Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Mustafa Nevruz SINACI

http://blog.milliyet.com.tr/mns

01 Ekim '11

 
Kategori
Gelenekler
 

"Yemin"e sadakat, yahut "vatan"a ihanet?!...

"Yemin"e sadakat, yahut "vatan"a ihanet?!...
 

O, ilkeli, onurlu ve sorumlu bir devlet adamı idi.... Vatana ihanet etmedi!...


Malum “yeni veya sivil anayasa” sürecinin üç handikabı var.

Bunlardan ilki ve en önemlisi, işbu parlâmentonun tespit usulü ve seçim ritüeli olup; Bir zerre dahi insan hakları, adalet, hukuk ve demokrasi ile alâkadar değildir. Aday sıfatıyla halkın önüne konulanların halkla her hangi bir ilgisi yoktur. İsimler parti sahibi, sulta, vesayet unsuru ve cuntalarca belirlenmiştir. Bunlardan kim hangi yüzle, demokrasi kültürü, uzlaşma terbiyesi ve ahlâkla “yeni anayasa” yapmalarını isteyebilir?...

İkincisi: Yeni anayasa isteminin sağlam bir temel ve gerekçeye oturtulamamasıdır.

Üçüncüsü: Başta “ilga edilmek istenen anayasa üzerine yemin” olmak üzere, burada sayılması ve sıralanması sayfalar alacak bir dizi çelişki, ironi, akılsızlık, kasıt, hukuksuzluk ve mantıksızlıklardır ki; Kimse bu konulara girmeye cesaret edememekte ve yanaşmamakta... Bu da bir yurttaşlık, insanlık, siyaset ve demokrasi ayıbıdır.   

Bakınız: Yürürlükteki TC Anayasası'nın 81. maddesinde TBMM üyelerinin, göreve başlarken edeceği yemin yazılı. Aynen şöyle:

Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma;, Hukuk’un üstünlüğüne, demokratik ve lâik Cumhuriyet’e ve Atatürk ilke ve inkılâplarına bağlı kalacağıma; Toplumun huzur ve refahı, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerden yararlanması ülküsünden ve (bu) Anayasaya sadakatten ayrılmayacağıma;

Büyük Türk Milleti önünde namusum ve şerefim üzerine and içerim."

Her genel seçtirme (cebri tasdik) işleminde, oylarımızla (sözde) milletvekilliğine, ama gerçekte parlâmento memurluğuna lâyık gördüklerimiz; Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 81. maddesinde vücut bulan “Yemin”in içeriğini yerine getireceklerine dair,  Kurucu, Yüce ve Gazi Meclisin Kürsüsünde ve kendilerini seçen halkın adeta gözlerinin içine baka, baka namus ve şerefleri üzerine ant içerler… Bu merasim, kalp ile tasdik ve dil ile ikrar “Yemin’in her hükmüne mutlaka sadık kalacağız, o’nu namusumuz pahasına koruyacağız ve ne pahasına olursa olsun uygulayacağız..” demektir.

Sonrası?!.  Ya sadakat, ya ihanet….

Hemen sonrasında ise; edilen bu yeminlerin oracıkta “en tez unutulan şey” olarak buharlaştığını; Atatürk Türkiye’sinin getirildiği iç karartıcı vahim durum ve ortaya çıkan sonuçlardan pekâlâ okuyabiliriz. Çünkü bugüne kadar namus ve şerefleri üzerine yemin eden sözde milletvekilleri ettikleri “yemin metni” ne bağlı kalmış olsalardı, Devletin, üniter yapısı tartışılır hale gelmez, yemin’in sebep-i hikmeti ‘anayasa’ tehdit altında olmazdı… Yani, milli devletin ana unsuru olan etnik farklılık zenginlik olarak algılanır, kalkınma, gelişme ve sanayileşmenin yanında; insan hakları bütün enstrümanlarıyla hayata geçirilmiş olurdu…

Menfur terör, tedhiş ve terörist başına verilen tavizlerle (!) ülkenin sınırları ve yönetim şekli tartışılır hale gelmez, hukukun üstünlüğü yok edilmez; Demokratik-laik, tam bağımsız, bağlantısız, özgür ve hâkim cumhuriyetten vazgeçilmişçesine, ılımlı İslam cumhuriyetinin ihsas edildiği, Atatürk ilkeleri ve Türk İnkılâbının yok edildiği; Anayasa, hakkaniyet, adalet ve hukuka bağlılığın, küstahça ayaklar altına alındığı bir Türkiye görünümü sergilemezdi?!...

Zira, bu yapılanların tamamı, yukarıdaki “hükümlerin korunması ve hayat bulması” ile mevcut anayasaya rağmen “var olanı değiştirmek ve iyileştirmek yerine” yeni anayasa  vaat ve taahhüt’ü; Hem adalet ve hukuk’a ve hem de, bilhassa edilen yemin’e aykırıdır!..

Özellikle yemin’in namus ve şeref üzerine yapılmış olmasına rağmen, hemen oracıkta unutulup “ettikleri yemini bir türlü tutmayanların” neden olduğunu, bilmem tekrar etmeye gerek var mı?. Hasılı her iki kişiden birinin (?) oy verdiği ve başına taç yaptığı oluşumla; bu ‘malumu ilân-ı’ kendilerine layık görenleri baş başa bırakıyorum. Diğer yarısına da;  Sevgili ve değerli Galip Baran Hoca’nın “Bilinçli, farkında ve kendinde olma” telkinleri yönünde her şeye rağmen dik duruşlarını cesaretle korumalarını öneriyorum.

Bütün tertip, tasarruf ve kalkışmaları, şuurla, sorumlulukla, bilinçle izleyiniz!. 

 
Toplam blog
: 50
: 350
Kayıt tarihi
: 02.03.11
 
 

Siyaset Bilimci- Hukukçu, Araştırmacı- Yazar. 7. ve 9. dönem Demokrat Parti Genel Başkan Yardımcı..