Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Ekim '16

 
Kategori
Anılar
 

'Biz burada öğretmen yetiştiriyoruz'

'Biz burada öğretmen yetiştiriyoruz'
 

Sosyal Bilgiler Öğretmenliğini kazandığımda ben her ne kadar sevinçliysem, annemle babam da bir o kadar buruk bir sevince sahiptiler, kafaları karışıktı. Çünkü ben herkes gibi değildim. Herkes gibi yürüyüp koşamıyordum, canımın istediğinde kalkıp gezemiyordum. Yürüyordum ama zorlanarak, kötelenerek, yalpalayarak, dengesizce, düşe kalka... okula nasıl gelip gidecektim? Üstelik biz köyde oturuyorduk, köyümüz Konya merkeze 80 kilometreydi. Okulun açılması yaklaştıkça büyük soru işaretleri beyinlerini kemirmekteydi annemle babamın.

Halamın eşi, eniştem 'Abi' dedi, 'siz canınızı sıkmayın, Mustafa biz de kalsın, sabahları işe giderken ben onu okula bırakırım. -Eniştemin işiyle benim okul aynı istikamette sanılmasın. Benim okul halamın evinin güneyindeyken, eniştemin iş yeri kuzeyindeydi. Benim okul halamın evine 8 km idi, eniştemin iş yeri 5 km idi. Eniştem fazladan benim için 16 km yapacaktı her sabah- 'Rıdvan da okul çıkışı yanına gider, getirir' dedi. -Rıdvan da halamın büyük oğlu, o zaman lise 2'ye gidiyordu. Okulundan benim okula gelmesi için iki otobüse binerdi. Okula gelince buluşur, kolumu omzuna atıp güç ve denge bularak iki otobüs değiştirip eve gelirdim.-
Okula başladık, kimseyi tanımıyorum, muhtaç birinin yalnızlığı gerçekten çok zordur. Her dersin farklı bir sınıfta olduğunu öğrenince beynimden vurulmuşa döndüm. Zaten arabadan inip, merdivenleri çıkıp, sınıfa kendimi güç atıyordum. Bir de dersler için sınıf değiştirilecekti... Ya koridorlar kalabalıksa... Duvarlardan destek alan benim iyice tek ayağım bir pabuca giriyordu. Kimseyi tanımıyordum. Bana yardım eder misini demeye çok utanıyordum. Evet, utanılacak bir şey değildi, ama yapamıyordum. Bazı arkadaşlar durumumu farkedip kendileri geldiler yardıma. Kolumu omuzlarına atıp sınıf değiştirdim.

Eniştemin, Rıdvan'ın, sınıf arkadaşlarımın unutulmaz yardımlarıyla ilk sınıfı bitirdim.

*

İkinci sınıfa başlayacağım, annemle babamın gene kafası karışıktır. Halamgile daha fazla yük olmamın doğru olmayacağını, iyi niyeti suistimale dönüştürmek olduğunu düşünürler. Babam, beni kendisinin getirip götüreceğine karar verir.

Okul açılır, köyden gidip gelmeye başlarız. Fakülteye vardıktan sonra, babamın koluna girip güç alarak sınıfa çıkardım.

Bu dönemde arkadaşlarımın müthiş yardımlarını gördüm. Tek kişinin yardımıyla yürümem iyice zorlaşmıştı, iki arkadaşım hemen bana omuz verir, kollarımı omuzlarına atarak sınıf değiştirdim, kapının önüne çıkıp babamı beklerdim.

Babam da ben okuldayken, Konya'da çalışan bizim köylülerin yanına girerdi. Onlar babamın kafasına girmişler, 'Abi kamyon üstü vinç imal etme işinde çok güzel para var, zaten biz de bu işin ustasıyız, gel en iyisi bu iş üzerine biz de bir iş yeri açalım, kendimize çalışırız hiç değilse' diyerek. Babamın da aklına yatar köylülerin teklifi. Aklına yatması normaldir de, çünkü beni okula getirip götürürken, köydeki işleri aksar, çiftçiliğin takibinde gecikir.

Köylülerden işçilik, babamdan sermaye olmak üzere, bir sanayii sitesinde bulunan bin metrekare bir dükkan tutup, kamyon üstü vinç imal eden bir fabrika açarlar. 2007'nin sonları, 2008'in başlarıdır bu vakitler... Ayda bir vinç imal ederler, sonra ikiye çıkar. Ve aradan altı ay geçer, 2008 Dünya ekonomik krizi patlak verir. Vinç yapımında en çok kullanılan madde olan demirin fiyatı ikiye katlanır. Yapıp teslim ettikleri bazı vinçlerin parasını alamazlar, yeni iş teklifi alamazlar. Kriz teğet geçmediği gibi bodoslamasına çarpmış da geçmiştir babam ve arkadaşlarının fabrikalarını. Bir yılı doldurmadan batarlar. Sermaye bizden olduğu için ekonomik olarak müthiş sarsılmışızdır.

