Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Haziran '14

 
Kategori
Güncel
 

Yurtta sulh, cihanda sulh Musul'da işgal!

Yurtta sulh, cihanda sulh Musul'da işgal!
 

Düşünüyorum.

Atatürk, "Yurtta sulh, cihanda sulh!" demiş! Buna, canı gönülden katılıyorum ama bu sözün, yaşadığımız dünya için geçerli bir argüman olduğunu düşünmüyorum. Yurtta sulh var mı?... Yok! Cihanda?... Orada da yok. O zaman bu özlü sözü tedavülden kaldırıp, yerine yenisini koymamız gerekiyor. "Yurtta savaş, cihanda savaş!"  Olmadı mı? Bence de olmadı ama en azından bir gerçeği anlattı.

Belki, "barış istiyorsan savaşa hazır ol" manasına gelen aşağıdaki mısralar gerçeğe daha uygundur. Bilmiyorum belki de biz, konumumuz icabı böyle huzursuzudur.

"Bu mesel ile bulur cümle düvel fevz-ü felâh;
Hazır ol cenge eğer ister isen sulh-ü salâh." (1)

Bildim bileli çok kritik bir coğrafyada bulunduğumuzdan sözedilir. İddia doğru olsa gerek ki, bir türlü rahat ve huzur bulamıyoruz. İçimiz ve çevremiz sürekli kaynıyor. Sanki trafikte araba kullanan sürücü gibiyiz. Ne kadar dikkatli olsak ta başkası gelip bize çarpıyor. Nasıl mı? Kırım'n ilhakı, Ukrayna'nın işgali üzerine, Amerikan gemileri boğazdan Karadeniz'e geçiyor; arıza bahanesiyle biraz fazla kalınca Rusya bize kafa tutuyor. İran uranyumla uğraşıyor, Irak'la Suriye karışıyor sıkıntısı bizi buluyor.

Adına IŞİD denen henüz yeri yurdu bile belli olmayan bir devlet, Kuzey Irak'a giriyor. Sanki yapacak başka işi yokmuş gibi gelip bizim Musul Konsolosluğu'nu işgal ediyor ve görevlilerimizi rehin alıyor. İktidara vurmak için fırsat kollayan muhalefet ise, zaten böyle bir şey bekliyor. Duyar duymaz hükümete bindiriyor. Bari ülke dışı meseleleri kendi siyasetinize alet etmeyin, "bu milli bir meseledir destek verin!" demenin zerrece etkisi olmuyor.

İşte ben, bu garip ve anlamsız muhalefet örneklerine bakarak bir sonuca varıyorum. Ortalığın karıştığı fakat, aynı zamanda bir şansın da doğduğu böyle kritik dönemlerde, "Yurtta barış, dünyada barış!" sözünün arkasına sığınarak yapmamız gerekenlerden kaçtığımızı düşünüyorum.

Rahmetli Özal'ın Cumhurbaşkanı olduğu dönemde Amerika'nın, Kuzey Irak'a girip Kerkük ve Musul'u işgal etmemize göz yumacağına dair söylentiler çıkmıştı. İran'la 8 yıl sürdürdüğü savaşı bitiren Saddam, bu kez de (1 Ağustos 1990) Kuveyt'i işgal etmişti. Amerika'nın "çık oradan" demesine kulak asmamış, denileni yapmamıştı. Bu da 1. Körfez Savaşı'nı başlatmıştı.

Saddam'ı, Kuveyt'i işgale yönlendirenlerle, İran'la savaştıranların aynı güçler olduğunu söyleyenler bulunsa da bunları ispat etmek mümkün değildi. Kirli ve çirkin tezgah bir şekilde işliyor ve hükmünü icra ediyordu. Saddam'ın, BM'nin Kuveyt'ten çekilmesi için verdiği süreyi tanımaması, ABD ve İngiltere'nin Irak'ın üzerine çullanmasının vesilesi olmuş ve böylece o meşhur, "Körfez Savaşı" başlamıştı.   (16 Ocak 1991)

Aslında Saddam'ın çekilmeme sebebi, kabadayılık ve cesaret değil, kendisini Kuveyt'i işgale yönlendiren USA'nın blöf yaptığını düşünmesiydi. Açıkçası tezgaha getirildiğinin farkında değildi. Sonunda ölümü de bir dediğini iki etmediği Amerik'a yüzünden oldu. Eğer kıyamet, yani hesap günü yoksa kahrolurum. Çünkü masumin sanların kanı, canı ve malı üzerine saltanat kuranların; yalancı, düzenbaz ve münafıkların yaptıklarının yanlarına kâr kalmasına üzülürüm.

