Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Nisan '12

 
Kategori
Deneme
 

"Düşümde sen olduğunu unutma!"

"Düşümde sen olduğunu unutma!"
 

"Kulübe..."- Nizamettin Ayaydın


Yok, olmuyor... Anladım ki, çok etkilendiğim kitapların bende uyandırdığı duyguları yazıya dökmeyi - belki de artık - beceremiyorum! Mesela İnci Aral'ın romanı, "Şarkını Söylediğin Zaman" ı okuyup bitirdiğimde, önce doya doya bir ağladım, sonra hislerimi birilerine anlatma isteğiyle tutuştum sanki! Aksi gibi o anda beni dinleyecek, kitaptan konuşacak kimse yoktu yanımda!  "Amaan, roman işte!" değil mi? Değil işte! Öyle bir coşkulu oluyor ki insan!... 
 
Bari kitap hakkında yazayım dedim; baktım, neredeyse yeniden yazacak kadar çok sevmişim her satırını, hiç birine kıyamıyorum. Kimi kısımlarını elesem, kimini seçip alsam, bambaşka bir yazı olsa... esinlenme gibi?... I-ıh o da olmuyor!... "Bu kitabı çok sevdim, aman okuyun!" demek de istemedim. İsteğim, tavsiyede bulunmak değildi ki... içimi dökmek gibi bir şeydi. Sonunda vazgeçtim yazmaktan...
 
Son günlerde, başucumda, elimde, kolumun altında, masanın üstünde, kucağımda gezdirdiğim, sayfalarını özenle çevirdiğim, her bir sayfasında uzun dakikalar oyalandığım ve henüz bitirdiğim, benim için çok özel bir hatırat, yine beni çaresiz bıraktı; hem de fazlasıyla...
 
Biz amcamı genç denilebilecek bir yaşta, onmaz bir hastalıktan, yirmibeş sene önce kaybettik. Onun eşi, yengem, kendi hayatını yazmış; büyük iki defterin sayfalarını, inci gibi el yazısıyla sanki satır satır işlemiş. 
 
Defterleri bana verdiğinde, içlerinde amcamın ona yazdığı mektuplar ve şiirlerin, aile resimlerinin de bulunduğunu görünce- ki, fotoğraflardaki kişilerin çoğu artık yaşamıyor; üstelik annemin babamın gençlikleri de var, benim çocukluk halim de, yani hüzünlü işte-, bu kocaman hikayeyi okumanın zevkli ama bir o kadar duygu-yoğun, dolayısıyla zor olacağını hissetmiştim. Ancak bu kadar etkileneceğimi tahmin etmemiştim! 
 
O, yalnız ve sızılı geçen on yılının uyku tutmayan gecelerinde yazmış bu anıları. Denilebilir ki, 'yazmasam delirecektim'  durumu yaşayarak... Ne demiş, anıları bitirip "önsöz" yazmak istediğinde?:
 
"Niçin Yazmışım?
 
İçim acıyordu! Bu acıyı nasıl dindirecektim? Bunun ilacı neydi? 
 
< Doğa bize her zaman ipucu sunar.
Sürekli bir şeyler çıtlatıp durur.
Ve derken birdenbire ipucunu yakalarız. >  (Robert Frost)
 
O kadar içten gelen bir zorunluluk ve öylesine güçlü bir zorunluluk ki, bu zorlamaya karşı koyamazdım. Ancak kendimle paylaşabileceğim duygularımı yazmama, hiç bir neden, hiç bir kural, beni üzecek, beni yazmaktan vazgeçirecek hiç bir engel düşünemezdim.
Denemeliydim!
İçimin sesi ve özgünlüğüydü!
Belki hiç bir şeydi! 
Ama benim yapıtımdı!"
 
Bu anıları yazarken bir nevi, "sevgili"yle sohbete - O'nu kaybetmiş olsa da -, alıştığı üzre devam etmiş, onun yokluğunda varlığını yaratarak... Hikayeyi okurken, şimdiye kadar hiç bilmediğim, hadi bir itiraf, var olduğunu düşünmediğim bir aşkın şahidi olmak; sevilene, onunla yaşamaya doyulamamış olana duyulan derin ve yakıcı özlemin şahidi olmak, beni sarstı.
 
Bu upuzun hayat hikayesinin tamamı, onların ilişkisi ve bugün de ruhen devam eden bağlılığı, birlikteliği değilse de; yaşananlar, mektuplar, şiirler öyle özel ve üzerinde tek tek durmaya öyle değerdi ki!... 
 
