Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Şubat '14

 
Kategori
İnançlar
 

Yunus Peygamber

Yunus Peygamber
 

Yunus Peygamber (a.s) Asur Medeniyetinin başşehri olan Ninova kavmine peygamber olarak gönderildi.  Hz. Yunus, peygamber olduğu zaman 30 yaşındaydı.

Asurlular, aslen Kuzey Irak'ta, Dicle kıyısında bulunan Asur (Aššur) Şarkat Kalesi kenti ve çevresinde yaşayan bir Sami (Samiler; Arap, İbrani, Süryani gibi halkların mensup olduğu etnik grup) toplulukken özellikle M.Ö. 2000 sonrası Doğu-Batı arası küresel ticaretten faydalanarak gelişmiş ve topraklarını genişleterek ülkelerini bir imparatorluğa dönüştürmüş eskiçağ halkı, Anadolu'daki en büyük ticaret kolonileri Kültepe (Kayseri)'de bulunmaktaydı. Başkentleri Ninova'dır. İlkçağda, Ortadoğu'nun en büyük imparatorluklarından biri olmuştur. M.Ö. 2. binyılın başından itibaren özellikle Anadolu’da koloniler kurmuş, Anadolu'ya yazıyı taşımışlardır. Asur ülkesi, önceleri Babil'e, M.Ö. 2. binyılın büyük bölümü boyunca Mitannilere bağımlı kalsalar da M.Ö. 14. yüzyılda bağımsızlıklarını kazanmış ve Fırat’a kadar topraklarını genişleterek buralara yerleşmişlerdir. Daha sonra Mezopotamya'da, Anadolu'nun güneydoğusunda, zaman zaman da Suriye'nin kuzeyinde büyük güç kazanmışlardır.

Ninova halkı ticaret ile uğraşan zengin bir ahaliydi. Bu zenginlik halkın gözünü kamaştırıp doğru yoldan ayrılmalarına neden oldu. Artık putlara tapıyorlardı.
Hz. Yunus Ninova'lıları Allah yoluna davet etti. Günler, aylar ve yıllar geçti, ancak halkından Hazret-i Yunus’a inanan hiç kimse çıkmadı.

Buna rağmen O, yılmadan, yorulmadan, sabırla tam 33 sene boyunca herkesi doğru yola çağırdı. Allah'ın emri ile belli zaman sonra başlarına bir felaket geleceğini anlattı. Tebliğine inanan çıkmayınca öfkeye kapılan Yunus, Allah'tan izin almadan kavminden ayrıldı. Felaket günü yaklaşıyor, herkes Hz. Yunus'u arıyordu. Ne var ki kimse bulamıyordu.

(Saffat Suresi - Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır)

139 - Şüphesiz Yunus da gönderilen peygamberlerdendir.

140 - Hani o bir zaman dolu bir gemiye kaçmıştı.

141 - (Oradakilerle) kur'a çekmiş de kaydırılanlardan (yenilenlerden) olmuştu.

142 - Derken (denize atılmış ve) kendisini balık yutmuştu. (Kendi nefsini) kınıyordu.

143-144 - Eğer çok tesbih edenlerden olmasaydı, yeniden dirilecekleri güne kadar onun karnında kalırdı.

145 - Biz onu hasta bir halde bir alana çıkardık.

146 - Üzerine kabak cinsinden bir ağaç bitirdik.

147 - Biz onu (Yunus'u) yüz bin veya daha çok insana peygamber olarak gönderdik.

148 - O zaman ona iman ettiler de biz onları bir zamana kadar yaşattık.

Sıkıntılara daha fazla dayanamayan Yunus, halkına kızarak onlardan uzaklaşmaya, belki orada Allah’a iman edecek ve ona ibâdet edecek bir halk bulabilmek ümidiyle başka bir ülkeye göç etmeye karar verdi.

Rabb’inden izin almadan halkını bilgisizlik, inançsızlık ve sapıklığın karanlığında bırakarak ülkesinden işte böylece çıktı.

Yunus, kentin limanında uzak bir ülkeye giden bir gemi buldu. Ona yaklaştı ve geminin sahibinden gemiye kendisini de almalarını istedi. İstenilen ücreti ödedi. Geminin hangi ülkeye gideceği Yunus’u ilgilendirmiyordu. Onu ilgilendiren tek şey, inkâr eden bu ülkeden bir an önce uzaklaşmaktı.

Böylece gemi Hazret-i Yunus da içindeyken yolcularıyla denize açıldı. Deniz çok sakindi. Gemi kuğu gibi yüzüp gidiyordu. Fakat Yunus’un içindeki fırtına dinmemişti. Zihnine bir soru takıldı:

- “Acaba Ninova’yı terk etmekle doğru mu yapmıştı? Sonuna kadar orada kalması gerekmez miydi? Ninova’dan ayrılacağı zaman Allah’tan izin almalı değil miydi?” İşte o sırada garip bir şey oldu.