*

Üçüncü sınıfa geçmişimdir. Babamın iş durumunu endişeyle izlesem de, okula dair dünyam ayrıdır. Çok sevmiştim üniversite ortamını. Kendime iyi bir arkadaş çevresi bulmuşumdur. Kadın erkek demeden sınıfın hepsiyle dost olmuş, birbirimizi kırıp incitmeden takılmaya başlamıştık. Derse giren bazı hocalar espriye açık olur, hocanın söylediklerine mizahi örnekler verip hakır hakır gülerdik. Okulun dışında hocalara laf atar, arkadaşlarla coşardık iyice. Akademisyen olup bu coşkuyu bir ömür yaşama hayallerim vardı.

Okul açıldı, aradan bir hafta geçti, ben heyecanla gitmeyi bekliyorum. Babamsa hiç üstüne uğramıyor. Baba, ne zaman gideceğiz, okul açılalı bir hafta oldu dedim. Oğlum dedi, ekonomik olarak çok zor durumdayım, bu yıl okula ara versen olur mu dedi. Beynimden vurulmuşa döndüm. İçten içe ağladım. Karadeniz de gemim değil, Atlas Okyanusında hayallerim batıyordu çünkü. Biliyordum çünkü, ara verdiğimde, iki yılda yaratıp aşk derecesinde sevdiğim ortamın elimden kuş olup uçması demekti bu. Ve ara verdin mi, bir daha devam edebilmek güç şartlar içinde yaşayan ben için adeta imkansız derecesindeydi. Bunu da biliyordum.

Ben okula ara verince arkadaşlarımda çok üzülmüştü, samimi arkadaşım oturup ağlamıştı okyanuslarda batan hayallerimi rüyasında görmüştü çünkü.

Arkadaşlarım sınıfça toplanıp bölüm başkanın kapısını çalmış, durumumu anlatmış ve devam etmem için devamsızlık konusunda bir tölerans yapılıp yapılmayacağını sormuştu; bölüm başkanı hayır deyip reddetmişti. (Ben arkadaşlarımın bu girişimini iki-üç yıl sonra öğrenmiştim.)

*

Arkadaşlarım dördüncü sınıfa geçmiştir. Okulun açıldığı gün üzerinden birkaç gün geçmiştir ama babam gene sessizliği oynamaktadır. Haklıdır da, ekonomik sarsıntının etkisi hâlâ geçmemiştir. Ben de moralini bozmayayım diye,unutmuş gözüktüm.

Sonra, bizim köyden bir abi, üniversitenin engelli birimine durumumu anlatmış. Beni aradılar birimden, ben de anlattım durumumu. Beni birime çağırdılar, amcamla gittim, 'Tamam Mustafa, senin devamın için çabalayacağız' dedi, birimdeki engelli temsilcisi.
Birkaç ay sonra dördüncü sınıfın bahar dönemi başlarken, birimin engelli temsilcisi, 'Mustafa ders kaydını yap, sonra da annen, baban, sen hepiniz gelin buraya,' dedi. Tamam dedim. Birkaç gün sonra, annem, babam, ben ve beni devamlı ziyarete gelen arkadaşım, dördümüz beraber gittik birime. 'hoş geldiniz Mustafa, sizin bölüm başkanından randevu aldım, meseleyi bir de ona anlatın, haberi olsun' dedi. Tamam dedik.

Fakülteye varınca, zor kötek beni çıkardılar bölüm başkanının odasına. Meseleyi aynen anlattık. Devamsızlık konusunda tölerans beklediğimizi söyledik.
Bölüm başkanı, 'Olmaz efendim, burası açık öğretim değil, biz burada öğretmen yetiştiriyoruz' dedi, 'ancak size yurt ayarlayabilirim' dedi.
Annem, 'Ama hocam Mustafa yurtta yapamaz ki, bazı kişisel ihtiyaçları olur başkasına yardım için rica edip mi duracak, ancak anası babası çeker engelli çocuğu. Mesele yurt olsaydı size hiç gelmez, bunu kendimiz de hallederiz' dedi.
Bölüm başkanı profesör aynen şöyle dedi: 'Sen sus be kadın. Sen çok konuşuyorsun, biraz da kocan konuşsun' dedi.
Babam da aynen anlattı meseleyi, gene 'Olmaz, biz burada öğretmen yetiştiriyoruz' dedi, umutsuz umutsuz çıktık odadan.

Annemle babamın müthiş canı sıkılmıştı. Annem asansördeyken kızgınlıkla, 'Mustafa okuyup da bunlar gibi olacaksan hiç okuma!' dedi.

*

Hani bir hikâye vardır: Bir baba oğluna sürekli, 'Sen adam olmazsın' dermiş. Oğlu büyüyüp kaymakam olur, babasını getirtir. 'Bana adam olamazsın sen derdin, bak kaymakam oldum' der. 'Ben sana kaymakam olamazsın demedim ki adam olamazsın dedim; görüldüğü gibi hâlâ olamamışsın, adam olsan babanı bir suçlu gibi apar topar makamına getirtmez, sen kalkar gelirdin babanın evine. diye.

Profesörlerin çoğu öyledir; profesör olmuş ama insan olamamış...

-Mustafa Yıldırım - 03.10.2016
 

 
Toplam blog
: 480
: 715
Kayıt tarihi
: 03.11.12
 
 

Konyalıyım. Edebiyat okudum. Amatör yazar ve şairim. ..