Hem, defterlerde yengemin çocukluğu, ailesi, bütün imkansızlıklarla mücadele ederek eğitimini tamamlaması, öğretmen olma idealini ne büyük bir azimle gerçekleştirdiği yanında;  bir genç kızın hayatındaki tercihlerin nasıl olması gerektiği,  kararlı bir insanın neler başarabileceği gibi hayat dersi tadında anılar da vardı; onları yazmasam yazık olmaz mıydı? 
 
Eski yaşantılardan izler de vardı... tanık olmadığımız zamanlardan izler... İkisinin de etkisinde kaldıkları Mevlana'ya dair onca söz ve mesellerle bezenmiş paylaşımlar... Amcamdan sonraki hayatına dair ayrıntılar; yalnızlık sancıları ve hayata tutunmasını sağlayan güzellikler...
 
Bunların hepsinden şöylece bahsetmek, özetleyivermek mümkünmüş gibi görünse de, etkilendiğim ne varsa, hepsi, o satırlarda kalacaktı! Yazmak isteyince gördüm ki, kalıyordu da... Ağır ağır okumaya başlayıp sindire sindire devam ettiğim ve son kısımlarını yutar gibi ama ağlayarak okuduğum kocca bir hikaye! Ne yazsam eksik kalır...
 
En iyisi defterden, çok anlamlı bulduğum iki şiiri ve bir kaç satırı bu sayfaya kaydetmek; içim soğusun diye... Yengemin hayatının amcamla ilgili yanından bir kaç satır...
 
Yengemi ilk "farkettiği", genç kızın pembe ipekli elbisesinin kızaran yüzüne çok yakıştığı güne ait, amcamın yazdığı bir şiir mesela:
 
"Aşk Ritmi...
 
Sevgilim meltem
Bana
Seni
Evet seni, seni
Hatırlatıyor
 
Hani giyinmiştin
O gün
Yeni
Evet yeni, yeni
Elbiseni
 
Elin elimde iken
Seviyordun
Beni
Evet beni, beni
Seviyordun"      /1954
 
Yine O'nun bir şiiri... İnsanlar, geride bıraktıklarıyla yaşıyor gerçekten de... "Oradan" seslenir gibi:
 
"Kulübe...
 
Kulübemden,
Selâm!
Sevgililere
Mes'ut olanlara
Ve yalnız
Onlara.....
 
Düşünmeyin
Beni.
Sakın!
 
Loşluğunda yaşarım,
Kulübemin.
Keder, neş'e
Arkadaş,
Orada.
Soranlara şaşarım.....
 
Kulübemin
Ardına kapanan
Kapısından
Ümit kuşu uçmaz
Neş'e kervanı geçmez
 
Kulübemden
Selâm!
Sevgililere,
Mes'ut olanlara.
Ve yalnız,
Onlara..... "
 
Sönmeyen bir aşkla ve uyumla yaşadıkları onca yılın son demine dair, amcamın vedasından hemen önceki, hastalığının iyice ilerlediği günlerden bir gün:
 
"Ben O'nsuz ne yapacaktım?
Benim ruhum nasıl oyalanacaktı?
Bana bu güzel dersleri kim verecekti?
Tanrım ben nasıl yaşayacaktım?!
Yine ağlıyordum. Hiç konuşmuyor, sadece bana bakıyordu.
Havayı değiştirmem lâzımdı.
"Nizam, biliyor musun! Sen benim Nizam'ül Mülk'ümsün!"
"Öyle mi?"
Erimiştim sanki!
"Evet evet!"
Ve tevekkülle, tefekkürle salladığı o güzelim başını, saçlarını öptüm öptüm!..."
 
.....
 
" - Niçin ağlıyorsun? Bak ne güzel anılarımızı anlatıyorsun!
- Bunu sen mi soruyorsun? Ağlıyorum, çünkü hasretin beni yakıyor, kavuruyor! Çünkü ayrılığın beni kora dönüştürdü. Yanıyorum Sevgilim! Ne gücüm kaldı ne takatim! Söyle bir şey söyle! Bu ünlemlere bir cevap ver! Ver ki kendime geleyim...
- "Serap'ım, düşümde Sen olduğunu unutma! Ben hep seninleyim...
 
( *): Bu cevabı, amcamın 1956 tarihli mektubundan ben aldım. Orijinalinde, cevap gelmez...
 
Toplam blog
: 33
: 3988
Kayıt tarihi
: 07.06.09
 
 

İyi bir okurum. ..