Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Nisan '11

 
Kategori
Öykü
 

"Öykü yazmak büyüleyici…”

Saliha Yadigâr ile öykü üzerine 

Zeliha Demirel : Sevgili Saliha Yadigâr, öyküleriniz alışıldık öykü formunun dışında, hatta çoğu öykünüz şiire daha yakın ve art okuma gerektiriyor. Söyleşiye buradan başlasak… 

Saliha Yadigâr: 1985’ten beri öykü yazıyorum. Demek ki çeyrek asrı aşkın bir süredir öykü yazıyorum. O kadar uzun süre geçince ve sürekli öykü yazıp okuyup düşününce ister istemez farklı oluyorsunuz. İlk öykü kitabımı yayınlayan Yazıt Yayınları’nın sahibi öykücü İzzet Kılıçlı, şiirsel öyküler yazmamı dilediğini belirtmişti. Ben onu düşünerek yapmadım tabii, öykü dilim kendiliğinden şiirselliğe kaydı. İzzet Kılıçlı; onca yıllık öykü ve edebiyat deneyimiyle bunu görebilmişti sanırım. Öykü dilim şiirselliğe, anlatımım kapalı bir anlatıma evrildi. İyi mi, kötü mü?.. Sadece öyle… Öykü de diğer edebi türler gibi (sanatın diğer dalları gibi) bir tür kendini arayıştır. Ben hâlâ arıyorum. Bulacak mıyım? Bilmiyorum. Bunu zaman gösterecek. Öykülerimin art okuma gerektirdiği vurgulamasını ise bir övgü olarak kabul ediyorum. Okuru biraz olsun düşündürmek, belki de yormak; öyküye daha fazla zaman harcamasını sağlamaktır. Bunu başarabildiysem ben mutlu bir yazarım. 

Zeliha Demirel: Medya bizi iyi yazarlardan uzak tutuyor ve iyi yazılanları okumamızı engelliyor ve sürekli yapay ruhlar pompalanıyor. Anlattıklarınızın anlaşılmadığını düşünüyor musunuz? 

Saliha Yadigâr: Burada yine bir övgü var sanırım. Çok teşekkür ederim. Evet, medya belli yazarları, şairleri, sanatçıları öne çıkarıyor. Ama bu; o yazarların, sanatçıların kötü olduğu anlamına gelmez tabii ki… Yalnız şu var: Ne yazık ki çoğu yazar, şair, sanatçı; ömrünü de harcasa, çok başarılı da olsa, bile isteye görmezden gelinebiliyor. Olsun, zararı yok. Ne olursa olsun, ben kendimi ifade etmek için bu yolu seçtim, öyküde çeyrek asrı devirdiğim için mutluyum. Bir yazarı memnun edecek kadar da okurum olduğunu düşünüyorum. 

Zeliha Demirel: Öykülerinizdeki bu kadar yalınlıkla, öz’e yoğun anlam yükleyebilme yolculuğunuzda edebiyat kardeşliği kurduğunuz isimleri merak ediyorum. 

Saliha Yadigâr: Teşekkürler, öykü yazmanın her aşamasında değişik yazarlardan etkilendim. Bunlardan bazıları, öykümün altyapısını kurmamı sağladı; Memduh Şevket Esendal, Sait Faik Abasıyanık, Çehov, Orhan Kemal gibi… Bazıları beni sarsarak farklı arayışlara yöneltti; Marquez, Cortazar, Galeano, Ferit Edgü, Demir Özlü gibi… Kimisi de bütünleştiğim, kendimi aradığım, bulduğum, kendimi onlarla birlikte bir bütünün parçaları olarak gördüğüm yazarlar; Bilge Karasu, Leyla Erbil, Hulki Aktunç, Tezer Özlü, Sevim Burak, Onat Kutlar… Onlarla sanki aynı dünyanın değişik parçalarını kuruyoruz. 

Zeliha Demirel: Öyküleriniz hem ayrı ayrı okunduğunda hem de birkaç öykü bir arada birbiriyle bağlantılı izlekte. 

