Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Şubat '12

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

"Olmadı bi' şey..."

"Olmadı bi' şey..."
 

Yüzünde bin bir mana...


Arabayı kaldırıma yanaştırmak için manevra yapıyorum; gözüm yan, arka dikiz aynalarında. Yanımda babam oturuyor. Bankaya geldik, babamın işi var. Gözleri az görür olduğundan beri, yaşı da ilerledi, onun şoförü benim; dışarıda her işi olduğunda, birlikteyiz. Her zamanki gibi, ben ve O, arabayı ikimiz de kullandığımız için park yapmakla meşgulüz; babam, yana, arkaya, park etmiş araçlara bakıyor, "aman çarpmayalım" diye(!)...

Göz ucuyla yandaki kaldırımdan bize doğru gelen birilerini gördüm. Çöplerden atık toplayan bir kaç kişi, torbasına karton, mukavva, hurda olabilecek onu bunu yükledikleri büyük bir el arabasıyla geliyorlar.

İki arabanın arasına park edeceğim için önde duran arabanın yanına iyice yapışmış, vitesi geriye takmış, direksiyonu sonuna kadar kıvırmış, gaza yavaşça basarak arkaya doğru gitmeye hazırlanmışım. Gelenleri gördüm ama onlar da beni görmüş olmalı diye, gaza hafifçe bastım, araba direksiyon marifetiyle girmesi gereken yere yanaşıverdi. Şimdi olduğu yerde, ufak manevralarla, diğer arabaları düşünüp düzgünce durdurmak lazım arabayı... demeye kalmadan, gelen tehlikeyi gördüm:

Biz o boş yere girmeden önce yola son kez bakmış, sonra yanındakiyle konuşmaya dalıp, kaldırımdan ineceği boş yolun arabayla dolduğunu görmemiş, şu anda açıkça farkettiğim gibi, henüz çocuk yaştaki kız, omzunda taşıdığı iki tekerlekli arabayla hızla, bize doğru ilerliyor! "Dur! Gelme gelme!" demem boşa, arabanın camları kapalı, duyulmaz; babamın el kol hareketleri, bağırışları da... Kornaya basmayı da o şaşkınlıkla akıl edemedim. Saniyeler içinde, çocuk, küçük omzundan taşan el arabasının uzun demir kollarıyla arabanın yan kapısına hızla çarptı! Çatırtılı bir çarpma sesinin ardından, el arabası, bize çarptığı hızla çocuğa doğru geri fırladı! Yani el arabasının demir çerçevesi ve kolları, aynı hızla çocuğa çarptı!

Hemen arabadan fırladık; babam çocuğa şöyle bir göz atıp arabanın çarpılan kapısına bakmaya, ben çocuğa... Arkasında annesi midir, gençten bir kadın varmış, bir kadın daha, yanında, kızdan daha küçük başka çocuk; bize çarpan kız, koluna sarılmış "uff!"luyor!

Yüzünde bin bir mana var... Korku, şaşkınlık, can acısının yüzüne yansıması var tabii de, bu yüzde başka bir şey var ki, benim içimi parçalıyor: Şımartılmaya, sevilmeye, ihtimama alışmamış bir çocuğun, acısını göstermeye çekinirmiş; suratını ekşittiği için azarlanacağı korkusunu çok çekmiş de, göstermemeyi öğrenmiş gibi bir ifade... Arkadan arkaya, "Bu durumdan ne gibi bir menfaat çıkarabilirim; yaptığım hataya nasıl bir kılıf uydurursam, olası kızgınlıktan paçayı sıyırırım?" hesabı seziliyor.

Kadının yüzündeki ifade de, bunlara yakın ama O, çocuğa göre daha pervasız... Gerekirse tırnaklarını çıkaracak, üste çıkacak ama benim çocuğa yönelmem, O'nu durdurdu.

