- Kategori
- Müzik
Zeynel Demirtaş ve Ud Dersleri
Kadıköy rıhtımında buluşacaktık. Birbirimizi ilk kez görecek olsak da sırtımızdaki koca udlardan tanırdık nasıl olsa. Fakat benim udum geniş omuzlarımın azizliğine uğradı. Udu göremeyince beni de ıskaladı. Tam yanındayken arkasını dönüp daha uzaklara dikti gözlerini. Merhaba, ben geldimmmm, dedim. Yüzünü döndü bana, gülümsedi. Uzun saçlarını hemen ensesinde bağlamıştı. Üzerinde kehribar rengi hoş bir gömlek vardı. Kolunda doğal taşlardan bir dizi boncuk, ayağında son derece zevkli ayakkabılar...
Nefis bir sandal ağacı kokusu notalarında bir parfüm ...Çok uzun bakmadığım hâlde bütün ayrıntıları fark edebilmeme şaşırdım. Hızlıca tanışıp yürümeye başladık. Kibar ama kendinden emin konuşuyordu. Ses tonu güven vericiydi. Yolun karşısına geçmek için beklediğimizde ellerini inceledim. İnce ve uzun her yöne bükülebilir esneklikteydiler. Bir kaç sokak sonra bir atölyeye vardık. İçeride bir kaç kişi oturmuş kimi bir udu cilalıyor, kimi tellerin ahengini ölçüyor kimi de parçaları yapıştırıyordu. Biz içeriye boş bir odaya geçtik. Udlarımızı kılıflarından çıkardık. Onunki Faruk Türünz yapımı özel bir uddu. Benimki yeni başlayanlar için uygun ortalama bir ud. Udunu aldı ve çalmaya başladı. Elindeki ud değil kendi uzvuydu sanki. İçiçe geçtiler. Elleri saniyede 80 kez çırpan sinek kuşu kanatları, yayılan tını dakikada 1200 kez atan sinek kuşu kalbi gibiydi. O an tıpkı 10 saniye kanat çırpmasına engel olunduğunda ölen sinek kuşları gibi dokunsam ölecekti. Bu eşsiz ses hiç susmasın istedim. Birden durdu. Araf; Hicaz Saz Semâisi benim bestem, dedi.
Yeni başlayan bütün öğrencilerime udla yapmak istediğin nedir diye sorarım? Genelde hakkını vererek çalmak derler. Siz bu soruya nasıl cevap verirsiniz? dedi.
Söylenecek o kadar çok yapmak istenen sıralayabilirdim ki, önce herkesle aynı cevabı vermek istedim. Ama udumla dürüst bir başlangıç yapmak isteklerimin ilk sırasında bu yer almalıydı.
Durdum ve uduma bakarak; benim onun sesine ihtiyacım var, dedim. Kalbimin çırpınışını ellerimden çıkaracak olan sesine ihtiyacım var. Sonra saçma bir cevap değil mi? dedim. Bir enstrümana bu kadar anlam yüklemek...
Yüzünde hiç yadırgamadığı bir duyguyu sadece beklemediği birinden duymuş olmanın şaşkınlığıyla; hayır saçma değil. Belki ben de bu ihtiyaçtan sizin bana dediğiniz gibi herkesten farklı ve sanki bir uzvummuş gibi çalıyorumdur, dedi.
Bana yaklaşıp udumu dizlerime koydu. Mızrabı elime verdi. Sadece bir tel, aynı tele sabırla vurmak... Bu ilk ders bununla başlayalım, dedi.
Saydım. Son mızrabı indirdiğimde 1200. kez vuruyordum tellere... https://m.youtube.com/watch?v=G50fg3EFN-A