Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Haziran '09

 
Kategori
Edebiyat
 

13. Eon kutsal soy Bölüm VII: Çifte ihanet

13. Eon kutsal soy Bölüm VII: Çifte ihanet
 

-Tek çare kaldı Adad...

-Benim düşündüğüm şey mi?

-Evet!...

Odaya yine sıkıntılı bir atmosfer hakimdi. Gelen haberler hiç de iyi değildi ve yeniden yapabileceklerini görüşmek için Enki'nin odasında toplanmışlardı...

BİRKAÇ SAAT ÖNCE

Sin teklifi açık oylamaya sunuyordu, bu konsey üyelerinin birer birer sözlü oylarını almaktan ibaretti. Böylece oylama Sin'in üyelerin oylarını sorması ile başladı; Ereshkigal, Enbilulu, Ninhursag, Mes Iam Taea, Anshar ve Kishar teklife ret, Er Intain, Utu, Shara, Eah ve Enkimdu kabul oyu vermişlerdi durum altıya beş ret yönündeydi ve son oy Enki'nin oturuma katılmaması ile görüşmeyi yöneten Sin'indi. Eğer Sin kabul oyu verir ise eşitlik olacaktı ve bu durumda on üçüncü oy olarak yer kolonileri lideri Enlil'in kararı alınacaktı; bu da büyük ihtimalle teklifin reddi anlamına geliyordu. Sin önüne not aldığı oy dağılımına şöyle bir baktı ve ''Oy dağılımına bakılırsa işi daha da uzatıp Enlil'e intikal ettirmenin gereği yok. RED!'' diyerek insanlığın tek kurtuluş şansı gibi görünen teklife son noktayı koydu. Ona göre durumu eşitleyip kararı Enlil'e bırakmak sadece zaman kaybı olacaktı. Thunn-Eah şaşkındı, beklediği sonuç bu değildi. Diğer görüşmeleri beklemeden, haberleri Enki'ye vermek için hemen salondan ayrılmak üzere ayağa kalktı, bu sırada bunu fark eden Er-Intain ile göz göze geldiler ve yerinden kalkmak için hamle yapan Intain'e başını hafifçe iki yana sallayarak bunu yapmamasını işaret etti. Beraber ayrılmaları şüphe çekebilir diye düşünüyor ve tedbirli davranmak istiyordu. Böylece sessizce salondan ayrıldı...

-Sabotaj... Diyordu Enki... -kolay olmayacak, fakat artık tek şansımız bu ve başından beri de öyleydi.

-Peki bunu nasıl yapacağız?

-Inanna'nın hırsı hala işimize yarayabilir Adad. Operasyonu yönetecek olan Iam Taea fakat planlar son olarak Shara'nın elinden geçer, bu arada planlarda küçük değişiklikler yapmak mümkün.

-Fakat bu durumda bazılarının başı yanabilir!

-Evet, böyle bir sözde hatadan sonra Shara görevde kalamayacaktır fakat Inanna'nın hırsı bize yardım etmesini sağlar, fakat ilk başı yanan da Lil olur! Ayrıca bu başarısızlık köklü bir değişikliğe de sebep olabileceğinden tek etkilenen Shara olmaz, hatta Inanna sayesinde karlı bile çıkabileceğini düşündüğünden memnuniyetle bizi destekler.

-Peki yere iniş?

-O konuda bir değişiklik yok, aynı plana sadık kalacağız.

Oturmuş ikisini sessizce dinleyen Eah endişeliydi, plan halen çok riskliydi ve hayatına mal olabilirdi. Bu sırada sesli uyarı sisteminin kapıda birinin olduğunu bildirmesiyle Enki ve Adad sustular. Kapının yanındaki küçük ekrandan bakan Adad gelenin Intain olduğunu gördü ve Enki'ye rahat olabilecekleri işaretini verip kapıyı ekranın hemen altındaki tuşa basarak açtı. Intain ''Konsey dağıldı, sonucu sanırım zaten biliyorsunuz...'' diyerek içeri girdi ve Adad kapıyı tekrar kapattı. ''Biliyoruz'' diye cevap verdi Ki sıkıntılı bir ifadeyle. Bir yandan masasına oturmuş elindeki kumandayla oynuyor bir yandan da derin düşüncelere dalmış öylece yere bakıyordu. Bir süre öyle kaldıktan sonra aniden masasından kalktı:

-Evet tek çare bu! Planın bilmen gereken kısmını zaten biliyorsun Eah, biz kendi işlerimizle ilgilenirken sen de hazırlan, ve dinlen...