Gemi denizin ortasında kala kaldı. Hiç bir ârızası yoktu. Saatlerce uğraştıkları hâlde gemi yerinden kımıldamadı. Günlük güneşlik iken ani bir fırtına ile gemi adeta bir beşik gibi savrulmaya başladı.

O zaman yolculardan biri:

- İçimizde bir suçlu, bir günahkâr var. Bu yüzden gemi hareket etmiyor, dedi.

Bir başkası:

- Belki de bu günahkâr, efendisinden kaçan bir köledir, diye söylendi.

Bu sözü duyan Yunus, büyük bir korkuya kapıldı. “O köle benim” diye düşündü. “Ben Efendimden, Rabbimden kaçıyorum. Onun iznini almadan gidiyorum” diye çırpındı.

- Suçlu ortaya çıksın! Dediler.

Fakat kimse ortaya çıkmadı.

- Öyleyse kur’a atalım, dedi bir başkası. Bu teklifi benimsediler. Buna göre, kur’a kime çıkarsa, o suçlu sayılacak, denize atılacaktı.

Büyük bir heyecan sardı gemiyi. Herkes:

- “Ya kur’a bana çıkarsa!” diye düşünüyordu. Eski günahlar birer birer hatıra geliyordu. Derken kur’a başladı ve umulmadık bir şekilde bitti. Kur’a Yunus’a isabet etmişti.

Gemidekiler:

- Bu işte bir yanlışlık var. Bu ihtiyar suçlu olamaz, yeniden kur’a çekelim, suçlu  kim imiş görelim, dediler. Bir daha kur’a çektiler. Kur’a yine Yunus’a isabet etti. Bu sonucu bir türlü kabul edemediler. Üçüncü kurayı çektiler. Yine Yunus’a çıktığını hayretle gördüler. Bu sırada hava kararmış, deniz bozmuştu. Bir fırtına çıkmak üzereydi. Böyle korkunç bir havada Yunus’u denize atmak istemediler.

- Atın! Dedi, Yunus. Beni denize atın ki, cezamı çekeyim.

Rabbim izin vermeden görevimi terk ettim. Ben bir suçluyum. Benden kurtulun ki, kurtulasınız, dedi.

Yunus peygamberi kollarından tuttular, fırlatıp denize attılar. Hava zifiri karanlıktı. Denizin suları buz gibi soğuktu. Geminin etrafında dolaşan kocaman bir balık, Yunus’u bir nefeste yuttu. Sonra derin sulara dalıp yuvasının yolunu tuttu. Karanlık denizlerin dibinde karanlık bir odadaydı, Yunus. Rabbine karşı çok mahcuptu. Durmadan O’na yalvarıyor, dua ediyor, O’ndan kendini bağışlamasını diliyordu.

 Hz. Yunus  peygamberin duası:

“La ilahe illa ente subhaneke inni kuntu minezzalimin” Kısaca meali “ Senden başka ilah yoktur, seni her türlü noksanlıklardan tenzih ederim ki Ben zalimlerden oldum.”  

- Yunus’a zarar verme! Diye, balığa emretti, Âlemlerin Rabbi.

Yunus peygamber hatasını anlamış ve yaptığına pişman olmuştu.

Yunus sahile çıktığı zaman yeni doğmuş bir çocuk gibi güçsüzdü. Yürüyecek dermanı yoktu. Hava da sıcak mı sıcaktı.

Bir kulunu korumak isteyince  Allah neler yapmazdı?

Hz. Yunus çok yorgundu, yürüyemiyordu. Sürünerek kumsala doğru ilerledi. Çevreye bakındı. Böcekleri ve zararlı hayvanları gördü. Çok yakıcı bir güneş vardı. Baygın bir halde oracığa düştü. Yüce Allah bir bitki yarattı. Bu bitkinin adı Yaktin idi. Yaktin çok çabuk büyüdü. Kocaman yaprakları olan bir bitki, dal kol atıp büyümeye başladı. Bu bildiğimiz kabaktı. İri yapraklarıyla kabak, Yunus’u sıcaktan ve sineklerden korudu.

Hava serinlemeye başlayınca, memeleri süt dolu bir keçi geliyor, Yunus’u emzirdikten sonra gidiyordu.

Günler geçtikçe Yunus güçleniyor, sağlığına kavuşuyordu.

Ninova kentinde güneş aniden yok oldu. Her taraf karanlığa büründü. Etrafta çok korkunç sesler vardı. Herkes birbirine Hz. Yunus'u soruyordu. Şehirdeki putları kırdılar. Yunus peygambere karşı yaptıkları hatalarını anlayıp dualar ettiler, yalvardılar. Duaları kabul olundu. Beklenen felaketi yaratmadı.

