- Kategori
- Dünya
“Bakarsan bağ, bakmazsan dağ olur” muş Sn: Başbakan.
Resim: Alıntı
Başbakanımız Yavru Vatan Kıbrıs konusunda çok sert çıkmış yine… İyi, güzel de! … Kıbrıs dünkü mesele değil ki Sn: Başbakan. Yıllardır ama yıllardır yüzlerce kanalda, yüzlerce insan bu konudaki tehlikeye dikkat çekmedi mi? Avrupa’nın böyle bir karara imza atabileceği konuşulmadı mı? Okuma yazma bilmeyip, konuyu sadece ve sadece televizyondan dinleyenler bile işin buralara geleceğini tahmin ediyor, öngörüyordu. Meclisdeki, kabinenizdeki onca insan, onca bakan, milletvekili bu tehlikeyi göremedi, sinyali alamadı mı? Üstelik teknolojinin bu denli geliştiği bir dönemde.
Yine Kıbrıs eski Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş bu konudaki endişelerini defalarca dile getirmedi mi? Haklısınız. Yarışın yarısında at değiştirilmez ama tüm bunlar olurken, bilinirken, bugüne kadar, neredeydiniz? İş işten geçmiş, tavşan dereyi aşmış, imza atılmış, biz çıkmışız meydane, hepimiz birbirinden merdane.
Bir kızı kendi başına bırakırsan “ya davulcuya varırmış ya zurnacıya” ya, “davulcudan, zurnacıdan özür diliyorum sözüm onlarda değil” kız davulcuya da varsa zurnacıya da varsa, az da olsa tanıdığına bildiğine inandığına varıyor. Ya Kıbrıs. Kıbrıs bu denli başıboş bırakılacak kadar değersiz miydi? Bugüne kadar neden ilgilenilmedi. Onun için! Kendi düşen ağlamaz. İki dizi birden kanarmış.
Haklısınız yarışın ortasında at değiştirilmez, imzalanmış bir anlaşma bozulmaz ama anlaşmanın gereği de yapılır. Yapılmıyorsa da sonucuna katlanılır.
Yoksa hayatımızın her döneminde birçok şeye imza atıyoruz türlü şeyler için. Kredi alırken, evlilik yaparken mesela... Eğer atılan imzaların gereği yapılmaz, ihmal edersen (!) mutlaka ama mutlaka kaybedersin.
Örneğin kredi. Ev için kredi almışsak ev, araç için kredi almışsak araç, bir ömür boyu birliktelik için yemin ettiğimiz eş dahil, her şeyi kaybedersiniz. Size ders vermek haddim değil ama bu böyledir.
Hani demiştiniz ya başbakanım. Batan işadamları için, işi bilmiyorlar, onun için batıyorlar diye… Hani kredi kartı mağdurları için de hoş olmayan şeyler söylemiştiniz. Çok canı acımış, çok canı yanmıştı mağdurların. Sonra…
Bazı manşetlerden yola çıkarak, kesinliği kanıtlanmamış bir sürü haber için askerlerimizi de kırmıştınız. Ve binlerce askerimizin, şehidimizin annesini, babasın, ailesini çok üzmüştünüz. Allah göstermesin ama şimdi herhangi bir yere asker göndermeniz gerekse ve siz deseniz ki; haydi aslanlarım vatan tehlikede. Size ihtiyacımız var. O gençlerin yine eskisi gibi canla, başla, şevkle hareket edeceğine, edebileceğine, can siper savaşabileceğine inanıyor musunuz Sn: Başbakan?
Yoksa… Yoksa… Onca yakınımız, amcamızın oğlu, dayımızın torunu, komşumuzun tek çocuğu öldü. Öldü de ne oldu? Niye şimdi rahatımızı bozup da oralara gidelim deseler haksızlar mı Sn: Başbakan? Sizin onlar için sarf ettiğiniz, onları ve yakınlarını inciten, kıran sözler bir bir geçmez mi gözlerinin önünden. Yine görevlerini can siperane yapsalar bile…
Ya da bir anne olarak ben! Öyle eskisi gibi, hiç tereddüt etmeden, onurla ve gururla göndermek ister miyim çocuğumu ateşin ortasına. Bir daha geri dönüp dönmeyeceği meçhul olan bir yere. Belki gönderirim ama milyon kere de düşünürüm. Hatta çürüğe çıkarmak için elimden geleni yaparım. Tıpkı sizler gibi... O da olmadı kendim giderim ama benim bi tane çocuğum var. Onu da göz göre göre ateşe atamam.
Ya işte böyle… Sn: başbakan. Siz alelade bir insan değilsiniz. Bir ülkenin, hem de dünyayı dize getirmiş ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ ün emanet ettiği bir ülkenin başbakanısınız. Bin düşünüp bir konuşacaksınız.
Yoksa, sap döner, keser döner söylenenler bir gün sahibini vurur.
Keşke unutabilseydi insanoğlu bazı şeyleri ama unutulmuyor Sn: Başbakan. Telafisi olmuyor kalp kırıklıklarının. Tıpkı şimdi, bu olayda olduğu gibi…
Umarım orta bir yol bulunur ve bu defa ki yol doğru yol olur.
Sağlıcakla…
- Toplam blog
- : 669
- : 1503
- Kayıt tarihi
- : 19.01.07
Bir on dört mart sabahı güneş henüz arz-ı endam ederken üzeri yongalarla kaplı, küçük pencereli, ..