmadık ondan sonrada. Şimdi hekim olanımız mezarlıkta defin için beklerken kolonya döküyordu ellerime.
Terzi olan annemin hehüz bitiremediği elbiseleri alamak için gelenlerin bir kısmı gözyaşlarını tutamazken bazıları ben şimdi bu kesilmis kumaşı ne yapayım parasını ısterim diyerek beni daha da çıkmaza sürüklüyordu. Babam işsizdi ve ben üniversite ikide.
Sıkıntılı günler geçirdik ama annemin bize kendi yaşamından anlattığı bölümleri düşününce biraz şanslı olduğumuz kanısına varıyorum.
Orta halli halı tüccarı olan dedem aynı zamanda içkininde esiri imiş. O esirlik hem iş hem de aile yaşantısını etkileyince anneannem eşinden ayrılıp çocuklarını büyütmüş. Giyiminden başalayarak her türlü davranışına laftan başka katkı yapmayan dayılar, toprak zeminli tek odalı evde geçen yıllar geçimi sağlamak için terzilik . Hem de el dikişi ve ardından verem.
Annem babamla evlenir. Ailenin büyük oğlu. Ben doğmuşum. Anneannem öpmemiş beni. "Çocuğa verem bulaşmasın. "dermiş.
Beş çocuk doğurdu annem . Kendisi ilkokul üçten terk olduğu için hep bizlerin okumasını isterdi. Kendi dikiş diktiği için ev işleri ders çalışma dışında bir diğer görevimiz idi. Bir kere holü temizlemediğimi anlayınca bitirine kadar başımda beklemişti, sonra okula gecikmeli olarak gidebilmiştim. Bazan beni sevmediğini bile düşündüğüm olmuştu. Ama sonradan duyduklarım benim okul başarılarımla gurur duyduğunu komşulara yakınlara söylermiş.
Babamın sözünden dışarı çıkmazdı ama onun yarattığı stresi bazan bize yansıtırdı. KİMSESİ YOKTU Kİ KONUŞACAK ...bizler büyüyüp onunla anne kız karşılıklı konuşacak yaşta ayrıldı aramızdan.
Kitap okuma sevgisini verdi bana ve kardeşlerime. O kısıtlı bütçemizle her yeni filmi görmeye giderdik. İnsan sevgisini gösterdi bize yatalak dedeme bir ayrım yıl bakarak, onca işi arasında. Çocukları cok severdi. Tüm kardeşler çocukları çok severiz. Torun göremedi. Ama inanıyorum bir yerlerden şimdi torunlarını ve bir torunun çocuğunu görüyor ve sevgiyle bakıyor onlara.
Ocak ayının son günüydü toprağa verildi. Hala aklımda gönlümde. Neden olmasın ki. İki yavrum var. Onları onun bizleri sevdiği kadar seviyorum. Tabi annemin yadigarı güzel kardeşlerimi de. Büyüdüler kendi evlerini kurdular ama özellikle en küçük ikisi sırtsırta verip annemizin yatağında birbirimizi ısıtarak uyuduğumuz günleri unutamam.
Huzur içinde uyu anam. Bildiğim dualarım seninle. Bu yıl kısmet olur da yurda dönebilirsem yine ziyaret edeceğim mezarını.