Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Mayıs '08

 
Kategori
Ben Bildiriyorum
 

Yükselen yıldız: Çin...

Yükselen yıldız: Çin...
 

Çin Halk Cumhuriyeti Bayrağı...


Ne zamandır aklımdaydı, Çin'le ilgili makale yazmak. Hergün 6-7 gazeteyi uzun zaman ayırarak okurum. 'Bir yazılımcı nasıl bu kadar zaman buluyor?' diyebilirsiniz. Ben geceleri çalışma taraftarıyım. Haberleri tekrar tekrar izlerim. Özellikle ekonomi haberlerini... Çin'le ilgili yorumlarımı dostlarımla da sık sık paylaşırım. Amerika'nın durumunu, İsrail ve İngiltere'nin rolünü... Ancak Milliyet Gazetesi yazarı Taha AKYOL'un 'Amerika batıyor, Çin geliyor!' başlığıyla kaleme aldığı köşe yazısı dikkatimi çekti. Ve bir anda kendimi bilgisayarımın başında buldum, herzamanki gibi...

Çin'in, Çin Halk Cumhuriyeti kurulmadan önce, dört bin yıl geriye uzanan bir 'yazılı tarihi' vardır. Herçağda 'yükselen medeniyet' olarak anılmıştır. Birçok yeni buluşa imza atılmıştır. Bir zamanlar Büyük Britanya bölgesi için 'Güneşi batmayan imparatorluk' denilirdi. Ancak asıl güneşi batmayan imparatorluk Çin'dir. İmparator rejimi uygulanmıyor. Şu anda Cumhuriyet ile demokrasi çerçevesinde bir yönetim var.

En son nüfus sayımında 1.3 Milyar insanın yaşadığı belirtildi. Her dinden, her dilden insan mevcut. İşçiler, karın tokluğuna çalışır. Bu yüzden Avrupa şirketleri, fabrikalarını Çin'e taşımaya başladı. Düşük maliyetle, yüksek verim için. Çin, tam bir yükselen yıldız. Hiç yıkılmamış ve yıkılmayacak bir medeniyet. Çin Halk Cumhuriyet'nin bölgede ve dünyada nüfuzu, askeri alandan çok ekonomik alanda kendisini hissettirmektedir. 20 sene içerisinde Çin halk Cumhuriyeti'nin dünyanın en zengin ekonomisi olacağı da hem Türk hem de yabancı ekonomistler tarafından öngörülmektedir. Bunun aksi için de bir sebep yok. Bundan sonra da olacağını sanmıyorum. Çin, tüm batının dikkatini üzerine çekmeyi başaran bir doğulu. Çin Halk Cumhuriyeti henüz 1949'da kuruldu. Ancak medeniyetler imparatoru Çin, birkaç bin yıldır Dünya'da varlığını sürdürüyor. Devlet Başkanı Hu Jintao ise henüz seçilene kadar pek tanınmıyordu. Çin Komünist Partisi üyesiydi. Başbakan ise Wen Jiabao.

Peki, Avrupa'nın Çin'e yatırım yapma sebebi tam olarak ne? Sadece 'ucuz maliyet'den dolayı değil, tabii ki. Çin, doğu medeniyetlerinin imparatoru konumunda. 20 yıl öncesine kadar tüm doğu ve ortadoğuya ihracat yapmakta olan Çin, artık Avrupa pazarının içine girmiş durumda. Hatta sadece içine girmiş demek yeterli bir deyim sayılmaz. 'Avrupa pazarını fethetti' demek daha doğru.

Amerika şaşkın...
Amerika, Yükselen Yıldızı acaba ne zamandır takip ediyor? Aslında Amerika, tüm dünyayı takip ediyor. Ancak Çin'i farklı bir açıdan takip ediyor. Çin'i aslında tüm dünya takip ediyor. Çünkü artık Dünya Bankası dahi Çin ekonomisini dikkate alıyor. Amerika'nın Japonya'ya çok yüksek miktarda borcu olduğunu biliyoruz. Amerikan ekonomisinin kötüye gittiğini ve batmak üzere olduğunu herkes yazdı, çizdi. Amerika, dünyanın en büyük ekonomik ve askeri güce sahip olabilir. Ancak en sağlam ekonomiye sahip olan o değil, Çin. Hiçbir krize ortam hazırlamaz. 'Mortgage' umrunda değil.

