Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Aralık '10

 
Kategori
Kitap
 

“Kemansız Kare”

Uzun bir aradan sonra yeniden okudum Mustafa Muharrem’in “Kemansız Kare” adlı şiir kitabını. Büyülü bir bulut güneşle benim arama girmiş iki satır yazdırmamaya yeminli gibiydi. Hep bu kitap üzerine iki söz söyleyeyim diyorum, ne var ki bir türlü elim kaleme gitmiyor. Yorgunluğumdan değil, bıkkınlık ve isteksizlikten… Yazılı basın kronik vaka… Her dergide belli sayıda yazar ve şair diye bir araya gelenler, her ay kendileri yazmaktan başkasına bakmaya ya gerek görmüyorlar ya da şiirin zirvesinde kendilerini görmekten (burunları Kaf dağında olduğundan sisler arasında kalıp) hiçbir şeyi / hiç kimseyi göremiyorlar. Bu yüzden uzunca bir süre yazmadım. Şimdi niçin yazıyorum? Aslında çok net bir cevabı yok bu sorunun, ama iyi olduğunu düşündüğüm bir kitabın kenara itilmesine de gönlüm razı olmadı. Yazılı basın çok da şart değil, görsel basında (internet ortamında) az da olsa bir okuyucumuz var. Bunların takip etmesi ve okuması da yeter.

“Kemansız Kare” Sır Yayınları’ndan 2006 yılında çıkmış, 3 bölüm, 31 şiir, 95 sayfadan müteşekkil bir şiir kitabı…

“kemansız Kare” adını neden kitabına verdiğini sormadım Mustafa Muharrem’e. Düz mantıkla bakınca bu isim hiçbir anlam ifade etmiyor. Ben de kendi kendime düşündüm; acaba şair ne demek istemiş. Keman; ezgi, melodi, ahenk, müzik demek ya da dört telli ve bir yaylı müzik aleti… Peki ya kare? Kare; dörtkenarı birbirine eşit bir düzlem parçası… Kare; klasik edebiyatta murabba demek… Yani dizeleri dörtlemek… O halde “Kemansız Kare” melodisiz dörtlükler anlamına geliyor olabilir. Gerçi dörtlüklerden oluşan şiirlerden çok bölümlerden oluşan şiirler daha fazla…

Mustafa Muharrem cümle şairi… Noktalama işaretlerini de buna göre kullanıyor. Cumhuriyet dönemi ustalarını göz önüne alırsak İsmet Özel ile Cahit Zarifoğlu arasında boy gösteren bir şair… Bana göre eşkenar bir üçgenin üçüncü kenarı… Diğer kenarları Özel ve Zarifoğlu…

Kitabın üç bölümden oluştuğunu söylemiştik. İlk bölüm “Bahara Bir Kelebek on bir şiirden oluşan bu bölümde şairi esnafla sohbet eden bir ahi olarak görmekteyiz. Bakın Mustafa Muharrem “arya için kış temizliği” adlı şiirde nasıl sesleniyor:

“Koşular koyu
ama atlar açık usta!
Ne hecelerim bir ekmek gagalar;
ne tenim
sabahın kadifeye, reçel prensliğine,
caddelere karşı işlediği suçlara ihtar.
…”

Evet. Güneşi, geceyi duygularına örtü yapmakta Mustafa Muharrem. Kimi sözcükleri parlak bir Akdeniz güneşi kılıp zihni kamaştırıyor. Kimi sözcükleri zifiri gece olup anlamı görünmez kılıyor. Yüreğiyle dinleyenler duyuyor ancak söylenenleri.

