Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Mayıs '08

 
Kategori
Edebiyat
 

“hazandagüzeldir”e nazire

“hazandagüzeldir”e nazire
 

Kapak: Özgür yayın-dağıtım


Şair Eşref üzerine;

Büyük olasılıkla, en kıdemli ve deneyimli gazetecilerden Hasan Pulur'la tanımış olmalıyım Şair Eşref'i. Mizah ve ayrılmaz parçası gördüğüm yergiye olan ilgim de Eşreflerle, Yusuf Ziyalarla, Neyzenlerle, Ziya Paşalarla, Süleyman Naziflerle, Namdar Rahmilerle (abartmış olur muyum bilmiyorum ama) 'hemhal' olmama neden oldu.

Bir blog arkadaşımızın yazdığı bloga bu nedemle çok ilgi duydum.

Unutulan hiciv şairimiz Eşref için "hazandagüzeldir" blogdaşımız yazmasa, belki böyle bir blog aklıma gelmeyecekti. Okuyunca da yorum yazmak gerekiyordu. Yorum yazmak ta benim anlatmak istediklerimi, sınırlar içinde yeterince anlatamayacaktı, blog yazmayı seçtim. Gerçi Sabiha Rana hanımefendinin de bir Şair Eşref Blogunu okumuş, yorum da yazamamıştım. Nazire içine Sayın Rana’yı da katmam gerek aslında: http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=64422


Peki, kimdir Şair Eşref ve neden nazire yazılacak kadar önemli görülmüştür; İşte yetkin kişilerin onun için yazdıkları:

“Yazarlar, edebiyat tarihçileri, eleştirmenler (neredeyse oybirliğiyle) Eşref’in en büyük, en önemli heccavımız olduğu yargısına varıyorlar. Buna karşın Eşref, gerektiği ölçüde üzerinde durulmamış, genç kuşaklara yeterince tanıtılmamış bir şair...”

“Bir kere geleneksel edebiyat anlayışı yergiye, yergi şiirine iyi gözle bakmamış. Bunda hicviye yazan Divan şairlerinin divanlarını sövgü sözleriyle doldurmalarının da payı var.”

“Cumhuriyet döneminde de, hem bu yüzden, hem siyasal iktidarlara yaranmak isteyen birtakım işgüzarların çabasıyla, yergi türü ve Eşref lise ‘müfredat programları’ dışında bırakılmıştır.” Alpay Kabacalı

........

“Türk edebiyatının en büyük yergicisidir.” Behçet Necatigil

........

“Hiciv şiirimizin en kuvvetli örneklerini o verdi.” İlhan Selçuk

........

“Eşref adı anılınca, öyle birçoklarının sandığı gibi o, ne öyle yalnız şiirleri bir kitaba geçmeyecek kadar müstehcen bir hicivci, ne de öyle kelimeler kullandığı manzumelerinde bile sadece gülümseme çizmekle yükümlü bir eğlendirici değildir.

O, kendi alanı içerisinde tam anlamıyla bir toplum şairidir. Nesnel bir güçtür. ...bize ayakta kalmaya haklı eserler vermiştir. ...onun Nef’i‘den daha ‘ateş zebân’ olduğunu, sövüp saymaktaki gücüyle ölçmek hiç doğru olmaz....” İsmail Habib Sevük (Edebi Yeniliğimiz, 1931)

.........

“Fatih’in divanını, Ömer Hayyam’ın rubailerini tekrar tekrar okumaya erişen Türk okuyucusu, sürgünden sürgüne giderek, ülkede her türlü kör zorbalığa ve acımasızlığa bir an boyun eğmeksizin en ağır ve ezici diliyle küfür eden; şiiri, ipekböceğinin hâreli salyası ve örümceğin saydam ağı gibi, benliğinin iliklerinden süzerek bazen bireylerin, bazen toplumun manevi yüzüne fırlatan şair hakkında, Türk okuyucu, sadece kahve sohbetlerini dolduran yakası yırtık fıkra ve mısralardan başka ne biliyor? Her şiirini, zekasının sert ve kıvılcımlı parıltıları içinde birer çelik parçası gibi döverek tavlayan Şair Eşref...dişli tırnaklı mısraların dibinde öyle anlamlı ve toplumcu, fakat duygularını yalnız görenek inanışlar içinde çürütmeyip daima hür ve firari bir ruhun kaba sığmayan atışları ile taze ve havadar kılmış öyle kendinden doğma görüşler ve sezişler vardır ki, bunu bulmak için, bir an bu hamlelerin biraz etten ve sinirden yapılmış dışını geçmek ve sezişin fışkırdığı doğa kaynağına kadar girmek gerekir. ...” Ziya Somar,1944

.........

