Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Mart '08

 
Kategori
Felsefe
 

Yüz yazının ardından paylaştığım yolculuğum ve ezoterik bakış

Yüz yazının ardından paylaştığım yolculuğum ve ezoterik bakış
 

Bilgi Ağacı


Hermes: “Gök kubbe altında yeni ve söylenmemiş hiçbir söz yoktur.”

Bu yazı, yüz yazının ardından, paylaştığım ezoterik yolculuğumun bir değerlendirmesi, ne yapıyorum, ne yapmak istiyorum, niçin araştırıp, düşünüp iyi, doğru ve güzel düsturu ile ilerlemeye çabalıyorum sorularının cevaplarını naçizane bulmaya çalıştığım bir yazı olacak...

Şöyle denir: “Herkes her şeyi biliyor, biz sadece hatırlamalarına yardımcı oluyoruz.” Yolculuğumun paylaşımında bir tek kişiyi bile düşünmeye, okumaya, araştırmaya, yaşamı sorgulamaya, hayata farklı bir pencereden bakmaya, ezberlerini bozmaya faydalı olabilecek küçük bir kıvılcım çaktırabildi ise yazmaya çalışan şahsım; dünyanın en mutlu insanıyımdır.

Yaşamlarının kıymetini bilmeleri, yaratmaları ve zamanlarını iyi kullanarak hiçbir dogmaya kapılmadan özü hürce(özgürce) kendilerini gerçekleştirebilmeleri için bir tek kişiye olumlu anlamda bir hece dahi katkım oldu ise yine dünyanın en mutlu insanıyımdır.

“Bilemezlik bilmenin yolunu açar, bilmekse öğrenmek demektir.” denir.

Bu yol çok geniş bir yoldur. Bu evrimleşme, tekâmül yolu veya merdiveni çok geniştir. Size kalan yolun neresinden yürümek isteyeceğinizdir. İsteyen sağından isteyen solundan yürüyebilir, birbirinin arkasında değil yanında yürür. Adımlarını takip etmez. Lider kültleri gibi ayak izlerini takip etmez. Bu yol, kendini bilme, bulma, idrak etme ve gerçekleştirme yoludur. Sevgi ve bilginin yoludur...

Kişinin ondan hiç ayrılmayacağını varsaydığı ruhunu yüceltme yoludur...

Gelişim, değişim ve yaratım yoludur...

İnsanlığa zamanın kıymetini bilmesi ve onu doğru kullanması için bir uyarıdır...

Kendi yolunun paylaşımıdır...

Kimsenin kimseyi takip etmediği ancak beraber omuz omuza el ele, destek vererek, yürüdüğü bir yoldur...

Bir bayrak yarışıdır, gücün yetmeyince, zamanın dolunca bayrak tutan eller güçsüzleşince o kaldığın yerden başka birinin bayrağı alıp aydınlığa doğru, hakikate doğru ilerlemeye devam etmesidir...

Bu yolda iki olgu çok önemlidir... “Sevgi ve Bilgi”.

Hiç birimiz mükemmel değiliz, zira yaşam okulumuzda halen birer öğrenciyiz...

Egoyu öldürmek değil onu kontrol etmek ve ehlileştirmektir amaç...

Duyguları katletmek değil, onları akıl ile de bağdaştırma gücünü elde tutmaktır amaç...

Elbette ki hepimizin hataları var, insanoğluyuz...

Katkıları ve yergileri ile bu yola ve yazara ayna tutanlar çok kıymetlidir...

Dualite gereği, tekâmül için zıtlıkların varlığı da çok önemlidir...

Birliğe giden yol üzerinde bunlar, geçilmesi gerekli aşamalardır...

Doğrunun bulunması için bu etkiler yardımcı olur...

Ve hatta “Bizi geliştiren de bu negatif etkidir.” denir...

Sarsar, silkindirir ve kendine getirir...

Tabi kimin söylediği ve neyi nasıl söylediği, esas ve üslup çok önemlidir...

