Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Ağustos '09

 
Kategori
Güncel
 

“Devletleri var! ‘Toprakları yok!..”

“Devletleri var! ‘Toprakları yok!..”
 

“Kürt açılımı”nın ne olduğu ve ne olmadığı henüz belli değil... Adına ne dersek diyelim, siyasal boyutları olsa da bu sorunun temeli büyük ölçüde ekonomiye dayanmaktadır. Ve bu sorun, bölgede daha yoğun yaşansa da yurt genelinde yansıyan haliyle aslında, Türkiye halkının ortak sorunudur.

Ve eğer herhangi bir sorun, doğru tanımlanmazsa kolay kolay çözümüne yol çıkmaz. Çözüm, içtenliği gerektirir. Oysa, çözümsüzlük üzerinden siyasal rant hesabı olanların belli ki böyle bir kaygısı yoktur.

“Kürt kökenli yurttaşlarımızın sorunlarına” çözüm yolu, Çanakkale’de, Kurtuluş Savaşı’nda, Kıbrıs Barış Harekatında özgürlük mücadelesini verirken, öte yanda barış zamanında, sanat eserlerimize ve bilime emek verirken, oluşturduğumuz ortak uygarlığımızın ve tarihimizin deneyimi içindedir.

Yeter ki eller karıştırmasın. Türkiye yeter ki doğru yönetilsin. Güneydoğu sorununun da ülke genelindeki sorunlarının da çözümü vardır. Çözüm ise “çözülmeden” bulunmalıdır... Çözülme; Türkün de Kürtün de, diğer etnik kökenden gelen yurttaşlarımızın da daha çok ezilmesine neden olabilir. Sömürünün yeni biçimlerine topraklarımızı açabilir.

Oysa nice yıllardır bazıları devlette birliğimize, ulusta dirliğimize göz dikmişler. Yalan yanlış hesaplarla ve kimi propaganda yöntemleriyle bize “bölünmeyi” öğütlüyorlar. Türkiye’nin Allah esirgesin bölünmesi demek, yalnız Türkün değil Kürtün de “paramparça” edilmesi demektir. Böyle bir durumda ne olabileceğini kestirmek için, Yugoslavya’nın dününe, Irak’ın bugününe bakmak yeterlidir.

Türkiye Cumhuriyeti yönetimlerinin hataları, yanılgıları ve ihmalleri olmuştur... Devlet adına yetkisini kötüye kullanan kimileri, terör ortamından da yararlanarak ağır yaralar açmış da olabilir. Bütün bunlar kısmen yurt geneli için de geçerlidir. Ve demokratikleşme çabalarında ana dilin kullanılması ve kültürel etkinliklerin desteklenmesinin yanı sıra, bu yaraların da tüm tazmin sonuçlarıyla sarılması haklı olarak beklenir.

Buna karşılık, , devletin sistematik olarak, bir asimilasyon veya entegrasyon politikasını izlediğini söylemek sonuçları itibariyle anlamsızdır. Türk ve Kürt kökenliler birbirinden sonra bu topraklara gelip egemenlik kurmuş, egemenliği birbirinin üzerinden değiştirmiş ya da kurulmuş bir egemenliğe katılmış değiller. 1000 yıl 10 bin yıl geriye gidilse bu bir gerçek.

İkincisi böyle bir politikayı Türkiye üzerinde yaşayan hiçbir topluluk kabul etmezdi. İkincisi bu doğrultuda politikalar izlenseydi çok daha kırılgan bir ortam yaratılabilirdi. O, şimdilerde bazı çevrelerce istenilen “bölünme” dış karışımcılığa bile gerek kalmadan yaşama geçebilirdi. Ancak hepsinden öte bir devlet, kendi asli kurucu unsurları arasında olan bir topluluğa öylesi davranarak, ne istenilen güçte kurulabilirdi ne de yaşayabilirdi

Bütün zorluklara karşın Güneydoğu bölgesi halkımız da Türkiye Cumhuriyeti’ne bağlıdır. Olmayacak bir senaryoyla benzetme yapanların söylediği gibi: Devletin bölünmezliği konusunda bir referandum sandığı konulsa ve baskıdan azade şekilde oy kullanma olanağı verilse, , bu durum büyük bir yüzdeyle ortaya konabilir.

On yıllarca süren kışkırtıcı ve gerçekleri çarpıtıcı yalanlara karşın, bölge halkı kendi devletine sahip çıkmanın önemini de değerini de pek çoklarından iyi bilmektedir.
Sınırın diğer yanında kendilerine yakın sayılabilecek insanların Saddam, Talabani, Barzani anlayışlarının elinde ve o anlayışların oluşturdukları yönetimlerin de emperyalizmin hizmetinde ne hale getirildiğini, herkesten iyi bilir.

O arada bölge halkı, aziz vatandaşlarımız, kardeşlerimiz, özellikle kentlerinde, Anadolu Müslüman geleneğiyle laikliğin çok iyi örtüştüğünü yaşayışlarıyla kanıtlayan insanlardır.

