- Kategori
- İlişkiler
Zorla güzellik olmaz
RESİM INTERNETTEN ALINMIŞTIR
Niyet üzerine düşündüklerimi paylaşma gayretiyle yazdım dünkü yazımı. Niyet önemliydi.
İyi niyet gösterdiğiniz bir olayın neticesinde hayatınız kabusa dönerse ne olur?
Bu gün bu ruh haliyle geziyorum. Kötü ve aşağılamaya varan davranışlarla karşılaştım. Yaşadıklarımdan kendime ders çıkartıp, yapanları Allah’a havale edip yürüdüm. Güvenirim ilahi adalete. Bazen yetmiyor…
Kötülüğe kötülükle karşılık verilmeyeceği öğretisi annemden. Kötülük düşünemeyen bir insan. Sanki Allah ona bir ulvilik vermiş. Kendisine karşı yapılan hiçbir kötülük karşısında cevap vermez, olayların büyümesine ve ortalığın karşımasına mahal vermeden kapatır konuyu.
İnsan yaşadığı kadarını biliyor. Yada yaşadığımız kadarız…
Ben de aldığım dersle hareket ettim. Geldiğim noktada yaşadığım üzüntünün kaynağında duran insanın yaptıklarından pişmanlık duyduğunu ifade eden her hangi bir davranışta bulunmaması üzerine ilişkime mesafe koydum. Zarar görmemek için uzak durmanın çözüm olabileceğini düşündüm. Yanılmışım…
Bir yerde okumuştum; kişi önce kendini affederek başlamalıymış hesap yapmaktan kurtulmak için.
Kendimi affettim, onu hayatıma aldığım ve samimiyet kurduğum için. Yaşadıklarıma sebep olaylar olmayacaktı, ben ona yakın davranmasaydım.
Bana yaptıklarını düşünüp öfke duyup kin gütmektense, onu affettim. Zor oldu. İçimde sindirip oturtana kadar uzun zaman geçti. Kendimle savaşmak zorunda kaldım. Çünkü, ben kulum. Zayıfım. Güçlenmek ve kötü düşüncelerden sıyrılmak gayreti içinde çabalayıp durdum. Başardım. Gördüğüm yerde selam verecek, selamını alacak kadar. Bazı hesaplar uzun mu sürüyor ne? Daha sonraları aynı ortamda karşılaştığımda kızgınlık yaşamayacak ve özel günlerde karşılaştığım zaman birlikte olduğum insanları rahatsız etmeyecek kadar. İlerlemiştim kendimce.
“Zaman her derde deva” derler. Aynen öyle oldu. İçim soğudu ve derinlere indi duygularım. Affedebildiğim için şükür ettim. Bir aşama kaydettiğimi düşündüm. Hayatımda değişimler oluyordu ve bunlar insan olarak bana değer katacaktı. Yani ben öyle düşünüyorum.
Bana kötü günler yaşatanların kötü günlerine üzülmeye, karşılaştıkları iyi olaylara sevinebilmeye başladığımdaysa, çok mutluydum artık.
“Kötülük yapana iyilik düşünebilmek merhalesi, iyi yoldasın.” Dedim kendime.
Durmadan kötülük diyorum yanlış anlaşılmasın.
Davranışın kötülüğünün tespiti sadece benim tarafımdan yapılmış olsaydı bunun tek taraflı bir düşüncenin mahsulü hastalıklı varsayımlar olacağının farkındayım. İçinde bulunduğum durum karşısında düştüğüm sıkıntılı günlerde yanımda olan insanların da gösterdiğim anlayışa hayret etmeleri ve yapılanları görmeleridir, benim kötülük kanaatini net ifade etmemin sebebi.
Bir göz yanlış görür, bir akıl duygusal değerlendirir. Onu birden olmaz. Aynı hal içinde on kişi birden yanlış bildirimde bulunur mu? Bulunur aslında. Belki aynı acıları yaşamaktan kaynaklanan bir bakış açısını kullanmışta olabiliriz.
Ama kırgın ve üzgün kaldım sonunda. İntikam yok, hesap yok. Sen yaptın, sen ettin yok. Suyu bıraktım yolunu bulsun diye. Ama olmadı…
Yolunu bulmak yerine beni boğmaya kalktı. Oysa açıkken önünü, fırsatı varken yaptı bunu. Ne kötü bir durum içinde kıvranmama sebep olacağını bilerek, acıtmak ve huzursuz etmek için özellikle, hesaplı yapılanlar…Yahut üzüntümden böyle düşünür oldum. Üst üste gelince.
Bazı insanlar yaptıkları hatayı fark edince, nasıl özür dileyeceklerini şaşırır. Karşısındakini kırdığı için yaşadığı pişmanlığı ifade etme gayretiyle uykusuz kalır. Bunu hareketleriyle belli eder. Karşısındaki de hatasını anlayan ve pişmanlık duyanın yaşadığı vicdan azabını sonlandırmak için onu affeder. Yahut seçtiği başka bir yöntemle kırıldığını ve üzüldüğünü ortaya koyar. Bu kişiden kişiye değişir. Yaşa, eğitime ve cinsiyete göre değişebilir. Aile eğitimiyle de ilgisi olduğunu düşünürüm tepkilerin.
