Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Ağustos '09

 
Kategori
Psikoloji
 

“Düşünen Olmasın” isteyenlerin ülkesinde

“Düşünen Olmasın” İsteyenlerin Ülkesinde “Düşünen Adam” Heykelini, Oraya Kim ve Neden Dikti?

Eski adı maalesef “Tımarhane” idi. Sonradan “Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastahanesi”(*) olarak makul bir isme kavuştu. Bilmeyenler bile ki; at tımar edilir. İnsana hüsn-ü muamele etmekte hem yarar, hem de mecburiyet vardır. Kaldı ki; tımar da at için iyidir. Tabii her ülkede ruh ve sinir hastaları vardır. Ve bu hastaların da, tabiatı ile bir hastahaneye ihtiyaçları bulunmaktadır. İnsan varlığı ile her türlü deliliğin giderek çoğaldığı da bir gerçektir. Allah-u Azim-üş Şan, hiçbir kimseye akıl sağlığı sıkıntısı vermesin. Bu hâl, hem kendisi hem de çevresi için, çok zor bir iştir. Zannımca, buraya kadar anlaşılmadık hiçbir husus yoktur.

İstanbul Bakırköy’de bulunan bu hastahaneye gidenler, iyi bilirler ki; bu hastahanenin bahçesinde, nerdeyse kurulduğu günden beri, bir “Düşünen Adam” heykeli vardır. Yani felsefî yoğunluğa işaret eden, meşhur Rodin’in “Düşünen Adam’ı” Şimdi hepinize sormak istiyorum. Bu heykelin yeri, aslında neresi olmalıdır? Konservatuar, Akademi, Üniversite, kütüphane bahçeleri mi? Herhangi bir ruh ve sinir hastalıkları hastahanesinin bahçesi mi? İlk bakışta fevkalâde normâl gibi görünen, ancak ve aslında çok büyük bir çelişkiye işaret eden bu garabete, aranızda yorum getirecek olanlar, ne olur yorumlarını bu yazıya yorum olarak ilâve etmek lûtfunda bulunsunlar. Ki, ben de Sizlerin cephesinden, bu garabeti, bir kez daha değerlendirmek zevk ve şerefine ulaşayım.

Aslında ruhî ve aklî sıkıntısı olanların bulunduğu bir hastahanede, heykel bulunacak ise; çok daha iç açıcı heykellerin bulunmasında bir yarar yok mudur? Ya da heykel yerine, daha değişik, hastaları oyalamaya, meşgûl etmeye yönelik, başka araç ve gereçler olamaz mı? Herhalde olabilir. Konum olmadığı için, bu sahaya girmeyeyim. Ancak, böyle bir hastahane bahçesine bu heykeli dikenler, kendi milletlerine, adeta şunu demektedirler. “-Fazla felsefe üretmeyin. Az ve kendiniz için düşünün. Şablon bir tip olun. Kendinizi yönetenlerin eline bırakın. Onların Sizler için düşünmesi, Size yeter de artar bile. Öyle her şeyden de anlamayın. Zaten Sizler hiçbir şeyden anlamayınız diye, özel bir maarif sistemi ile eğitileceksiniz. Olup olmadık partilere de oy vermeyin. Aksi halde yeriniz burası olur.” Ezcümle bütün bir millete “-Düşündüğü için delidir. Bu ülkede düşünenin bu hastahane ya da hapishane yeridir.” denilmektedir. Aslında bu düşünceli heykelden, hapishane bahçelerine de, keşke birer adet koymuş olsalardı.