Çin'in kötü bir huyu var.
Teknolojiyi kendileri üretmiyorlar. Kendi fabrikalarında 'taklit' yapıyorlar. Ve tüm dünyaya farklı markalarla ihraç ediyorlar. İnsanlarının da halâ fakir olduğu doğru. Teknolojik altyapıları, Amerika'dan sağlıyorlar. Öyle ki; Çin'de IBM'in dahi fabrikası var. Hatta IBM'in laptop üretimini Çin'li şirket 'Lenovo' satın aldı. Amerikan IBM, artık laptop'ı kendi ismiyle üretemiyor. Geçen gün arkadaşlar internette bir telefon gösterdi. Çin yapımı. Ancak Nokia'dan hiç farkı yok. Hatta Nokia'nın ynei modellerinden birinin aynısı.

Peki Amerika, ne zaman çökecek?
Amerikan ekonomisinin tam anlamıyla çökmesi demek, tüm Avrupa'nın ve başta Türkiye'nin bitmesi demek. Çünkü dünya ekonomisinin tekeli, Amerika'da. Çin bayrağı düşmeden alabilecek mi? Bence evet. Ancak bir rakip daha var: Hindistan. Sayın Taha AKYOL'da yazısında belirtmiş: Tony Blair de Çin ve Hint ekonomileri karşısında Avrupa’nın rekabet gücünün giderek zayıfladığını, Avrupa üniversitelerinin evrensel yarışta gerilediğini söylemişti. Avrupa ve Amerika'nın bunun farkında olması da güzel birşey tabii. Ancak eğer Amerika çökerse Dünya Bankası ile ilişkisinden dolayı tüm Avrupa zarar görecek. Ben, Avrupa'nın ikinci bir planı olduğuna eminim. Amerikan ekonomisi, Irak savaşında da çok sarsıldı. Ondan önce Afganistan'da. En güçlü askeri güce sahip olabilir. Ancak askeri güç istediği kadar güçlü olsun, yönetim kötü olduktan sonra batmaya mahkumdur.

Amerika, bu dünyaya alışamadı...
Amerika çok yeni bir ülke. Doğru düzgün bir geçmişi yok. Büyük Amerikan şirketlerinin kurucularının çoğu İngiliz ve İrlandalı göçmenlerden oluşuyor. Örneğin; Henry FORD. Amerikan otomobillerinin yükselen devidir. Tüm Avrupa pazarının hakimi olan bir otomobil şirketidir. Henry FORD, İralanda'lı bir çifçinin oğludur. Daha sonra Amerika'ya göç etmişler ve FORD, Amerikan vatandaşlığı almıştır. Bu kadar yeni bir ülkenin, tüm dünyayı ebediyen yönetmesinden bahsediyorsunuz. Bu mümkün mü? Çin dururken, hayır. Çin'de şu anda çok yüksek miktarda 'nakit' para var. Ve bu paraları, Amerika'da batmak üzere olan şirketleri satın alarak harcıyor. Türkiye'nin bu durumda olduğunu düşünsenize. IMF gibi bir dert yok. Borç yok. Gelir çok. Ülkenin borcu yok. Ayrıca halkta da borçsuz olan yok. Çok büyük şirketler var, Çin'de. İnsanlar gökdelenlerde çalışıyor. Ancak aldıkları para, burada apartman tarzı şirketlerde çalışanlardan daha az...

Kriz geliyorum dedi mi?
Kriz ikinci dünya savaşından önce geliyorum demişti. Dünya korkuyordu. Savaşın biran önce başlatıp bitmesini istiyorlardı. Evet yanlış duymadınız. Başlayıp, bitmesini... Çünkü başlaması gerekiyordu, o şartlarda. Öyle ki; Amerika ve Avrupa öyle istiyordu. Sömürgecilik başlıyordu, artık. Güçsüz ülkeler bölüşülmeye başlanmıştı. Kazanan kimdi? Kazanan ülke değil, toplum vardı: BATI. Doğu kaybetmişti. Amerika 1945'de Hiroşima'ya attığı Atom Bombası ile savaşın seyrini değiştirmişti. Bir gün Amerika'nın gökyüzü görünmez olmuştu. Japon savaş uçakları, gökyüzünü kapatmıştı, adeta. Ve Amerika, oyunda hile yaptı. Yasak olan bir bombayı Hiroşima'ya yolladı. İşte kriz geliyorum dedi. Çünkü Amerika, Japon insanını hesap edemedi. Türkiye'de böyle bir olay olsa, çocukların okula gönderileceğini sanmıyorum. Ancak Japonya, tam tersini yaptı. Herşeyi bilime yöneltti. Amerika'ya kin duydukları doğru. Ancak yine de Batı'ya öğrenciler gönderdi. Bilim adamları yetiştirdi. Ve onları ülkesinde işe başlattı. Ancak 'Japon İnsanı' da bilinçliydi. Sadece devlet değildi, bir numara olmayı isteyen. Tam otomatik, dijital mıknatıs sistemi ile çalışan Metro'lar kullanılıyor şimdi. Ve bu metroların içinde yolculuk yapanlarda bir farklılık var. İnsanlar kitap okuyorlar. Halâ okuyorlar. "Peki, bunun 'Çin' ile ne alâkası var?" diyebilirsiniz. Çok alâkası var. Çin, tüm bunlara seyirci kalmadı. Çin, yükselmeyi seçenlerden oldu. Amerikan ekonomisine değil, kendi ekonomisine yatırım yapmaya başladı. Fabrikalar kurdu. İstediği kadar taklit ürün yapsın. Dünya, Çin'i bekliyor, Çin'i konuşuyordu. Bugün Türkiye'nin neresine giderseniz gidin, Çin malı oyuncak bulursunuz. Ya da elektronik eşya... Çin bunu başardı. Çin, Yükselen Yıldız olmayı başardı.