Ama, bazen insan yüzsüzlüğü ele alır ve hiç yokmuş gibi davranır. Kahır yükler üzerine. Bunun da bir yetenek olduğuna inanıyorum. Yoksa bu denli uzun süre idare edemez. Yaptıklarının pişmanlığı bir tarafa, yok böyle bir pişmanlık. Üzdüğü ve yaraladığı insanın bunun üstesinden gelmesinden rahatsız olup, kabuğu kaşımaya başlamak. İşte bu yetenek. Bunu yaparken mazlumu oynamak. Rolüne iyi konsantre olmak ve kendi yalanlarına kendi inanıp diğerlerini de inandırmak. Evet, yetenek. Bazen “Keşke tiyatrocu falan olsaymış, egosunu bizim üzerimizde deneyeceğine” dediğim de oluyor.
İnsanların arkasından söylemediğini bırakmayacaksın. Söylediklerini başka insanlara anlatırken ağıtlar dizip, başkasından duymuş gibi yapacaksın. Pes…
Sonra, arada oluşan mesafeyi korumak kaygısında olan ben suçlu olacağım. Neden? Soğuk davrandığım ve evine gitmediğim için. Yaptıkların? Kırdığın kalbim? Bunu düşünen yok. Feveran eden kazanıyor. Kabadayılık işliyor bu toplumda sanırım. Küçük çekirdekte bile geri duran suçlu gibi geldi insanlara.
Evine çağırıp ağırladığın zamanlar ardımdan onca laf ettikten sonra, ben de bunları bildikten sonra, nasıl bir samimiyet ve sıcaklık bekliyorsun ki?
Garip değil mi? İnsan neden yapar bunu?
Neden diğer insanları sıkıştırıp “Gelmiyor, gitmiyor. Üzülüyorum.” Diye rol kesiyorsun ki. Zaten yıllardır gelmiyorum senin evine.
Bu yeni bir durummuş gibi, ağıtlar yakıp kendini zavallı beni suçlu durumuna düşürmeye çalışıyorsun ki.
Bunun sonu yok. Zorla güzellik olmaz.
Bazen insanlar güçlerinin yeteceğine çok inanırlar. Ama Allah var. Kimsenin kimseden üstün olmadığı bir kat. Yani benim evimde huzurum kaçtı. Rahat mıdır? Onu bilemiyorum. Bunları yaparken düşünmüştür. Nasıl daha önce yaparken düşünüp yaptıysa.
İnsanlar gerçekten basit hesaplar peşinde. Kardeşim evin ayrı, cebin ayrı. Derdin ne anlayamadım gitti? İki günlük dünya. Gördüğün yerde selam ver geç. Eşeğine çüş diyen mi var senin. Yok, o zaman derdin ne?
Kin duymamak için kendimle yaptığım savaşta bile zorlanmadım son yirmi dört saatte yaşadığım sıkıntı kadar.
Gitsen ne olur? Gitsem bir şey olur mu, olmaz mı? Bu benim bileceğim iş.
Sen nasıl yapmamış gibi davranıyorsan, ben de yapmışsın gibi davranıyorum.
Basit bir mantık…
Okurken delirdiğimi düşünebilirsiniz. Haklısınız da. Delirmek üzereyim. Üzerimde baskı oluşturulmaya çalışılmasından rahatsızım. Huzursuz ve mutsuzum. Yapmayacağımı bildikleri şey için diretip zamanımı çalmalarından. Yaşlarını almış insanların, onlar gibi düşünemediğim için beni kınamasından.
Kendi içinde dağılınca insan çevresi silini veriyor gözünden.
Ne ülkede olanlar, ne dünyada olanlar…
İçimdeki dereyi geçemedim bugün ummana ermek için. Oysa başka şeyler yazmak istiyordum dünden. Olmayınca olmuyor. Hayat sürprizlerle dolu. Önüne gelenden kaçamıyor insan. Bu da faniliğin bir oyunu mu ne?
Dedim ki, yaşadığımız kadarını biliyoruz. Sizin yaşınıza gelmeden anlamam mümkün görünmüyor. Belki, sizin yaşınıza gelince de farklı bakabilirim. Zaten farlı düşüncelerde olmamız da doğal. Neden? Neden yapmak zorunda olduğumu söyleyip beni üzüyor ve kırıyorsunuz.
Şimdi bir sebebi müsebbip gerekiyor. Bir suçlu lazım. Bir günah keçisi. Ama bu ben olmayacağım. Bunu yapmanıza da izin vermek niyetinde değilim. Sukut içinde durmamın sebebi acaba “Kız iyi niyetini gösterdi. Üstüne gitmeyelim. Geri teper” diye düşünen çıkar mı? Kim bilir?
Zaman, zamana verdim ben de suçu…
Bazı insanlar özür dileyemiyor. Suçlu da olsa olmayabiliyorsa, ben de kırgınlığı atamıyorum. Kalp kırılınca yapılmıyor.
İşte yine annem. Annem der ki; “Yapamadığın kalbi yıkmayacaksın”
Sağlıkla ve mutlu kalın 10/08/2011