“Korku nedir bilmeden, yıllarca zalimleri hicveden, etrafındaki cahillerle alay eden, hırsızları yerin dibine geçiren Eşref, şiddetli ifadesiyle edebiyatımızın kâbına erişilmez bir hicivcisidir." Hilmi Yücebaş, l958

.........

“...Açtığı yolun ilk yolcusu kendisidir. Ne örneği vardır, ne izleyeni. Kendi yolunu kendi çizmiş, bu yolda tek başına yürümüş, bu yolun tek yolcusu olmuştur.

Eşref’in en müstehcen kıt’alarında bile banalitenin zerresi yoktur. İşte Eşref’i öteki hiciv şairlerinden ayıran en önemli nokta budur. ...Haksızlığa isyan ve onu yerginin ölümsüz diliyle sergileme, ruh yapısının temelini oluşturur. Belki de hiçbir şair, onun kadar çağını karikatürize ve karakterize edememiştir.” Hikmet Dizdaroğlu, Hisar-1961

.........

“Onun zamanında hür, demokratik rejim, Danışma Meclisi neyim yoktu, zora gelince Padişah, ‘hürriyet’ getirmiş idi memlekete, nitsin Eşref, ağzı da bağrı da yanmıştı bundan da; durur mu, durursa da yaraşmaz Eşref’e, alır kağıdı kalemi, o dönemi bilmeyen bizlere yadigar bırakır dört mısra ile bir tarih kitabına bedel olarak:

<ı>Vakt-i istibdâdda söz söylemek memnu’ idi,

<ı>Ağlatırdı ağzını açsan hükûmet ananı.

<ı>Devr-i hürriyetteyiz şimdi, değişti kaide:

<ı>Söyletirler evvela, sonra ...erler ananı!

Ne ki o zamanlarda 141, 142 maddeler neyim olmadığından Eşref yine de,

<ı>Varsa fikrimde hatâ, afv etmeyin, tashih edin,

<ı>Varsın ‘enternasyonal’ olsun bu divânın adı!

deyivermiş, koymuştur yüreğinden geçeni ortaya ve bunu tüm diyenler gibi yine tıkılmıştır mapus damına... Fikret Otyam, Türkiye Yazıları-1982


***

Eşref'in nükteleri ve fıkraları da vardır:

* Sokaklar havagazı ile aydınlatılana kadar, büyük kentlerde hava karardıktan sonra fenersiz çıkma yasağı uygulanmıştır. Fenersiz çıkanlar, zaptiyelerce karakola götürülüp orada bir güzel pataklanır. ‘Fenersiz yakalanmak’ deyimi de bu yasaktan kaynaklanır.

Eşref birgün fenersiz yakalanmış. Zaptiyelerin elinden kurtulmak için ağız dalaşına girmiş. Bu sırada zaptiyenin biri kendisini tartaklamaya başlayınca, o da bir tokat aşketmiş...

Geceyi karakolda geçiren Eşref, ertesi gün karşısına çıkartıldığı müstantik’i (sorgu yargıcını) önceden tanırmış. Ohannes adındaki bu müstantik, karakoldan gelen yazıya dayanarak birtakım sorular hazırlamış ve yazılı olarak yanıtlasın diye Eşref’e vermiş. Eşref, yöneltilen soruların tümünü aşağıdaki dizelerle yanıtlıyor:

“Elinde adalet yok,

<ı>Olsa da adalet kim, sen kim

Kimi sanık görürsen hep

‘kabahat senindir’dersin

<ı>Polisler üzerime saldırdı, ben de sille aşk ettim.

<ı>Be müstantik efendi!

<ı>Söyle, sen olsan ne b.k yersin?”


.......


Kasaba (Turgutlu) kaymakamlığına atandı... O Mısır’a kaçtığı günden başlayarak siyasi hayat içinde yer almıştı; yeniden kaymakamlığa dönmekten, bir köşeye çekilmekten sıkılacağı belliydi. Üstelik, ilçenin üst üste yığılmış sorunlarıyla başa çıkmakta kolay değildi. Bu nedenlerle çok geçmeden;

<ı>Bir kasaphaneye dönmüş Kasaba,

<ı>Her yeri bir sürü bekler, oturur.

<ı>Öyle âsayişi muhtel olmuş

<ı>Memleketlerde köpekler oturur!

dörtlüğünü yazarak İstanbul’a geldi, bir kahve köşesinde yatıp kalkmaya başladı...


..........

* Abdülhamit bir ara Hıfzısıhha Kurulu Başkanlığına Ahmet Mithat Efendiyi getirir. Böylece bir çeşit ‘sus payı’ vermiş olmaktadır. O, dönemin ünlü bir gazetecisi ve yazarıdır ama, sağlık konularında herhangi bir uzmanlığı yoktur.