Kurtlar Vadisi senaristlerinin tahminleri yine tuttu...
Kurtlar Vadisi dizisinde bir diyalog vardı. İplikçi Nedim, Samuel ve Tombalacının karısı Ester arasında. Ester ve Samuel, Nedim'e bir teklif getirir. Teklifin, konumuzla ilgisi yok. Nedim şunları söyler:'Eğer Çin'deki ortaklığınıza beni de alırsanız, teklifinizi kabul ederim.' Ester ise:'Elbette, senden iyi ortak mı bulacağım.'der. Samuel ise önemli bir söze daha imza atar:'Elbette, Çin artık Yükselen Yıldız' Ve Nedim son sözü söyler:'Elbette yükselen yıldız olacak. Biz nereye dönersek, orası yükselecek...' Kurtlar Vadisi senaristleri bu durumu birkaç yıl önce canlandırmışlardı. Şimdi ben de diyorum:'Çin, Yükselen Yıldız.' Ancak Nedim'in söylediği söz, kafa karıştırıcı. Nedim, Ermeni olarak bilinir. Ve İsrail'e 'maddi' yardımda bulunur. Ama İsrail, Çin'den yana mı? Hiç sanmıyorum. Tek müttefiği Amerika. İngiltere ile dahi, Amerika aracılığı ile görüşür.

İngiltere ikili oynuyor...
İngiltere, Amerika'nın müttefiği. Aralarında büyük bir dostluk var. Ancak aynı zamanda, Avrupa Birliği üyesi. Hem Avrupalı hem Amerikalı. Ancak Amerika, Türkiye'nin Avrupa Birliğine girmesine karşı değil mi? Bundan şunu çıkartabiliriz: Amerika Avrupa Birliğini istemiyor değil. Türkiye'nin girmesini istemiyor. Bu sadece bir yorum. Hiçbir kanıt yok, tabii. Amerika ile hiçbir husumetim olmadığını bilenleriniz vardır(makalelerimi okuyanlar bilir). Ancak gerçek bu, diye düşünüyorum. Türkiye'nin yanlız olması gerekiyor. Bunu kötü niyetle de açıklayabilirim. Ancak ben iyi bir sebebini düşündüm ve buldum. Amerika, Ortadoğuyu elegeçirdikten sonra Türkiye üzerinden ticaret yapmaya başlayacak. Bürokrasiyi zorlayacak. Ancak bu izni, Avrupa'dan değil, Türkiye'den almak istiyor. Eğer Türkiye Avrupa Birliğine girerse, Amerika önce Türkiye'ye soracak. Sonra Türkiye gidip Avrupa'ya soracak. Ve ekonomik çöküşte olan Amerika'ya izin çıkacak mı dersiniz? Orasını bilmem. Ancak Amerika, risk almak istemiyor sanırım. Risksiz yol varken, almasına da gerek yok...

Lafı uzatmayalım...
Çin, yükselen yıldız oldu artık. Çin'de 30 Milyon Türk yaşıyor. Bunların çok büyük bir oranı Türkiye Türkü değil. Uygur ve Kazak Türkleri çok bulunuyor, Çin'de...

Son olarak, Çin'deki büyük depremden dolayı duyduğum üzüntüyü belirtmek isterim. Ölenler hangi dinden, hangi ırktan olursa olsun. Artık öldüler. Ve çok büyük bir oran da çocuklardan oluşuyor. Okullar yıkıldı. Sabırlar diliyorum... Zor durum...

Başka bir makalemde görüşmek dileğiyle...

Saygılar, sevgiler...


 
Toplam blog
: 89
: 3439
Kayıt tarihi
: 10.11.07
 
 

Tesekkurler ..