- Kategori
- Kişisel Gelişim
Yüreğimle dertleştim!

Alışılmışın dışındayım bu aralar. Kendimde değilim. Etrafımdaki koca kalabalığın aksine yalnızlığın ta derininde hissediyorum bu bedeni. Nereye dönsem yalnızlığın yüzü, kime baksam yine yalnızlığın kocaman bir çift gözü. Bedenimi kuşatan bu hissi sıyırıp atmak istiyorum, andır kalsın ki yok böyle yapışık ilişik bir şey daha. Tek başıma ilerlediğim bir yoldayım ve Ay ışığı ile konuşuyorum en sessizinden. Her ne kadar “Yanındayım ben” dese de uzaklığını mesafelerle ölçemediğim doğru.
Adımlarım hızlanıyor sanki, nereye gidiyorum ki? Tek başına, öğrenilmiş bir çaresizlik hissiyle ve buz tutmuş yollarda iki ileri bir geri… Bilincim yerinde evet, soruların harmanlandığı, cevapların yetersiz kaldığı bir kafa yapısında adımlıyorum. Yokuşun tepesinde parıldayan bir el feneri gibi zemindeki ince buz kütlesi ilişiyor gözlerime. Işığı etkiliyor ve yaklaşıyorum; belki yalnız değilimdir, buz değil de beni bekleyen birileri vardır orada. Ah benim ahmak kafam. Yine yanıldın da eriyince su olacak bir buz parçasının peşinden mi geldin o kadar yolu? Ayaklar mı çekti yalnızlık hissinin cezasını. Birilerini mi aradı gözlerin umutla ışığa bakarken? Sahi sadece gördüğün, görmek istediğin şeylerin peşinden mi gittim ben? Evet evet öyle oldu sanırım. Düşünceler hayal etti, gözler görmeye çalıştı da ayaklar adım adım ilerledi, kaçtı o sıyrılmak istenen yalnızlıktan. Yazık oldu ki yanıldı bu beden her defasında. Ama unutulan bir şey vardı sanki. Bütün beden hareket ederken görülmek istenen ışığa doğru, kalp neden suskundu ki? Kalbimi unuttuğumu anladım. Onunla konuşmadık uzun zaman oldu. Sahipsizliğimin sebebini neden sormadım ki kalbime? Akılla hareket etmek her zaman işe yaramıyormuş ki; bedenimde bir kalp olduğu aklıma düşüverdi. Zaten çare zannettiğim, ışığı yansıyan buz zemine kadar gelmişim, bir güzel oturuverdim ve kalbimi dinlemeye karar verdim. Sordum önce: “Sen biliyor musun bu yalnızlığın sebebini?” “Evet” dedi yılların suskunluğunu bozarak. Gerçi neden konuşsun ki ben hak vermemişken.
“Çevren ne kadar kalabalık olursa olsun benim için yanan bir yürek daha olmadıkça sen hep yalnızsın” dedi kalbim. Beyinle akılla hareket etmemi ama kendisini de unutmamamı, ara sıra danışmamı söyledi usulca. “Kalabalığın içinde kaç kişi var ki senin için atan bir kalbi olan?” dedi. İşte bu yetti bana. Yalnızlığın dünyalar kadar da olsa insanı bilen, anlayan, onunla vakit geçirmeyi seven biri olmalıymış hayatta. Olmalıymış ki sessiz çığlıklarını bastırsın, elini tuttuğunda bedenini sarsın sevgisi. Huzur bulasın ki; anlayan, bilen, senle olan bir insan alsın götürsün bütün yalnızlıklarını. İşte o zaman hayat sana öyle güzellikler sunarmış ki, sinirle çiğnediğin o papatyaların arasında kalp kalbe, el ele fotoğrafa poz vermek dünyalara bedel olurmuş.
Neler de varmış bu kalpte, belki de dinlemediğimizden bu hallere düştüğümüz… Dertleştik biraz ve daha ilk cümlelerde hani o yalnızlığın soğuk yüzü, gözlerime değen kocaman gözler eridi birden. Ve anlaştık yüreğimle.Hem onu hem kendimi üzmeyeceğim, birbirimizi dinleyeceğiz. Yanımdakilerin, benimle olanların kıymetini bilerek çıkacağım o yokuşu. O zaman güzelmiş hızlı adımlar atmak, kalbinin masum çırpınışlarına ayak uydurmak.
Tavsiyem o ki; sizler de zaman zaman kalbinizi dinleyin. Anlattıklarımı bir yaşanmışlığın, çaresizliğin içinden çıkan koca bir sevgi yumağı olarak bilin. Kendinizi dinleyin, aklınızı, kalbinizi ve yanında iyi hissettiğiniz kişilerle birlikte olun. Sizi sevmeye çalışan, keyif alan birileri olsun hayatınızda. Benim var evet, kendimle baş başa kaldığım zamanlarda her ne kadar kalbimi dinlememiş olsam da yüreği benimle atan birilerinin var olduğunu hissetmek, görmek güzel. Kalabalıkların en büyüğüne değer bir sevgiyle yaklaşan insandan zarar gelmez, uymaya çalışın, uyun. Yüreğinizi dinleyin ve zaman zaman dertleşin kalbinizle. Eksiklerinizi,hatalarınızı yahut başarılarınızı konuşu yüreğinizle.
Yüreğimden yüreğinize sevgiyle…
Talip KOCAKOÇ