Eah itiraz etmeden ''peki efendim'' diyerek odadan çıktı. Ve koridorda sola dönerek hızla ilerlemeye başladı. Kendi kendine iyi yapıp yapmadığını soruyordu, hayatını kendilerine hizmet için yaratılmış ilkel yaratıklar için tehlikeye atıyordu ve buna değip değmeyeceğini kestirmekte zorluk çekiyordu. Koridorun sonundaki büyük holü de geçip büyük çift kanatlı kapıdan çıktı, karşısında her gün gördüğü dev meydan duruyordu fakat o gün ona her zamankinden farklı görünüyordu. Bu meydan ana gemidekilerin yaşadığı sosyal alandı; doğal ortam havası verilmiş ağaçların, havuzların bulunduğu dev bir meydan, gökyüzü havası verilmiş dev bir kubbe ve etrafında gemidekilerin yaşamlarını sürdükleri ev benzeri odalar, burası ana gemideki tek doğal ortam tarzı yer olduğundan özel bir adı yoktu, sadece bahçe diyorlardı buraya... Eah dışarıda oturan, sohbet edenlere bakıyor ve bunları son kez görüyor olabileceğini düşünüyordu. Bir süre etrafa bakındıktan sonra derin bir iç çekip yürümeye devam etti. Meydanın etrafını dolanan yoldan sağ tarafa doğru yine tereddüt ve sorgularla boğuşarak ilerledi. Odasına girip kapısını kilitledi, hazırlanması gerekiyordu fakat ne tür bir hazırlık yapması gerektiğini dahi bilemiyordu. Yatağına uzanıp tavanı seyretmeye koyuldu, boş metal tavanın üzerinde sanki olacaklar birden bir ekran gibi ona görünmeye başlayacakmış gibi geliyordu. Hayatı kısa bir süre sonra belki de hiç eskisi gibi olmamak üzere değişecekti, evi olarak gördüğü ve uzun süredir yaşadığı bu gemiden uzun zaman ayrı kalacağı kesindi ki geri dönebileceği konusunda bile şüpheleri vardı. Eğer kendisine verilen görevde başarılı olsa bile bunun büyük krizlere gebe olduğu da aşikardı. Yatağında farklı senaryolar yazıp kıvranırken kapıya birinin gelmesiyle yatağının başındaki kumanda ile kapıyı açtı; gelen Enki'nin oğlu Damu idi.

-Nasılsın Eah?

Damu küçük odada üzerinde Eah'ın doğrularak oturduğu yatağın karşısındaki koltuğa oturdu.

-Nasıl olmamı bekliyorsunuz efendi Damu?

-İyi olmayacağın kesin tabi ki, fakat bilmelisin ki Eah babam sana güveniyor ve inanıyor. Eğer bunu senden istediyse bu seni riske atmak için değil, senin yapabileceğine inandığı içindir.

-Biliyorum efendim fakat tek risk alan ben değilim, efendi Ki benden daha büyük bir risk alıyor, ben başarırsam babanız çok şey kaybedebilir.

-Babamı bilirsin, idealleri için yaşar ve onlar doğrultusunda yapması gerekenleri ne pahasına olursa olsun yapar.

-Haklısınız, bir endişem de şu ki ilk plan başarısız oldu. Bu da ikincisine şüphe ile bakmama sebep olmuyor değil.

-Hah hah, babamı hafife almışsın Eah, ilk plan başarısız olmadı, aksine tıkır tıkır işliyor.