Tabii teşbihan yazıyorum. Teşbihte bile kusur olabilir. Ve fakat, bu heykeli, kasten o bahçeye diken felsefede, o felsefenin niyetinde, o felsefenin değişmez fikr-i sabitinde ve hedefinde, asla hiçbir kusur olmaz... Bütün bir milletin, özellikle bu sürede, dikkat etmesi gereken de, işte bu hususdur. Milletin çok ciddi bir kesimi, evhamlarla korkularla, paranoyakça pompalanan siyaset neticesi fikirlerle, ciddi ruh hastası olmuştur. Şeriatın geleceğine, ülkenin bölüneceğine, ekonomik krizle tamamen batacağınıza, topraklarımızın satıldığına, Türkiye’nin yok edileceğine falan inanmaktadır. Ve bütün bu palavralara, Dünya üzerinde ve hele kendi yöresinden, çok ciddi bir, siyasî, iktisadî ve askerî güç olan, Dünya’nın 17. ekonomisine sahip, G8 ülkesi olan, Türkiye için inanmaktadır. Ne tekim, dün gepgenç bir kızımız, canımız, evlâdımız, içimizi parçalayan bir şekilde, Gen.Kur.Başkanımıza sarılıp, ülkeyi bölünmekten kurtarması için, ağlayarak yalvardı! Bu ülkeyi kim bölüyor? Kim bölünüyor? Kimin ne haddine? Bu iş nasıl oluyor? Bu hiç mümkün olabilir mi? Bu insanlar düşünce nosyonlarını kayıp etmiş, sayıklar bir haldeler. Ve gerçekten ruhen, fikren çok elim çok sıkıntılı bir durumdalar. İşte o bahçeye dikili heykel, hepimize bu manzarayı anlatıyor.

Şahsen çok mutluyum. Çok umutluyum. Çünkü benim lâkabım zaten “Deli...” Ben bu unvanı boşuna kazanmadım. Seçtiğime, işini gördüğüme, kulluk etmediğim ve gereğinde gerekeni söylediğim, işimde de çok titiz olduğum için kazandım. Delilik öyle herkesin haddi değil. Ben içerde olsam da, dışarıda olsam da, bu tür siyasetlerden ve aklen züğürt siyasetçilerden, zarar görecek durumda hiç değilim. Ben seçmen ve vergi mükellefi olduğum sürece, Onlar benden korksunlar da diyemiyorum. Çünkü seçilemeyeceklerini bildikleri için, Onların tek derdi: Postal ya da terazi. Biri olmazsa diğerini devreye sokarak, iktidar olmak derdi...

Oysa benim tek derdim, bu heykelin yeri. O heykeli oradan kaldırıp, üniversite bahçesine diktiğimiz gün: Ne o heykeli oraya koyan ve tüm milleti deli etmek için, korkular evhamlar salan, zihniyet kalacak. Ne de Onların pompaladığı tavır ve akıl ile dağa çıkan ya da askerden medet uman ya da şehit düşen evlâtlar olacak. Onların yerini, muasır medeniyetlerde olduğu gibi, müreffeh bir Türkiye ve mutlu, umutlu, gururlu, huzurlu insanlar alacak. Gelin şu heykelin yerini değiştirmek için, Sizler de bir el atın...

Haydar Volkan

Çiftehavızlar: 31.08.2009

(*) Türk Dil Kurumuna göre: Hastane, pastane olabilir. Ancak kelimeler içinde iki ayrı öğe taşır. Mana ve müzikalite (h) harfi kalkınca kelimede müzik, dolayısı ile de lisanın tümünde, müzik diye bir şey kalkmamış olur. Meselâ salt hali ile “Lisan” kelimesi görüldüğü gibi yazılır. Ve telâffuz edilir. Ancak, lisanın müzikalitesi için cümle içinde bazen burada görüldüğü gibi yazılıp telâffuz edilmesi gerekir. Bunu tabii çoğumuz biliyoruz. Ancak, hem yeni yetişenlerde hem de spikerlerimizde çok ciddi sıkıntılar olduğu için, hep dip notlar yazmaya mecbur kalıyorum.

 
Toplam blog
: 148
: 492
Kayıt tarihi
: 04.02.09
 
 

Haydar Volkan: 21.05.944 Rebabi bestekar Sabahaddin Volkan ve Piyanist Mukadder Volkanın oğlu olar..