Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Aralık '09

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

"Paşa Çayı" ...

"Paşa Çayı" ...
 

Tavşan kanı "Paşa Çayı".. Foto: Ertan Yurderi


Geçenlerde hanımla bir alışveriş merkezine gittik, dolaştık, epeyce yorulmuşuz...

Alışveriş merkezinin üst katlarında bir kafede oturup hem dinlenelim hem de sıcak bir çay içelim de kendimize gelelim dedik...

Çayımızı söyledik...

Beklerken sağa sola bakınıyor, yorgunluk çıkartıyorduk...

Neyse sonunda garson ufuktan göründü.... Çaylarımız tavşan kanı görüntüsüyle yanımıza kadar geldi...

Çaydan bir fırt çektim o da ne?

Çay, tıpkı imamın abdest suyu ...

Birden sinir katsayım arttı. Şunun şurasında bir bardak çayla yorgunluk atalım, keyif yapalım dedik, keyfimizin de içine ettiler...

Tam kalkıp garsonun yanına gidecekken hanım kolumdan tuttu...

- Ya bırak şimdi söylenmeyi, otur da paşa paşa iç paşa çayını ... Sen küçükken hiç paşa çayı içmedin mi?

- İçtimmmm!...

- Eeee, öyleyse bunu da içersin...

- İyi de o çocukluğumda kaldı...

- Hadi boşver, şimdi boşuna sinirlerini bozacaksın... Otur da zıkkımlan!.. (Tam bir otoriter anne modu)

Evet talimat yüce yerden gelince, el mahkum, oturdum paşa paşa içmeye başladım paşa çayımı...

Bir yandan içiyor, bir yandan da garsonu kolluyorum... Hanımdan fırça yedik ya "iç" diye... Acısını garsondan çıkartacağım... Ama garson bir türlü bizim taraflara doğru gelmiyor...

Gözlerim garsonu ararken, daldım, geçmişe doğru yollandım...

Yer: Bir ev... Annemle birlikte ev gezmesindeyiz. Gittiğimiz evin hanımının kabul günü... İçerde bir sürü teyzeler, ablalar var...

Biz tabii yer cücesi gibi minik minicik bir çocuğuz... Gözlerim eve geldiğinden beri köşede duran masanın üzerindeki kek, çörek, böreklerde...

Karnım ise guruldamakta...

Eeee hadi artık çay faslına geçin karnımızı doyuralım diye kendi kendime hayıflanmaktayım...

Bir ara mızmızlık yapıp annemin yanına gidip kulağına fısıldayıp yüzüne bakıyorum:

"Anne karnım acıktı ne zaman yiyeceğiz o keklerden, kurabiyelerden?" diyecek oluyorum...

Annem hiç ses çıkarmadan iri mavi gözlerini gözlerimin içine dikerek, bir eliyle de popomun en etli yerine okkalı bir çimdiği konduruyor...

Hımmm anladım, daha zaman var...

Heh işte, evin sahibesi elinde çay tepsisi içeriye giriyor...

Ne güzel servis başlıyor diye sevinirken... O da ne? Bana gelene kadar çay bitti...

Neyse canım çay bittiyse kek, çörek, börek tabağım var ya... O garanti... Hemen tabağa yumulmaya başlayacakken, etrafın sessizliğinden istifade ederek ince tiz bir kedi miyavlaması gibi sesimle:

- Teyzecim ben de bir çay alabilir miyim? diyorum...

Eee eskiden terbiye vardı. Çimdikli terbiye... Şimdiki azgın çocuklar gibi, "Teyze be, çay versene" diyemezdik öyle annemizin arkadaşlarının yanında...

- Aaa evladım, sana çay koymamışmıyım. Özür dilerim. Hemen getiriyorum diyen naif sesli teyzem az sonra elinde bir bardak çayı getirip önüme koyuyor...

Çaydan bir fırt alacağım. O da ne? Çay, tavşanın suyunun suyu... İmamın abdest suyu gibi...

Anneme dönüp "Anne bu çay çok soğuk" diyeceğim ama diyemiyorum çimdik korkusundan...

Tüm cesaretimi toplayıp, "Teyzecim bu çay soğumuş, sıcak bir çay alabilir miyim" diyorum...

- A evladım, çaya su ilave ettim. Sana da Paşa çayı yaptım. Çocuklar Paşa çayı içerler bilmiyor musun?

- Ama ben paşa değilim...

- Olsun sen yine de paşa çayı iç bak o zaman büyür, paşalar gibi olursun...

- İyi de ben paşa olmak istemiyorum...

Oradan annem lafa giriyor...

- Oğlum sussana...

- Anne ben paşa olmak istemiyorum. Ben sıcak çay istiyorum. Ben büyüdüm, kocamanım bak.

Elimle bileğimi kavrayıp:

- Bak artık kocaman adam oldum, seneye de sünnet olacağım...

- Oğlum sussana...

- Susmayacağım... Susmayacağım işte... Ben paşa çayı içmemmmm!... diye avazlanıyorum...

Ardından koca bir şaplak yüzümde patlıyor, bir popomda çimdik...

Tam ben böyle hayal denizinde yüzerken, hanım beni dürtüyor...

- Heyyy Karadeniz'de gemilerin mi battı, nerdesin?

Ben nerde miyim? Bir bilse ben nerdeyim?...

Dinlendik... Garsonu yanıma çağırdım çayların parasını verdim.

Dilimin ucuna kadar geldi, bana bir daha Paşa çayı getirme diyecektim...

Vazgeçtim...

Onun sayesinde eskilere gittim, acısıyla, tatlısıyla güzel bir nostalji yaptım...

Eh işte, yandaki bir bardak çay fotoğrafından da ancak bu kadar yazı çıkabilirdi, okuduğunuz için teşekkürler...

Siz siz olun, gün olur da bir gün bir araya gelip görüştüğümüzde sakın bana Paşa çayı ısmarlamayın ya da demlemeyin olur mu?

Ertan Yurderi

 
Toplam blog
: 111
: 1140
Kayıt tarihi
: 15.10.07
 
 

Kocaeli doğumlu. Yüksek tirajlı gazetelerin bilgi işlem ve yazı işleri bölümlerinde çalıştıktan s..