-Nasıl?

-Sabotaj başından beri en muhtemel yoldu fakat önce bu planın üzerini kapatabilmek için göstermelik bir hamle gerekiyordu.

-Göstermelik bir hamle mi? Peki neden?

-Babamı hafife almamak gerektiği gibi amcamı da hafife almamak gerekiyor Eah; amcam, babamın insanlığın inkıraza uğramasına razı gelmeyeceğini ve mutlaka bir şey yapmaya çalışacağını biliyordu bu yüzden de tetikte olacağı aşikardı. Babam da gerçek planını uygulamaya koymadan önce amcamın gardını düşürmek için başarısız olacağını bildiği sahte bir planı öne sürdü...

-Böylece efendi Lil kardeşinin başarısız olduğunu düşünecek ve efendi Ki de bunun yaratacağı rehavetten yararlanacak...

-Aynen öyle. Hatta bana göre konseyden beklenenden de fazla oy aldı teklifimiz...

Damu biraz da alaycı bir şekilde gülümsedi, Eah ise duydukları üzerine biraz rahatlamıştı. Enki'nin plan içinde plan taktiği duyduktan sonra gayet basit gibi geliyordu yine de düşünemediği bir şeydi ve Enlil'in de düşünemeyerek hazırlıksız yakalanması muhtemeldi. En azından riski azalttığını düşünmesi endişesini de aynı oranda azaltıyordu. Enlil'in bu planı fark ederek tedbir alması ihtimalini ise düşünmek bile istemiyordu; hayatına mal olabilirdi. Pek belli etmek istemiyordu fakat aynı endişelere Damu da sahipti, onu daha fazla konuşarak da yormamak için odada fazla kalmadı. Eah'a dinlenmesini ve endişe etmemesini söyleyerek oradan ayrıldı. Damu'nun telkinleri az da olsa işe yaramıştı fakat Eah bunun gerçekten rahatlatıcı olduğundan mı yoksa öyle olmasını istediğinden mi işe yaradığını da pek kestiremiyordu. Daha tam olarak ne yapacağını bile bilmiyordu, tek bildiği yere inip insanı kurtaracağıydı fakat nasıl yapacağı konusunda henüz bir fikri yoktu. Enki bu işi tamamen onun inisiyatifine bırakmayacak kadar müdekkik ve müdebbir biriydi, mutlaka her şeyi gereğince düşünmüş olmalıydı. Eah ise artık bunları düşünmeyi bırakıp dinlenmeli, zihnini toparlamalıydı ve tekrar yatağına uzandı...

Aynı sıralarda Enlil ana geminin sağ kanadındaki odasının camından yörüngesinde bulunduğu mavi gezegeni, gidip gelen irili ufaklı gemileri seyrediyor ve hemen yanında üç boyutlu görüntüsü mobilize bir platformun üzerinde oluşturulmuş Anu ile görüşüyordu;

-Kardeşim irademe karşı gelemeyeceğini anlamıştır artık, konseyin onun son çırpınışlarını da boşa çıkarmış olması ne acı.

-Anunna koloniler konseyinin kararına saygılı, zaten koloniler ve icraatları üzerindeki bütün yetkiler sana ve konseye verilmiş durumda fakat bütün bir ırkı yok etmenin doğru bir karar olduğuna emin misin?

-Zaten bizim elimizle yaratılmış bir ırk, tek yapacağımız kendi yarattığımız pisliği temizlemek!

-Peki ya Hanok ve soyu?

-Hanok'a soyundan çok daha uzun bir ömür bahşedildi, tanrı katında kendine yer buldu ve ilmimize nail oldu; buna müteşekkir kalıp çenesini kapalı tutması kendi iyiliğine. Konsey onun bu durumu nedeni ile yaşamasına izin verilmesini istiyor, bana kalsa gözümü kırpmadan gebertirdim. Soyuna gelince; onlar da operasyondan nasibini alacak yalnız tedbir amaçlı Hanok'u operasyon süresince kilit altında tutabiliriz.

