Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Ocak '08

 
Kategori
Güncel
 

"İdrak" ve "İnat" sorunu...

"İdrak" ve "İnat" sorunu...
 

Sayın Engin ASYALI'nın çizimi ile. Kendi adıma "Çizigi ile anlatımı" için teşekkür ederim...


Bir olayda “İdrak”[1] ve “İnat” sorunu varsa, o olayı çözüme ulaştırmak, tatlıya bağlamak, ortamı rahatlatmak da bir o kadar zordur.

Sorun çözmenin birinci kuralı, sorunu ilgililerin ağzından dinlemektir. Devamında ise, konuyu ve sorunu iyice anlamak gerekir. Çözüm için ise, ortak bir nokta bulmak ve tarafların konu üzerindeki uzlaşmalarını sağlamak için çaba sarf etmek gerekir. Ancak yasal çerçeve içinde kalmaya özen göstererek...

Tekraren yazmaya gerek var mı bilemiyorum ama Anayasamızın “İkinci Bölüm”ünde yer alan 12, 13, 14, 15 ve 16. maddeleri, “Temel hak ve ödevler”in nasıl kullanılacağını ve hangi kurallara bağlı olarak da sınırlandırılacağını belirlemektedir.

Kişi, “Hak ve özgürlükler” temelinde, her istediğini, istediği şekilde kullanma özgürlüğüne sahip değildir ve bu hakların belli kurallar ve ölçüler içinde sınırlandırılacağını bilmek durumundadır.

“Laik, Demokrat, Sosyal Hukuk Devleti” olan Türkiye Cumhuriyeti’nde de haklar, belli koşullarda sınırlanırken, sınırlama anayasada ifadesini bulduğu gibi: “Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz” ve diğer taraftan yine anayasada ifadesini bulduğu gibi de kullanılamaz. Yani “Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz.”

Parlamenter sistem içinde, Cumhuriyet rejim ile bundan 85 yıl önce yönetilmeye ve bu rejim içinde “Yüksek medeniyet” seviyesine ulaşmaya çalışan Genç cumhuriyetimizde, daha da genç olduğu yıllarda yine “İdrak” ve “İnat” unsurlarını yaşamıştık.

Ellili yılların Başbakanı, kabinesinden dört bakanın istifasını isteyen Demokrat Parti milletvekili gurubuna karşı durmayınca, dört bakanını feda etmiş ve kürsüye çıkıp “İsterseniz hilafeti bile getirebilirsiniz” demişti.

Görülüyor ki, o gün de “İdrak” yoktu…

Siyasi ve iktidar kaygısına düşüldüğünde, konuya yaklaşırken bir kere de olsa “İdrak”ten uzaklaştığınızda, orası “Delik” kalır. Yolgeçen hanına döner.

Nitekim Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni 85 yıl önce kuranların ilk amacı, devletin temel yapısını, her şeye rağmen korumaktı. Bu uğurda “İkbal” ve “İnat” içinde olmadılar. Sadece “İdrak” sınırları içinde anlamaya, çözmeye ve millet için temel kurallar ve anayasa çerçevesinde olayları ve istekleri çözmeye gayret ettiler. Ne pahasına olursa olsun, ödün vermediler.

Bir gün “İsterseniz hilafeti bile getirebilirsiniz” denildi. Bir başka gün “Anayasa bir kez delmeyle bir şey olmaz” denildi. Daha sonra rejimin her zaman değiştirilebileceğine vurgu yapılarak nasıl değiştirileceği sorgulandı ve soruldu.

“Acı mı olacak, tatlı mı, kanlı mı olacak kansız mı?”

Genç Türkiye Cumhuriyeti, kurulduğu günden beri her zaman ateş çemberinin içinden geçti. Bugüne kadar öyle veya böyle “Laik, Demokratik, Sosyal Hukuk Devleti” niteliğini korudu, Atatürk ilke ve inkılâplarına sahip çıkmayı başarabildi.

Bugünlere geldiğimizde ise, bazı meseleler “Namus meselesi” haline getirildi. “İdrakten yoksunluğa” bir de “İnatla yaklaşma” tutumu eklendi.

Devletin temel ilkeleri aşındırılmaya, aşılmaya ve yok edilmeye doğru sürüklenmeye başlandı. Bu cümleden olarak da “Türban siyasi simge olsa ne olur? Yasak koyabilir misiniz” tarzı ile “İnadın” yanına bir de “Meydan okuma” eklendi.

Tüm “İdrak” içinde olanların itirazları karışlısında “Sen kim oluyorsun? Otur oturduğun yerde” sözleriyle aba altından sopa gösterilmeye çalışıldı.

Bu sözleri söyleyenlere “Nereye gidiyoruz” diyemedik, muhatap alınmadık… Eğer bir kez olsun sormaya fırsat bulduysak bu kez “anamız” işin içine karıştırıldı.

Şimdi bir soru aklıma geliyor. Bütün bunların “Gerekçesi” nedir?

Eğer “Sürekli iktidar” isteği ise, bunun bir tek yolu vardır, o da “Korkutmak” ile olasıdır.

Peki, “Korkutma”nın “Cumhuriyet” yönetimi ile bir ilgisi var mı? Sanırım yok, ona bir başka ad bulmak gerek. Hadi hep beraber bu “Yönetim” biçiminin adı ne olur, araştıralım…

25 OCAK 2008



[1] Anlama yeteneği, anlayış, akıl erdirme. (TDK Sözlüğünden)

 
Toplam blog
: 1104
: 918
Kayıt tarihi
: 28.01.07
 
 

Emekliyim ama “Tekaüt” değilim. 1961 yılından beri değişik “Anadolu” gazetelerinde yazdım. 1984-8..