Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Aralık '14

 
Kategori
Deneme
 

Zeytinin acısı

Zeytinin acısı
 

Zeytin ağacı


*Olea prima omnium arborum est

ZEYTİNİN ACISI

Akıl almaz tufan günlerce sürer. Yer gök bir birine karışır. Denizler kabarır, görünmez olur kara. Her yeri sular kaplar. Yeryüzünde her şeyin silinip silinmediği, suların çekilip çekilmediğini anlamak için Nuh, bir güvercini tekneden güneşin battığı yere doğru uçurur. Güvercin döner, her taraf sular altındadır. Göz alabildiğine sonsuzluğa uzanan başka bir şey yoktur görünürde. Yedi gün sonra tekrar bıraktığı güvercin bu sefer ağzında bir zeytin yaprağı ile geri döner. Bu, bir yerlerde karanın ortaya çıktığının, hayatın ve yeşeren umudun işaretidir.

"Leblebi gibi yenmez öyle zeytin. İki seferde ısırılır, katık edilir ekmeğe. Peygamber yemişidir o." Babaannemin hafiften kızarmış gibi yaparak bize söylediği bu sözün anlamını uzun süre çözememiş, anlayamamıştım doğrusu. Kim bilir; belki de Balkan çetecileri saldırılarında geçen son yıllar ve Balkan Savaşı'nda yer yurt, mal mülk bırakılarak anayurda göç yollarında çekilen günlerin acıları, sonraları Kurtuluş Savaşı'nın zorlukları altında ezilen günler neden oluyordur diye düşünmüştüm. Onlar acıdan, yokluklardan, geçim sıkıntılarından tutuşan bir ateşten çemberden geçerek ve yaralanarak çıkıp gelmiş bir acılı kuşağın mensuplarıydılar. Bir zeytin tanesinin bile kıymetini bilen...

Sonraları zeytinlikler arasında geçen ilk çocukluk günlerimde giderek bu öğüdün anlamını kavrar oldum. Bu, zeytin ağacına, onun meyvesine sofraya gelene kadar geçirdiği sürede uğraşı verenlerin emeğine saygının bir yansımasıydı. Zeytin ağacının ve meyvesinin kendine has bir kültürü ve öğretisi vardı. Zeytinliklerin sürülmesi, bakılması, gübrelenmesi, çiçeklenmesi, sulanması ve yaz güneşi altında tanelenmesi insanlığın başlangıcından bu yana zeytin ağacı ile zeytin insanları arasındaki bir aşkın tekrarı gibiydi. Şimdi daha iyi anlıyorum, elinden tutarak gittiğimiz zeytinliklerde dedemin her ağacın başında ayrı ayrı durup onlara okşarmış gibi dokunuşlarını, yapraklarını severken söyleşir gibi oluşunu ve bir huşu içinde tüm zeytinleri ayrı ayrı dolaşışını, daha iyi anlıyorum.

Sonbaharın bitiş, kış günlerinin başlangıcındaki çoğu ayaz havalarda, ısınmak için yakılan ateşlerin ince dumanları hasatın bereketine edilen sessiz dualar gibi yükselirdi zeytinliklerden. Traktörlerin ve onlara bağlı römorkların henüz kasabada görünmediği yıllardı. Ağaçlardan silkelenen zeytinler bin bir zahmetle çatlamış ve soğuktan morarmış ellerle yerden toplanır küfelere doldurulurdu. Sonra o zamanlar stabilize olan Bandırma yolundan eşeklerle kasabadaki zeytin kooperatifinin yolu tutulurdu. Hasat bittikten sonra herkes ihtiyacı kadar zeytini alır evinde sele zeytin yapmak için tuzlardı. Gene kooperatife ait olan yağhanede zeytin yağı üretimi başlardı. O zaman dedem bir büyük ekmek alıp tepsiye yerleştirir, süzülen ilk yağın altında ekmeğin yağı çekmesini bekler eve gelirdik. Kuzinede yağlı ekmek hafiften kızartılır, sofraya oturulur, dedem dua edip ekmeği keser ve herkese bir parça uzatırdı. Bu adetin nerden geldiğini bilemezdim. Ama bunun hasatın bereketine bir hamd, zeytin ağacına bir şükran borcu ödemek ve zeytine saygının bir eseri olduğunu anlardım.