Bu henüz genç olamamış kız çocuğuna koşup, "N'apıyorsun sen!? N'aptın koluna?! Başka yerin acıyor mu?! Bak gördün mü önüne bakmamayı, çarptın, olan kendine oldu! Aç bakayım kolunu, aç! Görelim n'oldu?!" diye yüksek sesle söylenmeye başladım. Arada kadına dönüp, "Niye arabayı küçücük çocuğa veriyorsun?! Kendin taşısana!" diye azarlıyordum, benden hayli küçük yaştaki kadını... Kadın bir yandan, "Olmadı bir şey..." diyor, bir yandan kendini, beceriksiz kelimelerle savunuyor. Kızgınlaşmış yüzüm, korkunç görünüyor olmalı ama anladı ki yüreğim yufka, zararsızım...

Bu arada oradan geçen bir vatandaş, bizi izliyor; babamla arabayı inceliyorlar bir taraftan. Adam, yanıma yanaştı, karşımda kaş göz ediyor bana doğru, "boş ver, düşme üstüne, başına iş alırsın, ilgilenme, tepene çıkar sonra, üste para bile ister bunlar şimdi!" der gibi...

Adama aldırmadım; havanın henüz soğumakta olduğu bu sonbahar öğleninde, üstünde dirseği yırtık, beyazı çoktan kaybolmuş bir yün bluz, eski, dökük bir yeşil yeleğin koruduğu sırtını acıyla kamburlaştırmış, kolunu ovuşturmakta olan kıza sormaya devam ettim: "Omzun, göğsünde var mı bi şey?! Off ya, nerden çıkıverdin, çarpıverdin, insan önüne bakmaz mı?! Konuşsana çocuk!..."

Babam, "Kapı olduğu gibi göçmüş, bu çizik derin, tamire gidecek mecbur!" deyip uzaktan, "Gel ya, bi şey olmamış işte, ne bakıp duruyorsun, ısrar ediyorsun?!" diye bana kızdı. "Yani, bu insanlar, yolda yürümeyi bilmiyorlar! Şu arabanın haline bak! N'olacak şimdi? Bir sürü iş, masraf!" diye söylene söylene, beni de çağırıp arabaya bindi tekrar. Vatandaş da, beni kolumdan iter gibi bir gayret içindeydi zaten; ben de bindim arabaya...

Babam hâlâ söyleniyor, ona da kızdım, "Yaa baba, sen de arabaya bakıyorsun, herhalde bu insanlardan para isteyecek halimiz yok, olan olmuş, orda bir çocuğun canı var, sen burda..." diye sızlandım. Babam da bana kızdı, "Çocuğa bir şey olacağını anası düşünseydi, hem bi şey olmadığı belli, numara yapıyor belli ki, kızarız diye korktu. Sen de fazla hassassın! Tabii düşünürüm arabayı...hadi bakım, hadi masraf, kaç gün arabasız n'apıcaz biz!?" diye, saflığımı yüzüme vurdu. Ben direndim, "Ya peki o arabanın oku, çocuğun şah damarını kesseydi, boynunu delseydi, çocuk ölseydi, yine böyle konuşacak mıydın?!!"...

O zaman sustu babam... "Yaa, iyi ki öyle bir şey olmadı!" dedi. Ben, " Bir can var bir tarafta, kim düşünür arabayı, kapıyı?!" diye, onun yerini çok iyi bildiğim, yüreğinin yumuşak yerine dokundum. Sakinleşti, düşündü, "Haklısın..." dedi; sonra bir iç çekip, " Hem kasko var nasılsa, masrafı düşünmeye de gerek yok. İnsan kıyamıyor arabasına da... Amaaan olan olmuş, tamir olur gideeer!..." dedi. İçim O'na minnetle şefkat karışık, aynı duyguyu nihayet paylaşabilmenin huzuruyla doldu.

Biz konuşurken olayın diğer kişileri çoktan gitmişlerdi. Arabanın içinde birden babama döndüm, "Biz niye geri bindik arabaya şimdi?! Bankaya gitmicek miydin sen?!!" dedim. Bir kahkaha attı, geçirdiği felcin tarazlandırıp çınlattığı bir sesle, " Yaa, akıl mı kaldı bizde yaa?! Nevrimizi döndürdü namussuzlar!" diye dolu dolu bir küfür savruldu ağzından...

 
Toplam blog
: 33
: 3988
Kayıt tarihi
: 07.06.09
 
 

İyi bir okurum. ..