Mevlana şöyle diyor:

“Kör cehalet çirkefleştirir insanları!
Suskunluğum asaletimdendir...
Her lafa verecek bir cevabım var...
Lakin bir lafa bakarım laf mı diye,
Bir de söyleyene bakarım adam mı diye...”

“Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir” denir...

Bu yolda ilerlemek için hür irade çok önemlidir...

Tevazu her hareketimizde, davranışımızda ve konuşmamızda düsturumuzdur...

Ne isen o anda o olabilmenin yoludur... Ne bir fazla ne bir eksik...

Yazılarım, yolumun paylaşımıdır...

Bu yol, Şövalyenin, savaşçının eyleme dönüşen yoludur...

Ne bir bilen, ne de akil olabilmiş bir insan; sadece olmaya, olgunlaşmaya çalışan, çabalayan, kendi ile bitmeyen savaşını sürdüren yazmaya çalışan öğrencinin yoludur...

Kafaya fazla kakmadan ama gerektiğinde ezberleri bozabilmek için sarsmak gerekliliğine inananın yoludur...

Denildiği gibi: “Hayatta en büyük başarım kendi kendimle baş edebilmektir...”


Bu yol durmak için değildir, dinlenebilinir ancak yavaş adımlarla dahi bir süreklilik vardır...

Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi: “Dinlenmemek üzere yola koyulanlar, asla yorulmazlar.”

Kişileri geliştirecek olan yalnızca kendileridir, okunanlar sadece bir vesiledir...

Her şey bireyin kendinde başlar ve kendinde biter...

Yürekten alınmış olan bir kararın gücü önünde kimse duramaz...

Ve bu yol kendini bilmek yoludur...

Kendini bilmek her yönünle kendini tanımak, idrak etmektir...

Bu yolda “Mürşid, öncü, şeyh, guru, vs...” yoktur...

Olsa olsa gerektiğinde birbirlerine rehberlik edecek, düşünce elini uzatıp kaldıracak dostlar, rehberler vardır...

Yolda olanlar ne tezahürat, ne hayranlık beklentisi, ne de öfke uyandırabilme korkusu ile hareket ederler...

Bilgi, bir üstünlük vasıtası olarak kullanılmaz...

Amaç, hiçbir beklenti içerisinde olmadan gelişiminin paylaşılmasıdır...


Yolculuk kendi içimize doğrudur, kendini her yönünle bilmek eksikleri gidermek gereklidir...

“Ben buyum” ya da “ben oldum” diye bir şey yoktur...

Amaç insanoğlunun mikro anlamda bir yaratıcı olmasıdır...

Hepimiz bu dünyaya “öğrenci” olarak geldik, birçoğumuz da ustalaşamadan gideceğiz ama yerlerimizde saymayacağız...

Gerektiğinde insanları durağan konumlarından harekete geçirmek için güçlüce sarsmak gereklidir...

Yaşamımızın amacı kendimizi yüceltmektir...

Evrensel koşulsuz sevgiyi hücrelerimizde hissedip çevremize de hissettirmektir...

Art niyetle ve husumetle eksik bulmaya çalışarak egolarını tatmin edenler her zaman olacaktır...

İyi niyetle yapılan bilgi dolu her eleştiri ise yol alanları güçlendirir, bir ayna tutar. Ayna tutanlara sinirlenmek, öfkelenmek değil, teşekkür etmek gereklidir...

“Işık saçmanın iki yolu vardır :
Ya bir mum olmak, ya da onu yansıtan ayna.” diyor Edith Wharton.

Olumsuz tepkiler dogmatik değil de objektif ve bilgi dolu ise, kişinin gelişimi için onun özünü besleyen kaynaklardır...

Yanlışları kabul edebilecek olgunluğa erişmiş olabilmek gereklidir...

Tüm yaşamımız bir sınanmadır...

Durumun objektif tespiti ve bu duruma göre tutum takınmak gereklidir...