Keskin bir balta gibi bilenmiş rant hırsının bir gece Yırcalı'da zeytinliklere dalıp, binlerce ağacı yok etmesi getirdi bunları aklıma. Bunu Aydın Efeler'deki ağaçlara saldırı takip etti. Yetmedi, şimdilerde Bandırma ve Erdek'te altmışbin zeytin ağacının sanayi bölgesi ve depo alanları için kesilmesi geldi gündeme. Oysa 1937 yılında çıkmış bir ZeytinYasası bile var ülkemizde, ama dinleyen yok. Zaten kıyı bölgelerde zeytinliklerin çoğu yazlık siteler ve evler yapmak alaturka zevksizliği ile imara açılıp talan edilmiş durumda. Hala zeytine saldırıyorlar. Saldırdıklarının aslında kendi yarınları olduğunu bilmeden. Kolay çıkmaz zeytinin acısı. Kolay çıkmaz zeytin ağacının ahı. Zeytin tanesi kolay bırakmaz acısını, emek ister. Ona bakan, onu seven, onu toplayan insanın acısını taşır çünkü. Acısı çıktıkça olgunlaşır, tıpkı insan gibi. Tıpkı insan gibi acıyla olgunlaşır...

Altında otururken, aralarından geçerken dinleyin bakın, size "herkese aidim ve kimseye ait değilim. Siz gelmeden önce de buradaydım, siz gittikten sonra da burada olacağım" diye fısıldadığını duyarsınız bir yaşlı zeytin ağacının. Zeytin ağacı tüm mitolojilerde ölümsüzlüğün simgesidir. Eski Yunan'da adı Eleia'dır.Tanrıça Athena'yı temsil eder. Yaratılış ve kuruluş efsanelerinde yer alır. Eski Ahit'e göre zeytin refahın ve bolluğun simgesidir. Tüm kutsal kitaplarda zeytin ağacı kutsallığın, bolluğun, adaletin, zaferin, sağlığın, aklın, onurun, bilgeliğin, arınmanın ve yeniden doğuşun sembolüdür. Bir bakın; şimdilerde temsil ettiği değerlerin giderek azalması, zeytin ağaçlarının giderek azalmasının bir sonucu değil mi?

Adem'in ağzına konan üç tohumdan İsrail'in kuzeyinde Hebron vadisinde gömüldüğü yerde üç ağaç yeşerir sonraları. Zeytin, sedir ve selvi. Efsaneye göre Tanrı'dan kendisinin ve insanlığın bağışlanmasını dilemiş, dileği kabul edilmiştir. Zeytin o günden bu yana bağışlanmış insanlığın insan olma sürecindeki yerini almıştır. O günden bu yana dökmüyor gümüş yapraklarını zeytin ağacı.

Doğaya, ağaca sevgisi olmayanın insana da sevgisi olamaz. O kadar çok şeyi harap ettiniz ki; bırakın zeytinler yaşasın! Zeytin bir yerde barışın sembolüdür. Barıştan söz etmeye yüzünüz olsun. Bırakın, zeytin ağaçlarının yüzüne bakabilelim...

* Zeytin bütün ağaçların ilkidir.

Akın YAZICI

4 Aralık 2014/ İzmit

 
Toplam blog
: 190
: 391
Kayıt tarihi
: 07.05.14
 
 

1965 Ankara Üniversitesi Tıp fakültesinden asker hekim olarak mezun oldum. Gülhane Askeri Tıp Aka..