O yıllarda sayıları pek fazla olmayan özel kanallardan birinde Körfez Savaşı konulu bir tartışma vardı. Sanıyorum bizim de kuzeyden Irak'a girerek savaşa dahil olup olmayacağımız üzerine konuşuluyordu. Rahmetli Özal, proğramı takip ediyor olmalıydı ki, stüdyoya telefonla bağlanmış ve olaya müdahil olduğumuz takdirde kârlı çıkacağımızı, "bir koyup üç alacağımızı" söylemişti.

Fakat Özal'ın tüm çaba ve gayretleri boşa gitti. Muhtemelen bu nedenlerden ötürü önce Dışişleri Bakanı Ali Bozer ve Milli Savunma Bakanı Sefa Giray istifa etti. Ekim ayında gerçekleşen bu istifaların ardından Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necip Torumtay da istifa edince rahmetli Özal'ın hayalleri suya düştü. Eğer o yıllarda Kuzey Irak'a girilseydi, sınırlarımızın misak-ı milli hudutlarıyla buluşması ve petrol zengini olma ihtimalimiz vardı. (4 Aralık 1990) (2)

Aynı durum, (20 Mart 2003 te) İkinci Körfez Savaşı'nda da yaşandı. Kanın gövdeyi götürdüğü şu çirkef ve merhametsiz dünyada, "yurtta sulh, cihanda sulh!" sloganına bağlılığımız bir daha tescillenmiş oldu. Yabancı ülkelere asker göndermek ve yabancı askerlerin ülkemizde ikametini sağlamak amacıyla 25 Şubat 2003 günü TBMM'e sunulan Başbakanlık tezkeresi reddedildi. Böylece, ülke menfatinden daha çok, kendi ideolojilerine hakimiyet alanı sağlama amacında olanların dediği oldu. Musul ve Kerkük hayali ikinci kez başka bahara kaldı(3)

Bana sorarsanız, şu an karşı karşıya olduğumuz IŞİD olayı bizi Kuzey Irak'a girmeye tahrik eden üçüncü girişim oluyor. IŞİD kimmiş, neymiş, ne yapmak istermiş, kim tarafından kontrol ediliyormuş; doğrusu bu detaylar beni pek ilgilendirmiyor. Beni ilgilendiren buradaki derin mesaj oluyor. Sanki kimliği meçhul birileri bize, "öyle bakıp durmayın, hadi girin Irak'a" diyor.

Ancak bu göz kırpmanın amacı bizim için düşünülmüş bir kıyak mıdır, yoksa çıkmaza sokmak için hazırlanmış bir tuzak mıdır tarafımdan pek bilinmiyor. Zaten IŞİD (Irak Şam İslam Devleti)yle ilgili detayla ilgilenmediğimi söylemiştim. Ancak bu IŞİD, sebebini anlayamadığım bir nedenle bizim tır şöförlerini tutukluyor, Musul Konsolosluğu'muzu basıp personelimizi esir alıyor. Sanki bizimle ilgili bir hesabı varmış gibi davranıyor. Böylece, hem hükümetimizi tahrik ediyor, hem de muhalefetin eline ona vurmak için altın bir fırsat sunmuş oluyor. 

Savaştan, kavgadan, gürültüden, itişip kakışmadan zerre kadar hoşlanmam. İnsanların kavga etmeden barış ve huzur içinde yaşamaları en büyük dileğimdir. Ancak, benim böyle düşünmem dünyadaki kanlı ve acımasız savaşları durduramıyor. Merhamet yoksunu canilerin kana ve mala olan iştahına son veremiyor. O yüzden, eğer devlet yetkilileri de benim gibi düşünüyorlarsa, bu konularda kendilerine gelen bir duyum ya da haber varsa, bu kez işi savsaklamasınlar. Muhalefetin ne dediğine bakmasınlar. Aralanmış kapıyı açıp içeri dalmaktan çekinmesinler. Misak-ı milli hudutlarına sahip çıksınlar diyorum.

Resim: vagus.tv
1- Bunları, Osmanlı'da modern tıbbın öncüsü sayılan (1786/1853) Abdülhak Molla yazmış. Atatürk te 1 Mart 1922 günü TBMM nin üçüncü açılış konuşmasında okumuş.
(Tüm devletler mutluluk/kurtuluş başarısını bu ibretlik sözde bulurlar; Şayet barış istiyorsan savaşa hazır ol.) http://www.edebiyatdefteri.com/yazioku.asp?id=82884

2- http://www.turkcebilgi.org/bilim/turk-tarihinde-ilginc-olaylar/korfez-savasi-ve-ozal-3992.html
3- 1 Mart tezkeresi Vikipedi. 

 
Toplam blog
: 462
: 707
Kayıt tarihi
: 28.04.07
 
 

Emekliyim. Herkes gibi benim de bir dünya görüşüm var. İnsanların farklı fikir ve inançlara sahip..