Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Şubat '14

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

''Can'dan Can'a fısıldamalar 02''

''Can'dan Can'a fısıldamalar 02''
 

CAN…

Gözlerimdeydi o an belki de hasretin. Dağların en yüksek yerindeydi ruhum seni özlerken. Dudaklarımda deniz tuzu duyumsadım bir an. İrkildim…

Bu tad, hiç yelkenli şişirilmemiş senin denizinin tadıydı. Adını koymayı özenle unuttuğum kadının dudaklarının tadı. Özlem mi, yoksa hasret mi daha ağırdır diye sordum kendime. Ben hasreti seçtim sevgilim. Hasret geçmiş zamanlarda yaşanmış dilsiz aşkları anlatır bana nedense. Kulağına fısıldayamadığım sözleri, tutamadığım ellerinin sıcaklığını ve dudaklarında bana sakladığın ateşin kutsal dansını. Şiir kokuyorum bugün kendime. Rüzgârda sallanıp yapraklarını toprağa salıveren çınar ağacı gibiyim. Yazdım ve sevdim kendimle birlikte seni…

Ve kalem, özgürlüğü seçti veda etmeyi unutmuş bir kadın da. Geliverdi başka bir adama ait hüzün…

TOZ…

Kapıyı açıp içeri baktı,
Her şey yerli yerinde ve bıraktığı gibiydi.
Sadece toz,
toz üşüşmüştü bütün eşyaların üzerine.
Toz...
Toz çok şey anlatır sevgilim dedi kendi kendine.
Önce umursamamayı,
sonra unutmayı anlatır toz.
Çok şeydir toz,
en son seni anlatır bana...

Bütün sevdalar aslında aynı sevgiliye’dir bilirsin. Şiirler, öyküler, romanlar, destanlar; ben okuduğumda, dilimden düştüğünde şiir… Biliyorum, sen hissedersin hep eksik kalacak olan sevdamı. Kapa gözlerini sevgilim, şiirlerimden bir papatya tarlası özledim sana. Kalbime yakın olan sol koluma koy başını. Hem sevdamı, hem senin için yaşadığımı hisset.

NUR…

Sevgilim…

Hasretlerin en büyüğüydü gözlerin. Kışa biraz olsun kendini benimsetmeye çabalayan, güneşin aydınlattığı bizim şehrimizde olmaydın bu gün. O şehir ki, dalgasına kimsenin değmediği; kıyılarında oturup kimsenin hayale kapılmadığı bir gitarın meledilerine bile aşina olmayan, benim denizime sahipti. Usanmadan seni bekleyen…

 Sen gelince güneş bile gücüne yeniden sahip olur, benim denizimi aydınlatır dinginleştirirdin. Gelir de sahilime ayak basarsın diye, kıyılarımda minicik bir taşın ayağına batma ihtimali kıyametim olurdu.

Sevgilim, beni sakinleştiren beni ben yapan; beni benden öte bize dönüştüren ruhumun yarası, yarısı.

Sen şiir kokuyorsun ya sevgili.

Buram buram sen kokuyor bu deniz.

Yüzün, gözün şiir içindeyken bile; yine en güzel kelime gözlerine yakışıyor.

Ve yine ben gözlerine bulaşan sözlerinle vuruluyorum,

İtiraz etmeyi düşünmeyerek…

Bazen Nazım gibi hissediyorum kendimi. Memleket diyor ya nazım! Gözlerin diyorum, bende korkuyorum sevgilim. Bende nazım gibi sana kavuşamayacağım diye.

Şimdiye kadar yazılmış en derin şiiriydi Nazım’ın.  ‘’Toz duman ettin bu gece biçare yüreğimi’’. Şiirlerde bahaneydi sevgilim, uzun uzadıya yazılmış bu cümlelerde. Sen yüreğime yüreğinle geldiğin günden beri, bazı geceler nazım oluyorum. Bana ait olan bedenine, yüreğine sürgün… 

Ne güzel diyordu nazım ;  '' Yüz yıl oldu yüzünü görmeyeli, belini sarmayalı; gözünüm içinde durmayalı, aklının aydınlığına sorular sormayalı, dokunmayalı sıcaklığına karnının’’.

...

Kapadım gözlerimi sevgilim. Sensizliğin dehlizlerine düşmeden önce, yine senin hayalinle; yine senin kollarında güç bulmalıyım belkide… Bu gece bir şiirden öte istedim seni sevdiğim. Bu gece bir masal anlat bana. Sensizliğin dehlizlerine düşmeden önce…

Mehmet ÖZCAN-Nurcan BİNGÖL

 
Toplam blog
: 57
: 222
Kayıt tarihi
: 18.01.13
 
 

Emekliyim, köpekleri çok severim. Fotoğraf ama anlam saklayan fotoğraflara bayılırım. Yazmak uzun..