Saliha Yadigâr: Evet, öykü kitaplarımda, özellikle Nümayiş Mahallesi ve Yazdı Sevda adlı kitaplarımda öyküler birbiriyle bağlantılı… Bir bütün olarak okunduğunda, tek öykü gibi de algılanabilir. 

Zeliha Demirel: Öykülerinize verdiğiniz isimler benim çok ilgimi çekiyor, bir yandan “katalitik bakire” gibi modern zamanlara ait bir sözcükle anlamlandırma yaparken diğer yandan “Mecnuneddin” gibi eskiyi çınlatan bir ses. İsimlendirmede izlediğiniz bir yol var mı? 

Saliha Yadigâr: Öykünün dayattığı, çağrıştırdığı, öyküyle yaşadığım serüvenin beni sürüklediği noktadır isim vermemi belirleyen… Bazı püf noktaları var tabii ki… Örneğin; doğal bir isim olmasını önemsiyorum. Öyle çok çarpıcı bir isim olması gerekmiyor, sade, öyküyü ifade eden bir ad olması yeterli… Biraz da kulağa hoş gelen, şiirsel bir isim oldu mu daha ne isterim?.. Bu arada Mecnuneddin’in isim babası da öyküyü ithaf ettiğim Hulki Aktunç… Örneğin Issız adlı öyküm gerçekten kendiliğinden o ismi doğurdu. Ya da Nümayiş Mahallesi… 

Katalitik Bakire 

Bir sınıftayım. Yan yana oturmuş genç kadınlar. Her biri birbirinden güzel. 

Adlar söyleniyor. Huriye gülümsüyor (Bu Huriye de ayrı bir hikaye.) 

Kadınlardan biri, “Sindirella Katalitik Bakire” idi. Bakire nasıl katalitik olabilir? Bir odun sobasıdır olsa olsa. Derinden ısıtır ama çabuk soğuyuverir. 

 

Bir soluk gibi peşimizde dolaşıyor. Ensemdeki o noktaya dokunacak. 

“Unuttun mu, o gece özel noktalar bulmuştuk, ” diyecek. 

O, bunu söylediğinde benim aklım uçup gidecek. 

Aliye’ye bin kere söyledim,  

“Elimden tutma, ” diye. 

Aldırmıyor. 

Katalitik bakire bile inanmaz.” 

 

Zeliha Demirel: Burada toplumdan bireye kurulan çok güzel bir alegori var. Bir yandan hayatın büyütüldüğümüz Sindirella masallarındaki gibi olmadığına, diğer yandan tabuların hala varlığına bir tepki mi? Ya da şöyle mi sormalıyım, Sindirella’nın ayağına ayakkabıyı oldurmayacak masallar yazmanın zamanı geldi de geçiyor bile mi? Öykü sert bir kırılma mı yaşamalı? 

Saliha Yadigâr: Sindirella’nın ayağına olmayan pabuçlar, Pamuk Prenses’in beyaz atlı prensini boşuna beklemesi vs… Bütün bunlar zaten var. Ama ben ve benim gibi kelaynaklar aşka inanmayı sürdürüyor ve öyküye de aşkla bağlanıyor. Buna rağmen öykünün her zaman büyük kırılmalar yaşamasından yana olduğumu söylemeliyim. Hem biçimsel olarak, hem de dil açısından… Öykücülüğümüz zaten çok sesli ve çok renkli… Sessiz sedasız büyük değişimler gerçekleşiyor. Bu açıdan da çok mutluyum. O kadar çok özgün öykücümüz var ki… 

Zeliha Demirel: Öykülerinizde zaman, mekân gelgitleri yaşanırken, kişiler de dış görünüşleriyle tasvir edilmiyor, bu okumayı daha da derinleştiriyor. 

