Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Şubat '07

 
Kategori
İnançlar
 

"Peygamber sevgimiz nasıl?" üzerine...

"Peygamber sevgimiz nasıl?" üzerine...
 

Değerli Milliyet Blog Yazarı Tarık Azra, birkaç gün önce "Peygamber Sevgimiz Nasıl?" başlıklı bir yazı kaleme aldı. Bu yazının, daha başlığını okuduğumda; mazimde kalan bir anekdot, yüzümü gülümsetmeye yetmişti bile. Yazı içeriği de oldukça dolu ve kendi, iç mantık çerçevesi içerisinde tutarlı idi. Benim hatırama gelince...

Rahmetli Dedem'i birkaç sene önce kaybettik. Kendisi, bir Rumeli göçmeni idi. Üç yaşında iken ailesi ile birlikte Selanik'in Kozana ilçesi/köyünden Anadolu topraklarına zorunlu olarak hicret etmişlerdi, mübadele döneminde. O yaşlarda, hem annesini, hem de babasını kaybetmiş; hiç çocuğu olmayan ağabeyinin yanında yetişmişti.

Ağabeyi ile birlikte, iş nedeni ile bir dönem, medeniyetlerin buluşma noktası olan Mardin'de yaşamış, hatırı sayılır derecede Arapça bile öğrenmişti orada. Bir süre, eski usül meyhane işlettiklerini, o dönemden kalma muhteşem yemekleri ve mezeleri, hesabı ödeyemeyen sarhoş müşterileri bir güzel ıslatıp, iç donlarıyla evlerine gönderdiklerini falan anlatırdı, insanı çepeçevre saran o müthiş muhabbeti ile.

Dedem, sıkı bir sigara tiryakisi idi. O yılların efsane sigarası, "Samsun 216" içerdi. Uzun yıllar, Sümerbank'ta iplik ustası olarak çalıştıktan sonra emekli oldu. Sanıyorum 1976 yılı idi ve babaannemle birlikte hacca gitmeye karar verdiler. Babaannem de, bir Selanik-Kozana göçmeni ve ağa kızı idi. O nedenle, atadan kalma toprakların sayesinde hali-vakti yerindeydi.

Rahmetli Dedem, hac olayını; kendisine kişisel bir milat olarak telakki etti. İçkiyi daha önce bırakmıştı ancak sigara son sür'at devam ediyordu. Sigarayı da bırakmaya karar verdi ve hac otobüsünün kapısında son nefesini çektiği yarım kalan Samsun 216'sını fırlattı attı ve bir daha eline almadı. O yarım kalan paketi de yıllar sonra ben, evlerinde, bir dolabın üzerinde buldum. Sigaralar kurtlanmıştı.

Müthiş bir irade sergileyerek, gerçekten de ölene dek bir daha ağzına sigara koymadı. Sigara ile birlikte Türk kahvesi de içmeyi bıraktı. Üzerinden yirmi-otuz sene geçmesine rağmen, öldüğü güne kadar bir tek yudum Türk kahvesi de içmedi. "Kendime engel olamam, sigara da içerim diye korkuyorum" derdi.

Hac dönüşü, İslami fıkıh çerçevesindeki dini vecibelerini de eksiksiz yerine getirmeye başlamıştı. Samimi, mütedeyyin bir müslümandı. Son derece aydın, son derece demokrat, don derece açık yürekli ve hoşgörülü idi.

Bir gün, o çok sevdiğim sohbet meclislerinden birinde, söz Peygamber sevgisinden açıldı. İnsanlar, görüşlerini beyan ettiler ama Dedem susuyordu. Aslında herkes, O'nun yorumunu merak etmekteydi. Bilge bir yanı vardı ve müdavim sevenleri. Akraba, eş, dost çevresinden. Ve Dedem konuştu:

"Bırakın kardeşim riyakarlıklarınızı. Bırakalım bu ikiyüzlü, Hazreti Peygamber aşkı numaralarımızı. Ben kırk küsur sene sigara içtim ve bir kerede sigarayı bıraktım. Şimdi yetmiş küsur yaşındayım. Hala kahve içemem, hala sigara kokusuna dayanamam, içerim diye korkar uzaklaşırım oradan. Ve işin daha da vahimi üç-dört gecede bir rüyamda sigara içtiğimi görürüm keyifle. Kardeşim, ben daha bir kere Hazreti Peygamber'i rüyamda görmedim, göremedim yahu. Bu nasıl Peygamber sevgisidir, bu nasıl bir ikiyüzlülüktür, bari riya yapmayalım."

Sözlerinin sonunda sesi titriyor, o her zaman taşmaya hazır yaşlı gözleri, sırılsıklam oluyordu. Ah be Dedeciğim, keşke bizler de senin kadar samimi ve gönülden konuşabilsek. Tribünlere oynamanın, gülünç eblehliğinden vazgeçebilsek. İnandığımız gibi yaşayabilsek, yaşadığımız gibi inanmak yerine.

 
Toplam blog
: 898
: 3759
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

İzmir'de yaşıyorum.    Çok uzun yıllar öncesinden başlayıp, hiç ara vermeden bugünlere kada..