Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Mayıs '08

 
Kategori
Kültürler
 

Zelve Ören Yeri

Zelve Ören Yeri
 

Kapadokya merkezinin ortasında yer alan Zelve, Avanos’a dört, Ürgüp’e on kilometre kadar olup coğrafi ve tarihi yapısı ile önem taşıyan eski bir köy yerleşim yeridir.

Açık hava müzesi haline getirilen Eski Ören Yeri Zelve, Uzunlamasına ve birbirine paralel üç vadiden oluşur;

Girişte sağda yer alan ve mini bir kanyona benzeyen birinci vadi; geçmişte Türk İslam toplumunun yaşadığı yerdir. İkinci ve üçüncü kısım, Hıristiyan Ortodoksların yaşadıkları yerler olarak bilinmektedir.Her bir vadinin arası yirmi, otuz metrelik dik sırtların genişliği kadardır.

Türk ve Yunan hükümetleri arasında, 30 Ocak , 1923 tarihinde, İsviçre’nin Lozan şehrinde imzalanan ‘Nüfus Mübadele antlaşması ‘ ile Hıristiyan Rum Ortodokslarla Müslüman Türk yaşamının birlikteliği Zelve’de son bulmuştur denilebilir.

Antlaşmanın 1. maddesine göre, ” Türk topraklarında yerleşmiş Rum Ortodoks dininden Türk uyruklarıyla (ülke topraklarında doğmuş veya sonradan o ülkenin yurttaşı olmuş, bulunduğu devlete bağımlı tebaa), Yunan topraklarında yerleşmiş Müslüman dininden Yunan uyruklarının, 1 mayıs 1923 tarihinden başlayarak zorunlu mübadelelerine girişilecektir.”

Bu antlaşma gereğince zaman içinde Hıristiyan nüfus Zelve’yi terk etmiştir. Onlarla yüz yıllar beraberce aynı vadinin içinde yaşayan Müslüman nüfus ise 1952 yılında alınan Afet Bölgesi kararı gereğince Şimdi yaşadıkları Aktepe’ye taşınmışlardır.Vadi 1963 yılından beri müze olarak insanların ziyaretine sunulmaktadır.

“ Zelve, Kapadokya’nın içinde, eski bir yerleşim yeriydi. Şimdi ören yeri. Ören yeri, insana; eski harap olmuş evler, sokaklar, kazılardan ortaya çıkarılmış yerleşim temelleri gibi şeyler hatırlatır. Ama Zelve, öyle değildir. Doğal yapının sürekli değişim içinde olduğu yerdir; Peri Bacaları, vadiler, dereler, mağaralar , yağışlar ve sıcaklık farklılıkları ile az veya çok hareket halindedir. Buna karşılık özü aynıdır, değişmez.

1960’lı yıllara kadar yerleşim yeri olarak kullanılan Zelve vadisinde, insanlar nerede ve nasıl yaşamışlar, ilk bakışta anlayamazsınız.Vadinin içinde dolaştıkça görmez, ancak tahmin edersiniz. Sanki son terk edenler elli yıl önce değil, beş bin yıl evvel terk etmişler gibi bir duyguya kapılırsınız. Çünkü kırk elli yıllık bir iz bulamazsınız.

Eskiden de izler görülür. Ama bu izler, yüzde yüz insan eli ile örtüşen izler değildir. Burada doğanın hakimiyeti vardır. Doğa kah mahzun, kah asil durur . Bu duruş, yerine ve mevsimine, ya da geceye, gündüze göredir. Bir bakarsınız size tepeden bakar, bir bakarsınız alçaktan. Hüseyin Seyfi (Kapadokya’da Doğa ve Sanat)”

**** **** ***

Hacı Musa Akbaş 83 yaşında. Aktepe Muhtarı Yaşar Akbaş’ın babası. Hacı Musa 28 yaşına kadar eski Zelve’de yaşamış. Onunla Aktepe köyünde karşılaştım. Eski ören yeri ile yeni köy arası üç kilometre kadar. Beraber eski köyü (Müze) ziyaret etmemiz için rica ettim.Önce biraz nazlandı.

” Ne yapacaksın, şimdi girişte bir sürü paranı alırlar.” dedi. Fakat, “Bana oradaki evinizi gösterirsin” dediğimde benimle gelmeyi kabul etti.

Birlikte, ören yerinin bahçe kapısından girdik, görevliler onu da, beni de tanıyınca, “ bir sürü para” meselesi olmadı.

“Şu gördüğün düzlüğe harman dökerdik. Şu yüksek deliklerde güvercinlerimiz olurdu. Senede, elli yüz teneke güvercin gübresi kaldırırdık.
Şu gördüğün kayanın altı bizim evimizdi. Şurası da misafir odamız. Burada , doksan yüz kilometrelik uzak yerlerden, Ürgüp'e arpa buğday satmaya gelenler kalırdı.Bir çeşit köy odasıydı eskinin."


Hacı Musa Amca’nın ‘oda’ dediği tüm bir kayadan ibaret bir mağara.

“Peki bu oyuklar, ne olarak kullanılırdı?”

“Onlar mı, dolap, terek falan.”

“Hıristiyanlar karşı yamaçta mı yaşarlardı?”

“Evet karşı taraf onlara aitti.Şuna da ikindi kalesi derler.

“Neden?”

“ Herhalde ikindi ezanı ile ilgili sanıyorum.”

“Suyu nereden sağlardınız?”

“Aşağı bahçeden.”

“Yeterli miydi, bu kadar insana.”

“O zaman su, böyle az değildi, şarıl şarıl akardı.”

“Ne yer, ne içerdiniz?”

“Yiyecek boldu; pilav, mantı, patates, üzüm, pekmez, peynir, süt, yoğurt gibi.”

“Peki, Karşı ile hiç sorun yaşadınız mı?”

“ Asla, ne yaşadık, ne de sorun yaşandığını duyduk. Ben çocuktum. Son kalanları hatırlayabiliyorum.”

Hacı Musa Amca yürürken , merdiven taşları üstünden değil, kenardaki toprağa basarak yürüyordu. Nedenini sordum,

“Bu merdivenler, bu yollar önceden yoktu.”

“İyi değil mi?”

“Ha işte.”

Kayadan yapılma mescit’e giriyoruz.

“Burası ile de oynanmış mı?” diye soruyorum.

“Hayır, “ diyor, “O zaman da böyleydi.”

Mescit’in bitişiğinde yine bir mağara gösterdi.

“Burası da Kuran kurs yeriydi.”

Diğer mağaraların sahipleri hakkında da açıklamalarda bulundu.

Girişten çıkarken,

“Hocam adamlara üç beş kuruş ver.” dedi.

Güldüm, “merak etme” dedim.

Devam etti,

“Gelmeye hiç niyetim yoktu, ama senin tatlı diline dayanamadım.”

“Sağ ol” diyerek Hacı Musa Akbaş’ı aldığım yere bıraktım.

 
Toplam blog
: 498
: 1546
Kayıt tarihi
: 12.08.07
 
 

Öğretmen Okulunu ve İktisat Fakültesi Kamu yönetimi bölümünü bitirdim, eğitimciyim, İyi derecede ..