Kendini iyi hissettiği bir gün Yunus yola çıkmaya karar verdi. Ninova’ya doğru günlerce yürüdü. Şehre yaklaştığı sırada bir hemşerisi onu tanıdı. Hemen ayaklarına kapandı:

- Aylardır sizi arıyoruz. Nerelerdeydin, ey sevgili peygamberimiz? Diye, Yunus’a sarıldı. Sonra da var gücüyle koşarak, Ninovalılara Yunus’un geldiğini haber verdi.

Başta kral olmak üzere bütün Ninova halkı yollara düştü.

Yunus peygamberin ellerine sarıldılar:

- Biz senin kıymetini bilememiştik. Seni çok üzmüştük. Bizi bağışla, dediler.

Yunus, sevinç gözyaşları dökerek onlara baktı:

- Yüce Rabbim bizlere yeniden hayat verdi. Doğru yolu gösterdi. O yolda yürüyelim. O’na layık birer kul olalım, dedi.


Ninova'lılar, doğru yolu bulmuşlardı. Yunus çok sevindi. Gördükleri onu çok etkilemişti. Şükretti.
Uzun yıllar kavmi ile beraber Allah'a ibadet ederek yaşadı.


Ölümünün yaklaştığı zaman Ninova'dan ayrıldı. Kimse nereye gittiğini bilmiyordu. Daha sonra bilinmeyen bir tarihte, bilinmeyen bir yerde öldü.


Hz. Yunus'un Asurlulardan ayrı kalması ile beraber, kavim yeniden eski ahlak dışı davranışlarına, azgınlıklarına kaldıkları yerden devam ettiler. Bunun üzerine Ninova şehri düşmanların işgaline uğradı. Kısa zaman sonra da Asurlular devleti yıkıldı.

****

Her bir ülkenin, her bir toplumun ve her bir bireyin uyarıcıları bulunmaktadır. İnsanlığın var olmasından günümüze dek bu gerçek yaşanmıştır. Bundan sonra da yaşanacaktır. Kabul edilsin ya da edilmesin değişen hiçbir şey olmayacaktır. Kim ki uyarıları, önerileri göz ardı etmez ise kazançlı çıkması kaçınılmaz olacaktır.

Tek bir ferdin güzel ahlak üzerine yaşam sürmesi demek, içerisinde bulunmakta olduğu tüm toplumun güzel ahlak üzere yaşaması demektir. Aksi durumda tek tek çürümekte olan tuğlaların yapının tamamının yıkılmasına yol açtığı gibi, kişilerin kendi kimliklerindeki özlerindeki bozulmalar da zamanla tüm toplumun yıkılışına sebep teşkil edecektir.

Peki, o halde ne yapmalıyız? Bizlere doğruyu, güzeli, ahlaklı birer yaşamı öneren insanlarla birlikte olmalıyız. Yaşantımızı bu doğrultuda yeniden dizayn etmeliyiz. Kolay mı olacak? Hayır. Hiç de kolay olmayacaktır, kuşkusuz.

Belki de o ana kadar sahip olduğumuz tüm zararlı alışkanlıklarımızdan vazgeçmek duygu ve düşün yaşamımızda çok büyük tahribatlara yol açacaktır. Alışmış olduğumuz zevklerimizi geride bırakmak acabalar ile belleklerimizde gelgitlere neden olacaktır.

Tıpkı, hasta bir bedenin tedavi görmekte olduğu gibi ruh ve akıl dünyamızda uygulamamız zorunlu olan tedavileri, bizlere sunulan reçeteleri, konulan yasakları harfiyen hayata geçireceğiz.

Unutmayalım ki, iyi, güzel ahlaklı bir toplum ve yönetim arzu ediyor isek, öncelikle kendimiz böyle bir yaşantıya özümüzde, şahsımızda can vereceğiz. Ve bunun için de kararlılıkla geri adım atmadan ilerleyeceğiz.

Kaynakça:

    http://ilhanerol.wordpress.com/2010/10/20/hz-yunus-peygamber%E2%80%99in-hayati-ve-duasi/
    http://peygamberlerinhayati.blogspot.com.tr/2010/10/hz-yunus-as-hayat-hikâyesi.html
    Vikipedi özgür ansiklopedi
    http://www.ilimrehberi.com/dini-ilimler/inanc/499-hz-yunus-peygamberin-duas.html

 
Toplam blog
: 635
: 614
Kayıt tarihi
: 07.09.13
 
 

Şiiri, yazmayı seviyorum..hepsi bu kadar.. ..