- Kategori
- Edebiyat
Yokluğun da varlığın gibi ağır...

Bu dünya bana dar gelir bazen. düşlerim ki o an ağırlıklarımdan sıyrılıp yükselir ruhum, herşey öyle basit ve sakin. Hafiflemek ve ayağımdaki zincirden kurtulmak tek isteğim. Küçülürken görürüm her şeyi bir anda yavaş yavaş kurtulurken yüklerimden. Nazım'ın dediği gibi. o anda ne düşmek dalgalara, ne hürriyet ne sevgilim. "Gökyüzü, güneş ve ben bahtiyarım".
Tek isteğim öylesine yaşamak, doyasıya ve sevinçle. Kana kana yaşamaktan başka yok bir dileğim. Ve hiç doyamadığım yitik sevgimi içimde taşıyarak belki de sabırla ölmek.
Öylesine hafiflemişken tüm yaşam boyu, ölümüm de öyle hafif olmalı derim içimden. Gelecek, sadece bir anlar zinciri, sanki zaman dolduruyorum bu evrende. Geri sayıyorum anları. Sanki biliyorum olacakları. Yine de yaşıyorum bilinmezleri.
Bazen nasıl kederlenirim. Ve yitirmişlik hiç bir şeye benzemez.
Sanki içim derince bir yerinden kopmuş gibi. Sanki öbür yarım yanmış gibi. Paylaşmak isterim ama acırım karşımdakine anlatamam. Hiç bilinmesin isterim böylesi bir yokluk. Hiç bilinmesin olmayışın.
Ben çocuk yerimden vuruldum. En bilinmezimden köreldim.
Sen, yaşamaktan yoruldun; ben, senin yokluğunu taşımaktan.