Daima iç hesaplaşma yapılmalıdır...

Seçim yapmanın zorunlu olduğunun bilincinde olabilmenin yoludur…

Bu dünyaya çıplak gelir çıplak gideriz, hiç bir paye, makam, etiket kalıcı değildir; aydınlanma ve sevgi yolu bunları ancak hak edenin isteyeceği ölçülü olabilen bireylerin yoludur...

Kemal Menemencioğlu bir yazısında ezoterizm hakkında şunları söylüyor: “Ezoterizm hakikatin akılda yansımasıdır. Ezoterizm muğlâkta değildir. Hakikat her yerdedir. Ezoterizm onun teori ve pratiğidir. Amaç tekâmüldür, birliktir. Ezoterik yolda icadın yeri yoktur. Geleneğin geleceğe süregitmesidir. Ezoterik sistem ve ezoterik bilgi gelenekseldir; değiştirilmeden, olduğu gibi aktarılır. Temel taşlar ile oynanmaz. Bu ezoterik sistemde belirli bir kişi değil, mevcut bir sistem belirleyicidir. Tarih boyunca kültler, tarikatlar ise hep güçlü, karizmatik bireylerin etrafında kurulur ve daha zayıf bireyler kurucunun felsefesinin ardından giderler. Bu ezoterik yol değildir.”

Peki, bu yol ne değildir...

Ne kendini aşağı görmek, ne de kendini göklere çıkarmak yolu değildir...

Bir ego şişirme yolu değildir...

Paye, etiket, beklenti yolu değildir...

Bu yol hele ki kendini öne çıkarmak, böbürlenmek yolu hiç değildir...

Övgü peşinde koşulacak yol da değildir...

Başkalarının ayak izlerini takip etmenin yolu değildir...

Hurafe ve boş inancın yolu da değildir...

Sizi anladığını zannettiğiniz kişiler dahi bir gün sizi şaşırtabilecektir...

Bu yol bunlar için hayal kırıklığına kapılma yolu değildir, hoşgörünün yoludur...

Aydınlanma yolunda kişi kendine etiketler vermez, sıfatlar koymaz...

Beğenilmek, öne çıkmak, onaylanmak ihtiyacı gibi daha ahlak ve erdem merdivenlerinin en alt basamağında kalmanın yolu hiç değildir...

Öfke, nefreti benliğimizde yaratmak kendimize ve bütüne zarar vermekten başka bir işe yaramaz... Bu yol öfke, kin, nefret yolu değil ölçülü olabilmenin yoludur...

Ve... Ölçülü davranmasını bilmeyenler, kuvvet sahibi olmayı da istememelidirler...

“Bilgiyi hak edene vermemek hak edene zulümdür. Bilgiyi hak etmeyene vermek ise bilgiye zulümdür.” denir. Sevgi de bilgi de hak edene verilmelidir. Hak edilmeden kazanılan sevginin de ne sevilene ne sevene faydası olmayacağı bir gerçektir. Önce hak etmek için çaba gösterilecek, duruma göre tutum takınılacak sonra hak ederek o sevgi kazanılacaktır, tıpkı bilgi için, hakikat arayışı için meşakkatli yolda senelerce yürüyenler gibi.

Bütün uğraşlarınız içi boş birkaç cümle ile karalanmaya çalışılabilinir, amacınız, yaptıklarınız sizi en iyi anladığını zannettiğiniz kişilerce dahi anlaşılamayabilir, o anda bile her şeyin sorumluluğunu üstlenerek aynayı kendinize tutunuz, nasıl daha iyi daha güzele daha doğruya gidebilirim diye kendiniz ile yüzleşiniz... Kızgınlık, dargınlık, öfke yoldaşınız değildir... Sizin yolunuza bilinçli olarak taş koyanlara, yaşamınıza hiçbir olumlu katkısı olmayıp, bir de çelme takanlara karşı ise alınacak tavır onları nötrlemek ve önemsememektir... Ve maalesef bunu hayatta uygulamak çok zordur...