“…
Ateşin boyu
ve tomurcuğun eninde
kar tanelerine bölünüp
bebek bakışları ritmiyle,
hazırım kelimelerden inmeye.
…”

Bir kış yalnızlığı, bir genç kızın gergefinde büyüyen gurbet… Bir delikanlının yüreğinde fırtına, bir mızrak boyu öfke haksızlığa ve zulme karşı köpekler şehrinde buhur tüttüren neyzen… Gezen, yorulan, kırılan, naftalin kokan rüzgârı bestelemeyi amaçlayan biri işte… Bir “ok meseli”

“…
Bir deniz hayali yatar dizlerime
harlanmış bir geometri halinde, çıplak
sevişiriz kalp ile dua gibi
ılık ses kelebeklerine sarınarak
mevsimlere yaprak gibi
kirpikle göz,
kılıçla kan
patikayla çıkmak.
…”

Yağmuru yaşam çantasından çıkarsak, gölgeli düşler kursak, her hızlı trene göre farklı saç tarasak karanlığın kanına girebiliriz. Peki şiirin kalbine girebilir miyiz? Mustafa Muharrem’in “sarışın uyku” adlı şiirinde uzandığı gibi:

“Ben ağacın
kendini ağaç sanmasından ibarettim:

pörsüyorum kuledeki saat geçerken gözlerini
zifiri bir oyalama ve dişi bir ısrarla
hırkama ters düşüyor dünya
şakaklarıma
şer gösteriyor beni
…”

Uygunsuz bir dünyayı Türkleştirmiyoruz dizelerde. Köhne bir ülkeyi çöle vurup zenci rengi bir kravat takarak dağların ovaya bağlandığı yerde şiir çiçek açıyor kemansız. Biz yürek açıyoruz amansız dizelerin akşam sefasında, “kiraz çağrışımları” arısında:

“…
Öyle bir yaz ki bu
sakalların usturayla kapışması
keyiflendiriyor olsa gerek naylon çiçekleri baba.
…”

Baba, kaba bir utancı çocuklarından saklıyor öfkeli bir temmuza bata çıka. Terk edilmiş denizleri çekinenler arasında… ”Gündeşlikler” gündelik keyif çatıyorlar. Bakın nasıl:

“…
Birazdan korku göstereceğim
karlara bir avuç sıfatta;
suretlerinizi hazırlayın
ve asıllarınızı.
Irmakla tutuştuğunuz bahisleri konuşacağız
…”

Ve “menekşelerin narasında” Mustafa Muharrem salkım söğüt görkeminde:

“Bir yalanı taşıyor ayaklarım: Erikten son
(öğrendiğim haber bu.
Bir kuşun seyrini maske takıyorum ya yüzüme,
(karların töresi
bilinsem de
bir,
Meryem sürüyorum kanayan tana ve yasemine;
iki,
kalbim fırtınanın tek gündemi;
üç,
gişe kapandı, masalda yer kalmadı.
…”

Terli bir İncil’e susuyor dudaklar. Şiir konuşuyor med cezir bakışan insanlar arasında. Yeni bir Zerdüş / yine bir Zerdüş “pastel burukluk” yaşıyor.

“…
Biri, kelimelerle döşenmiş bir eve kavuşmak için
(sallayacaktı
şehri.
Biri, bir bombanın pimi gibi çekilecekti dünyadan.
…”
Şurdan burdan konuşuyoruz. Aramızda “Papatyalı Badire” destanlaşan kelimelere gülümser. İsa’yı küllenmiş bir yarayla tanıştırarak… “ihtiyar” bir söyleşi yankılanıyor.

“Dünyalı bir şey mi ellerinden edindiğim yankı
elma düşüncesiyle, suyla tüylerimi onayan?
dans acizliği bize balkonda yağmurla İsa
denizi felsefenin ve zikrin başına koyan.
…”

Ve Mustafa muharrem’in “ece ayhan sagusu”

“gönyesi yok hiç meleklerin sayın E
ağaç altı saatleri bir kare Bach:
bir çöl epiği oluyor avcum
çeşmelerden ağzıma göçler dolunca.
…”

Uygun adım bir karartı bu söylenenler belki. Belki yeni anlamlar eriyip damlamadan sussam iyi olacak. Susmazsam ya şiir yeniden doğacak, ya şuur rezil olacak. En iyisi siz siz olun “Kemansız Kare” yi okuyun.

12 Aralık 10
Ankara

 
Toplam blog
: 74
: 571
Kayıt tarihi
: 24.12.07
 
 

1965 Tortum doğumluyum. Ankara Gazi Üniv. Fen Edebiyat Fak. mezunuyum. T.D.E öğretmeniyim. İki ço..