Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Ağustos '06

 
Kategori
Basın Yayın / Medya
 

''Sarı-sıcak'' yakıyor!

''Sarı-sıcak'' yakıyor!
 

Birkaç hafta önce ATV’de yayına giren ya da en azından benim birkaç hafta önce keşfettiğim ve çarşamba geceleri yayınlanan müthiş bir program var. Eminim ki birçoğunuz bu seviyeli ve kaliteli güzelliğin tiryakisi oldunuz bile. Neyse ben, hem biraz program hakkında görüşlerimi sizlerle paylaşayım hem de bilmeyenler, takip etmeyenler varsa haberdar etmiş olalım.

Program özünde bir müzik programı. Sunucularının her ikisi de kendi alanlarında dört dörtlük birer müzisyen. Hüsnü Şenlendirici deyince, klarnetine solo şarkılar söylettiren adam dersek sanıyorum çok da yanlış olmaz. Solo olarak, enstrumantal icra ettiği öyle şarkılar var ki tüylerinizin diken diken olmaması, gönül tasınızda biriken gözyaşlarınızın yerlerinden çıkmak için isyan etmemesi mümkün değil. Mesela dün akşam, yıllardan beri Edip Akbayram’ın sesinden yüreklerimize kazınmış olan “Hasretinle Yandı Gönlüm”ü öyle bir icra etti ki baştan aşağı titredim. Program misafirlerinden Volkan Konak ağlıyordu, pop müzik sanatçısı Bengü, akan makyajını silmeye çalışırken, program partneri Ferhat Göçer, her programda aynı duygu taşkınlarını yaşamanın vermiş olduğu alışmışlık duygusu ile “ben her hafta böyle dağılıyorum” der gibiydi.

Bu arada Şenlendirici, bu şarkıyı çok sevdiğini ancak bazı problemlerden dolayı albümüne alamadığını zikretti. Sanıyorum telif ile ilgili sıkıntılar yaşanmıştı ancak konuyu açmak istemedi.

Hüsnü Şenlendirici, son dönemde gelmiş olan en önemli saz virtüözlerimizden birisi. Gerçek bir usta. Gerçek bir gönül insanı. Aşkolsun.

Diğer program sunucusu Ferhat Göçer ise, o son derece güçlü nefesi ve bariton sesi ile öyle bir “Ya Evde Yoksan” icra etti ki; Ferhat Göçer’e de, bu muhteşem şarkıyı besteleyen ve bizlere sevdiren Orhan Gencebay’a da ve pek tabi ki tıpkı bu şarkı gibi onlarca şarkıda son derece muhteşem ve mükemmel sözleri yazan, büyük şair Cemal Safi’ye de iyi ki varsınız, iyi ki gönül bahçemizi hiç mi hiç susuz bırakmıyorsunuz diye iç geçirdim.

Ferhat Göçer ve Hüsnü Şenlendirici gerçekten de muhteşem bir seçim. Bu nedenle bu programın yapımcılarını ve yönetmenini de ayrıca kutlamak boynumuzun borcu sanırım. Son derece düzgün adamlar, işlerinde son derece ehiller ve hiçbir zaman “cıvımıyorlar”. Bu sözü tırnak içinde de olsa özellikle kullandım ki; bu programda –aynı segmentteki diğer birçok programda olduğu gibi- uzun havada bile yerlerinde hoplayıp zıplayıp, acaba beni bir yapımcı fark eder mi, ya da en azından bir koca bulabilir miyim sıkıntısını yaşayan ucube tipler yok. Bu programda sanatçı etiketi birileri tarafından sırtına yapıştırılmış ama sanatın ve sanatçılığın semtine uğramamış “sanatçılar” yok ya da en azından şu ana kadar olmadı. Bu programda insanların özel hayatı, mahremleri, polemikleri konuşulmuyor, konuşulmadı.

Dün gece ki konuklardan biri Volkan Konak’tı. Volkan Konak, benim özellikle hazzettiğim bir sanatçı olmamakla beraber saygı duyduğum ve gerçek anlamda da sanatçı olduğunu düşündüğüm bir kişiliktir. Öyle bir Ege nefesi aldırdı, öyle bir efe türküsü icra etti ki helal olsun demekten başka bir laf çıkamadı ağzımdan bu Karadenizli sanatçıya: “Eğilmez başın gibi dağlar bulutlu efem, gönül yoldaşın gibi sana ne mutlu efem”. Yine, bir şarkı arasına; hayatından, dünyaya bakışından, kişiliğinden ve temsil ettiklerinden çok da fazla hazzetmediğim ama güzel Türkçe’mi, mukaddes dilimi öyle de güzel kullandığına, büyük şair ve edipliğine iman ettiğim Nazım Hikmet’in, o çok bilinen şiirinin o muhteşem sözlerini öyle bir sokuşturuverdi ki aldı götürdü, çarptı yerden yere dinleyenleri:

“Dörtnala gelip Uzak Asya'dan
Akdeniz’e bir kısrak başı gibi
uzanan bu memleket bizim.
Bilekler kan içinde,
dişler kenetli, ayaklar çıplak
ve ipek bir halıya benzeyen toprak, bu cehennem, bu cennet bizim. Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın, yok edin insanın insana kulluğunu,
bu davet bizim..”

Aşkolsun ne diyelim, aşkolsun. Bu ülkenin, bu yurdun ve yüce ülkülerin yaşaması için titreyip titreyip kendimize dönmemiz gerekiyor. Onur ve şeref mücadelesini bu milletin binlerce yıldır kazandığı gibi bugün de kazanması için siyasi yelpazenin neresinde durduğuna bakmaksızın bu toplumun yüce hasletlerini koruma iddiasında olan herkesin bir arada durabilmesi gerekiyor.

Yıllar önce bir parti kurultayında yaptığı konuşmada, Türk Milliyetçiliği’nin sembol ismi Alparslan Türkeş, büyük komünist Nazım Hikmet’in yukarıda yazdığım şiirini sesi titreyerek ve gözleri yaşararak okuduğunda inanın, oturup ağlamıştım. Bu ülke yıkılmayacak diye. Bu bir bayrak hareketti, bu bir ışıktı. Bugün de bakıyoruz ki; siyasi tercihlerini insanlarımız bir adım geride bırakarak, milletin, toplumun, halkın her ne ise onurlu ve şerefli duruşu ana gayesi altında bayraklaşıp birleşebiliyorlar. Çılgın Türkler adlı destan kitap rekor satışlar yapıyor.

Evet bir tv programının eleştirisinden nerelere geldik, konuyu dağıttık. Ama içimizde çok fırtına kopuyor dostlar, çok yanıyor içimiz. Bu konulara ayrıca değineceğiz umarım.

Son olarak belirtmeliyim ki; program çok reyting alıyor sanırım, her iki şarkı ya da türküde bir reklam arası vermek zorunda kaldılar. Reklam anonslarını yaparken Ferhat Göçer oldukça zorlanıyordu. Saat gece yarısı bir olmuştu ama hala her iki parçada bir reklam girmeye devam ediyorlardı. Tamam para kazanacaksınız da bizim de üç kuruşluk zevkimizin icabına bakmayın ne olur.

Not: Yukarıdaki fotoğraf www.spothaber.com adlı siteden alınmıştır.

 
Toplam blog
: 898
: 3759
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

İzmir'de yaşıyorum.    Çok uzun yıllar öncesinden başlayıp, hiç ara vermeden bugünlere kada..