Bütün bu söylenenlerin en zoru ise yaşamlarımızda bunları uygulamaktır...

Söylemden eyleme geçişte zorlanmak doğaldır ama yılmamak, çabalamak ve asla pes etmeden, adım adım önce kendi karanlığımıza doğru merdivenlerimizi inmek ve sonrada aydınlığa doğru çıkmamız gereklidir...

Bu yazıların tek hedefi vardır...

İnsanoğlunun tamamının içinde olan ve uyuyan potansiyeli uyandırmaya naçizane vesile olmak...

Yazının başında da yazdığım gibi: “Herkes her şeyi biliyor, biz sadece hatırlamalarına yardımcı oluyoruz.”

Birçok öğreti insanlığı farklı kategorilere böler; Mevlana, Tasavvuf, Kabala, Mısır sistemi, Hint sistemi, Sümer sistemi, Gnostikler, Hermetizm, Ezoterizm, yeni akımlar, tüm dinler ve inanç sistemlerinin hepsinde istisnasız iki ile dört arası bölümlendirme söz konusudur. Ancak esas itibarı ile ayrım nettir: Yolda olup hayatın, zamanın kıymetini bilip çalışıp çabalayıp emek sarf edenler ve sadece yaşayanlar.

Tamer Ayan şöyle diyor: “Avam, emare nefsi olan beşerdir; hatta bir anlamda ‘insanımsıdır’. Çünkü yiyip içme, yatıp kalkma ve üremeden başka hiç bir amacı ve düşüncesi olmayan bir yaratıktır: düşünmez, fikir üretmez, hiç bir şeye aldırış etmez, yardımın ve şefkatin yanından geçmez. Bilinçsizce ömrünü sürdürür gider. Kendi kendine kınayan ve emir eden durumundadır. Avam; halk, ilim ve marifet ehli olmayan düşük kimseler olarak tanımlanır. Kendinde batını bulmuş olan ya da bulmak için çabalayan azınlık ise avama göre Seçkin (Havass)’dir. Seçkin insan, tam huzura ermiş, sükûna kavuşmuş, erdemlerle donanmıştır.”

Uykuda olanlar geniş kitlelerdir ve uyanmış aydınlanma yoluna koyulmuş olanlar ise azınlıktır. İki ana temel felsefe üzerinden ayrışan insanlığın sadece yiyip, içip yaşayanlarını harekete geçirip, onların ezberlerini bozup gerektiğinde Sokrates gibi topluma bir at sinekliği yaparak onları düşünmeye, çalışmaya, yola koyulmaya, eser bırakmaya sevk etmek, sevgi ve bilgi ilkesini çevreye yaymaya çabalamak “Havass”’ın görev bilincidir... Bu bir eyleme geçiştir...

Ezoterik-inisiyatik yolun öğrencisi kendinin olması gerektiği yeri bilir ve ona ulaşabilmek için çalışır...

Platon şöyle diyor: “Karanlıktan korkan bir çocuğu hoş görebiliriz. Yaşamdaki asıl trajedi; yetişkinlerin aydınlıktan korkmasıdır.”

Ezoterik-inisiyatik sistematik aydınlanma yolunda hiçbir dogma ve taassubu, hurafeyi kabul etmez. Kendini sürekli yenileyen eklektik bir sistemdir. Tek bir inanç sistemine ya da tek bir öğretiye saplanıp kalmaz...

Nitsche der ki: “ Kendini yenebildin mi? İsteklerine hâkim misin? Faziletlerinin efendisi misin? Sorularına “evet” diyebilirsen gerçek bir insansın.”

Yola koyulanların farkındalık seviyeleri artacağı; gelişecekleri için kişi değişecektir, sizi güzel sözlerle eski bataklığın içine çekmeye çalışacak olanlara hazırlıklı olmak gereklidir...