Eşref bunu işitince aşağıdaki dörtlüğü yazıp Ahmet Mithat Efendi’ye gönderir.;

<ı>

<ı>“Hükmüne bizler dahi hayran olduk, demekten:

<ı>’Bu ne hata, ne ayıp, ne de en küçük günah.

<ı>Ölmüş eşek, at, katır, etlerini yemekten

<ı>Anırır, çifte atar, kişner olduk maşallah!”


***

Dörtlükler :

Vükela kabrine heykel dikelim, şöyle yazıp;

<ı>Ki bunun hali hayatında yeri münhal idi

<ı>Sanmayın yevm-i vefatında bilindi kadri

<ı>Sağlığında yine bu böylece bir heykel idi.


......

<ı>Çektiği ah’lar yelpaze gibi ateşini körükler,

<ı>Namuslu insanları zamanın hükmü yakar

<ı>Ancak nerede bir p.şt ve p..venk varsa,

<ı>Nefes aldıkça, rutbe ve nişan alır, terfi eder.

......

Eşkiya sayıca milletvekilinden fazladır

Ayıptır, aldırmazlık etmeyin, aldırın.

<ı>Bir ipte bin cambaz oynamaz, rezalet çıkmasın

<ı>Millete siz yetersiniz eşkiyayı kaldırın.



***

İzmir ve Aydınlar:

“...1891’de İzmir’de 81 Müslüman ilkokulunda 4560 erkek öğrenci okumaktadır, kız öğrenci yoktur.... Azınlık ilkokullarının sayısı 91, öğrenci sayısı 12.946 dır; bunlardan 4.974’ü kız öğrencidir.

‘Gâvur İzmir’ olarak bilinen kentte yabancılar ve azınlıklar çeşitli olanaklar içinde, özgürlükleri önemli ölçüde kısıtlanmamış olarak yaşarlarken, Müslüman uyrukların kent dışına çıkışları bile özel izne bağlıdır....”

Demek moda sıfat! ‘Gâvur İzmir’ o zamanlardan kalma bir tanım..

“...Yergi şiirleri, ağızdan ağıza yayılarak belirli çevreleri etkilemektedir. Kendilerinden önceki kuşağın, Namık Kemallerin, Ziya Paşa’ların ektiği tohumlar filizlenmekte; düşünsel planda özgürlük özlemi, özgürlük tutkusu halka halka yayılmaktadır. Bunu sağlayan ‘sözün gücü’dür... “

O günün koşullarında yergiye, mizaha bakış açısıyla günümüzdeki benzerlikleri de görmek gerek.

***

Abdülhamit'in gözüyle Eşref

“...Abdülhamit’in gözüyle Eşref’i yansıtması bakımından ilginçtir. Aynı zamanda, Abdülhamit’in kendisi için en sert yergileri yazan Eşref’e başlangıçta hoşgörülü davrandığını, ama aynı zamanda onu ‘mimlediğini’ göstermektedir. Eşref’in hapis cezasına çarptırılmasında en büyük etken, hiç kuşkusuz ki ‘mimlenmesi’dir.(ayrıntılı örnekler vs.)...”

'Mimleme' de okura pek tanıdık gelecektir sanıyorum.

***

Bir not:

Sizde (hazandagüzel) Mektupçubaşı, Kabacalı kaynağında Seccadecibaşısı gözüken(büyük olasılıkla aynı kişi), aynı İzzet olmalı. İzzet Efendiye yolladığı mektup dışında esas muhatap için yazdıklarını açıklamış Kabacalı;

“Abdülhamit’in Seccadecibaşısı Arab İzzet’in sözünden çıkmadığı öne sürülür. İzzet Ağa, Fehmi Paşa’nın babasıydı ve ikisi de her türlü kötülüğün simgesi olarak tanınırdı.”


Duruma açıklık getirmiş Eşref;

<ı>
Besmele duymuş olan Şeytan gibi,

<ı>Kokuyorsun höt dese bir ecnebi.

<ı>Padişahım öyle alçaksın ki sen,

<ı>İzzet-i nefsin Arab İzzet gibi!

Etrafınıza ve yaşadıklarımıza bir göz atın; Eşref size de çok tanıdık, çok sevecen gelecektir!..


"hazandagüzeldir" blogu:
http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=110302&rn=S1

Kaynak : Çeşitli yönleriyle Şair Eşref - Alpay Kabacalı (1988 yılı basım)

 
Toplam blog
: 355
: 1099
Kayıt tarihi
: 16.05.07
 
 

1960 Ankara doğumlu bir Çankırılıyım. İşimin burada olması nedeniyle, Antalya'da yaşamaktayım. Ti..