Saliha Yadigâr: Evet, öykülerimde zaman, mekân konusunda bir durağanlık yok... Bu konuda okuru ve kendimi de sarsmak, bazen uçurmak, bazen yerin yedi kat dibine ulaştırıp birden yine gökyüzüne çıkarmak istiyorum. Öykülerimde tasvire de pek yüz vermem. Çok nadiren vardır betimlemeler… Çünkü benim öykülerim; insanı ya da doğayı bambaşka yanlarıyla anlatmaya çalışır. 

Zeliha Demirel: “Yazdı Sevda” beni en çok etkileyen kitaplarınızdan. Yaz ve Mırıltı ile başlayan yolculukta, İlkyaz aşka varılacak yolda ilk durak gibi, ve Mecnuneddin esrik, aşkı arıyor ama yol yöntem bilmiyor ve aşk ve Larissa ve Yaz ve yazı üzerine konuşalım. 

Saliha Yadigâr: Teşekkürler… Öykülerim bazen aşkın ilk, bazen de son durağı… Çünkü yaşamak; aşktır. İnsanlara bakmak, onları tanımak ya da doğayı tanımak, hepsi hepsi aşkla yapılan şeylerdir. Öykü yazmak da âşık olmaya benzer. Öyle olmasaydı, öykü bu kadar çarpıcı bir tür olabilir miydi?.. 

Zeliha Demirel: Öykülerinizde yalın bir başkaldırı var. Bu başkaldırı zaman zaman sesini yükseltiyor zaman zaman da umuda yolculuk var, özlediğimiz sabahlara uyanabilecek miyiz? 

Saliha Yadigâr: Öykülerimde yalın bir başkaldırı olduğu konusunda size katılıyorum. Zaten hayat; yalın bir başkaldırıdan başka nedir ki?.. En azından benim için öyle… Varoluşumuzu ortaya koymanın tek yolu değil midir başkaldırı?.. Öykü de içinde yer aldığım birçok eylem gibi, başkaldırının ta kendisidir. Bazı öykülerimde uysal gibi görünsem bile, görünenin altında yatana bakmalı. Nümayiş Mahallesi adlı kitabımda çok net bir şekilde ortaya çıkar bu dediğiniz… Başkaldırının net olarak görülmediği zamanlarda yine ifade ettiğiniz gibi umuda yolculuk duyumsanır. Çünkü ben; en umutsuz anlarımda bile hayatın, sevginin, insan sıcaklığının en güzel yanlarını anımsar ve onları öne çıkarmaya çalışırım. Evet evet, inanıyorum: Özlediğimiz sabahlara uyanacağız. Dünya düşlediğimiz dünyaya dönüşecek. Biz göremesek bile torunlarımız görecek. 

/Kabarcık üstüne bir çift söz söyleyecektim.
"Gel bak. Güneşin doğduğu yeri göreceğiz."
"Ben gelmiyorum. Anarşistim."
Bu ülkenin hissedarlarından biri olduğunu söylüyor.
"Naslolsa benim ülkem."
Güneşin doğuşu kaçırılır mı? Hem de bugün.
"Ne özelliği var bugünün?.."
"Hiç. Bu yüzden gelmelisin."
Anarşist dostum öğle yemeği de yemiyor.
"Öğlen de neymiş?!.."
Onsuz gidiyoruz. Arabalarımız, kitaplarımız, çiçeklerimizle.
"Sen de gel."
"!.." / Anarşist adlı öyküden
 

Zeliha Demirel: Eklemek istedikleriniz var mı? 

Saliha Yadigâr: Dünya güzel, düşlerimiz, düşüncelerimiz, hissettiklerimiz güzel… Umutlarımızın yaydığı ışıltı, karanlığa karşı verdiğimiz mücadele, yaşama kattığımız her şey güzel… Ve son olarak öykü okumak, öykü yazmak, öykünün bir parçası olmak büyüleyici… 

 
Toplam blog
: 84
: 605
Kayıt tarihi
: 05.03.09
 
 

Konya Akşehir doğumluyum. Selçuk Üniversitesi, Mühendislik Mimarlık Fakültesi, İnşaat Mühendisliğ..