Örneğin, Doğu illerimizden, Hatay ve Mardin’de, değişik dini inançtan vatandaşlarımız laiklik ve Cumhuriyet ilkeleri sayesinde daha huzurlu ve barış içinde ortak yaşama kültürünü yaşatmaktadırlar.

Bu zenginlik, bu “farklılıklar içinde birlik”, bu uyum ve düzenlik nedense kimilerince bilmezden görmezden gelinir.

Türkiye, on yıllardır inancın siyaset için kullanıldığı ve “laikliğin sorgulanmasını” ilerlemecilik sayanların etkinliğini artırdığı bir ülkedir.

Bütün bu olumsuzluklara karşın bölge halkı laikliğe ve ulusal bütünlüğe sahip çıkarken, Türkiye’nin de o yurttaşlarımızın sorunlarına daha çok sahip çıkması esastır.

O sorunların başında topraksızlık gelir…

“Kürt sorunu” bayrağı açanlara, Barzani’ye, Talabani’ye “toprak reformundan” söz edilince kırmızı görmüş boğa kesilebilirler. Sömürerek yaşadıkları toplumlarına lafta sahip çıkanlar, iş ailelere ve gençlere onurlu bir gelecek sağlayacak aşı ve işi yaratmaya gelince, kaçacak yer ararlar.

Türkiye bu haliyle bölünür de parçalanırsa, muhtemelen koparılmak istenilen topraklarımız en düşük fiyatı verecek emperyalistlere ihale edilebilir. Plantasyonlar kurulabilir. Toprak ağalarının isimleri arasına yabancı isimler de katılabilir. Irgatlık sürer. Oralarda kaçakçılık ile marabalık arasına sıkışmaktan başka seçeneği kalmayan insanlarımızı ve özellikle de gençlerimizi daha büyük acılar bekler.

Topraksızlık sorunu da dahil ekonomik sorunları çözecek olan Türküyle, Kürtüyle Türkiye Cumhuriyeti halkıdır. Tarımda sanayileşmeyi getirecek, tarım ve toprak reformunu gerçekleştirecek, GAP’ın yanına yeni barajlar ekleyecek, yolları yapacak, doktorları gönderecek, hastaneleri açacak, okulları kuracak, Ağrılı, Hakkarili, Diyarbakırlı gençleri üniversitelere ve aralarından parıltılı olanları bursla yurt dışına yollayacak olan yine hepimizin olan bu Cumhuriyettir.

Genel eğitim olanakları açısından bölgede yetersizlik vardır. Eğitim olanaklarının artırılmasında ana dili Kürtçe olan çocuklarımızın eğitim kademesi basamaklarında kolaylıkla ilerlemesi ve özellikle mesleki eğitim ve üniversitede daha çok yer bulabilmeleri için düzenlemeler yapılamalıdır.

Harran’da Dünya çapında bir Uluslar arası İnsan Hakları Akademisi kurulması düşünülebilir.

İşsizlik ülkemizin olduğu gibi bölgenin yakıcı sorunudur. Diyarbakır’da her on gençten altısı veya yedisinin işsiz olduğu söylenmektedir. Kamu yatırımları başta, GAP gibi projelere önem verilerek, entegre tarım sanayi tesislerinin geliştirilmesi gerekir.

Bölge, teknoparklar, serbest bölgeler bakımından zenginleştirilmelidir. Yatırımların, o arada doğrudan yabancı yatırımların önündeki tüm engeller kaldırılmalıdır. 10 yıllık vergi ve sigorta primi muafiyeti uygulanmalıdır.

Ucu Susurluk’tan çıkan kamu görevinin istismar edilmesi gibi olaylar ve faili meçhul cinayetlerin aydınlatılmasına ilişkin çabalar dikkatle ve özenle sürdürülmelidir.

Güneydoğulu kardeşlerimizin bir Devlet’leri var! O, ebediyen Türkiye Cumhuriyeti’dir. Ama yeterince adil dağılmış toprakları yok. Ne gariptir ki en az olan şeyin tamamı ellerinden alınmak isteniyor. Oysa bu toprak, bu bayrak, bu vatan hepimizin! Sorunlar bizim!

Çözüm ise, çözülmeden değil, sımsıkı kenetlenmekten geçiyor. “Bölünün” diyenler bizi paramparça etmek isteyenlerdir. Bizler, hiçbirimiz, bölünerek yaşayamayız. “… ya da öl!”, diyorlarsa da inadına yaşamalı ve güzel yarınlar için dayanışma içinde mücadele etmeliyiz.

Hayatı, insancıllığı, sosyalliği, refahı, uygar dünyanın olanaklarını ve ekmeğimizi çoğaltarak paylaşmalıyız!

www.insancilsol.com
 
Toplam blog
: 374
: 491
Kayıt tarihi
: 16.08.06
 
 

Merhaba! Toplumsal, siyasal, ekonomik ve kültürel olgularla ulusal ve evrensel düzlemde ilgilenme..