Kötü niyetlilerin sizi yolunuzda yavaşlatmasına izin vermeyiniz...

İlahi Kudret, her insanda potansiyel olarak bulunur. Akil insanın görevi, bu nuru yaşatmak ve taş üstüne taş koymaktır ve akil insan olabilmek de kişinin elindedir.

Ezoterik yol, olgun, güçlü, erdemli ve kişilikli insanların yoludur.

Hiçbir şeyin kesin ve tek doğru olarak empoze edilmediği yoldur...

Voltaire gibi: “Düşüncelerinize katılmıyorum ama düşüncelerinizi özgürce ifade edebilmeniz için canımı seve seve veririm.” diyebilmenin yoludur...

Kendi ile barışık olarak, öze sevginin töze sevgi olduğunun bilinmesi ve öz saygı ve sevginin yoludur...

Ezoterik yol on düşünüp bir söylemenin yoludur: Denildiği gibi: “Kişi, söylediklerinin kölesi, söylemediklerinin efendisidir.”

Doğal olmanın unutulmadığı yoldur, dengedir, belli aralarda kendini dinlemek, düşüncelerden zihni boşaltıp özü içinde aramak, ona bağlanmak ve sonra tekrar eskisinden güçlü olarak madde âlemindeki çalışmalara daha zinde devam etmektir...

Pisagor’un enstitüsünün önündeki Hermes heykelinin kaidesinde şu yazarmış: “İnanmayan uzak dursun!”

Amaç, hakikate doğru ilerleyerek yaklaşmaktır…

Bu yolda kimi yaşamında devrim yaparak hızlı kimi ise evrim geçirerek yavaş yol alır…

Kendine hakim olmanın yoludur…

Tüm evrenin sevgi üzerine kurulduğunun bilinmesinin ve içimizde hissedilmesinin yoludur…

Kişilik, “Bir insanın kendisini, diğer insanlardan farklı yapan nitelik ve nitelikler toplamı” olarak tanımlanır.

Kendi yolunuzu bulunuz!

Dinamik denge yaşamın temel kuralıdır.

Yapacağınız yatırım ruhunuzadır...

Taassup köleliği zincirlerinizi kırınız...

Canlı cansız tüm putlarınızı yıkınız...

Özeleştiri yapmayı ve aynayı daima kendinize tutmayı unutmayınız...

Sevgi ve bilgi birbirini tamamlar ve yüceltir...

Yaşamın amacı arınmamız, saflaşmamızdır, sürekli farkındalık kazanmamızdır...

Bu geniş yolda, bilinçli yolcu seçtiği kendi şeridinde bir denge üstadının ipin üzerinde yürümesi gibi özenle yürüyecektir...

Yazılarımın çoğunda bir şekilde hep değindiğim gibi:

“Özgürce düşününüz...

Araştırınız...

Hakikati arayınız...

Ruhunuzu yüceltiniz...

Seviniz, seviliniz...

Ve... Kendinizi gerçekleştiriniz...”

Öğrenirken paylaşılan bu yol, öğrencinin yoludur...

Ezoterik bakış budur...

“Biliyorum” demeden “Öğreniyorum” diyerek devam etmektir...

Bu yolda rehberimiz, bilim ve akıl rehberliğindeki sezgi gücüdür.

Sırrın özü insanın bizzat kendisidir!

Tanrı yardımcımız olsun...

“Hatırlar mısın, sen doğduğunda ağlıyordun ve etrafındaki herkes gülüyordu. Öyle bir hayat sür ki, sen öldüğünde herkes ağlasın, senin yüzünde ise anlamlı bir gülümseme olsun.” (Eski bir tapınak yazıtından M.Ö. 9.y.y.)

Berk Yüksel

 
Toplam blog
: 242
: 32770
Kayıt tarihi
: 09.03.07
 
 

21 Aralık 1973, Ankara doğumludur. Lisans ve yüksek lisansını “İşletme” alanında yapmıştır. Araşt..