Anu holografik portun alıcısını Enlil'den camın dışına çevirdi ve mavi gezegene baktı, bu küçük gezegen yeşil ve mavisiyle ve üzerinde süzülen beyaz bulutlarıyla o kadar sakin görünüyordu ki. Enlil de bir süre öylece seyretti. Bu sakin gezegenin küçücük bir bölümünü kaplayacaktı planladığı dehşet, sadece küçük bir bölümü yıkılacak, yanıp kavrulacak ve toza dumana bulanacaktı fakat şimdi bu olmazsa ileride ona göre ilkel ve zavallı olan bu ırkın yayılmasıyla bunu bütün gezegende yapması gerekeceğini düşünüyordu. Tam o bunları düşünürken Anu'nun hologramı da ona döndü;

-Kardeşine inanmak gerçekten güç, bu gezegen insan eline bırakılmamalı...

-Kesinlikle!

Enlil'in yüzünde memnuniyet dolu bir gülümseme vardı, Anu'nun da kendisiyle aynı fikirde olması kardeşinin elini kolunu daha da bağlayacaktı. Bağlantının kapanmasıyla masasına oturup operasyon raporlarını incelemeye başladı fakat aklında başka düşünceler de dolaşıyordu...

Ertesi gün Enlil'in de onayıyla hazırlıklara başlanmıştı, Enki ise planının son ayrıntılarını Eah ile görüşmek üzere bahçeden önünde eğilenler ve selam verenlere karşılık vererek geçip odasına geldi. Eah çoktan yatağından çıkmış, bir şeyler atıştırmış ve onu bekliyordu. Küçük odada pek bir şey yoktu ki zaten bu odalar gemidekilerin uyku, yemek, temizlik gibi en temel ihtiyaçlarına yönelik hazırlanmışlardı. Enki bir gün önce oğlunun oturduğu koltuğa geçti, Eah ise toplanmış ve duvarın içine doğru katlanmış yatağın yerine açılan koltuğa oturdu. Duyacakları önemliydi ve dikkatle dinlemeliydi.

-Operasyon resmen onaylandı.

-Biliyorum efendim, zaten aksinin de olması mümkün değildi...

-Evet, şimdi biz asıl konumuza gelelim...

İşte bu Eah'ın kalbinin küt küt attığı gönlünün parçalara ayrıldığı andı

-...seni ilk birlikler ile indireceğiz, gemin hazırlanıyor, atmosfere girdikten sonraki ilk bağlantı kesintisi sırasında gemin içinde bulunduğu Keruv'dan dışarı bırakılacak ve ondan sonra kontrol tamamen senin elinde olacak, kuzey Aden'e Anuv'unu tüm destek sistemlerin kapalı ve manuel olarak kullanıp ineceksin. İndikten sonra sana listesi verilecek insanları tanrı habercisi olduğuna inandırarak gemine alacaksın ve Aden'in kuzey sınırından çıkıp daha kuzey topraklara gideceksiniz. Korkma seninkiler de listede, özellikle Şît soyunun varislerini almalısın ki onlar bizim insan içindeki kandaşlarımız ve soyları devam etmeli. Eğer daha fazlasını kurtarmak istersen inisiyatif senin elinde. Lakin şunu unutma Eah, amaç insanlığın devamını sağlamak tüm insanları kurtarmak değil, aşırıya kaçmak görevini de tehlikeye atabilir.

-Peki efendim.

Eah planın kendi bölümünün az çok kafasında kestirdiği kadar olduğunu gördü fakat onu endişelendiren diğer bir bölüm de Enki'nin planladığı sabotajdı. Biraz da endişe ile titreyen bir sesle bunu da sordu;

-Efendim, ya saldırı?

-Saldırı bizim planladığımız yerlere olacak, yani endişelenmeni gerektirecek bir şey yok. Sen yeter ki elinde olan sürede gerekeni yap.

-Peki efendim, bunu nasıl yapacaksınız?

-Kırımda AN-254 nükleer füzeleri kullanılacak bunlar gelişmiş fakat yine de zayıf bir noktası olan silahlar...

Eah dikkatle dinliyordu fakat Enki'nin bahsettiği zayıf noktayı tahmin edemeyecek kadar kafası meşguldü, ayrıca silahlar konusunda bilgi sahibi olduğu da söylenemezdi. Yine de kendi kaderini belirleyecek bu hususu bilmek istiyordu;

-...AN-254'ler iki tür hedef belirleme sistemi kullanır, birincisi füze entegre sistemine girilen koordinatlar ile diğeri ise füzenin gönderildiği ana geminin bilgisayarlarında bulunan koordinatlar ile. Öncelik direkt müdahale imkanı nedeniyle ana gemiden sağlanan koordinatlardadır ve füze atıldıktan sonra saniyede on defa bu koordinatları kontrol ederek yönünü bulur. İşte biz konum bulmada kullanılacak bu koordinatları değiştireceğiz.

-Bunu yapmak o kadar kolay mı? Hemen fark edilmeyecek mi?

-Eğer bunu ana bilgisayarda yaparsak fark edilir, biz konum bulma verisini entegre sisteme gireceğiz.

-Eğer birincil olarak gemiden gelen koordinatlar referans alınıyor ise bu değişiklik bir şeye yaramayacaktır ve asıl hedefler vurulur, bu doğru değil mi?

-Evet doğru.

Enki, Eah'ın yüzünde oluşan şaşkın ve sorgular ifadeyi görünce hafifçe gülümsedi;

-Söylediğin doğru fakat gözden kaçırdığın bir nokta var, sana daha önce söylediklerimi hatırla...

-Efendim, anlamanız gerekir ki şu an çok da her şeyi hatırlayabilecek durumda değilim, siz de tahmin edersiniz ki kafam allak bullak bu yüzden saygısızlık etmek istemem fakat lafı dolandırmadan direkt anlatsanız.

-Peki Eah, nasıl istersen. Senin inişin sırasında faydalanacağımız iletişim kesintisi burada da işimize yarayacak. Atmosfere girdikten sonra ilk iletişim kesintisinde hedef belirlemeyi ana bilgisayardan yapamayacak olan füzeler kendi hafızalarındaki hedeflere yönelecekler. Ardından bağlantı sağlansa bile bir kez öncelik entegre hedef tespit sistemine geçtiğinden füzeler bizim belirlediğimiz konumlara yönelecekler. Bu durumu ana gemiden fark etseler bile önceliği tekrar manuel olarak ana bilgisayara vermeleri zaman alacaktır, atmosfere girdikten sonra ise hedeflerin vurulması sadece birkaç saniye içinde olur yani durumu düzeltecek zamanları olmayacak.

-Yani aynı zayıf noktayı iki aşama için de kullanacağız, planın birden fazla etkene bağlı olmaması muvaffak olma ihtimalini arttırabilir fakat kafama takılan bir şey var, adamlarımızın yukarı alınması sırasında yaşanacak iletişim kesintisinden sonra diğer aşamalarda bu durumu göz önünde bulundurup itidalli davranmayacaklar mı?

-Elbette davranacaklar, bu yüzden de entegre bilgisayara konum bilgilerini girip dikkatle kontrol edecekler bu noktada yapmamız gereken koordinatları bütün kontroller tamamlandıktan sonra olabildiğince son anlarda değiştirmek, ateşleme yapıldıktan sonra da zaten bir şey yapamayacaklar. Sen işin bu kısmını bana bırak Eah, kendi yapacaklarına odaklan ve endişe etme sana bir şey olmasına izin vermem.

-Umarım efendim... Fakat son bir soru daha; eğer ben vurulacak bölgenin dışına çıkacaksam yanımdakiler ile beraber, bu sabotaja ne gerek var?

-Eğer zamanında Aden dışına çıkamazsan senin hayatını riske atmamalıyız Eah, daha önce de söylediğim gibi bir Anuv nükleer bir saldırıya dayanamaz fakat sele dayanabilir. Ayrıca eğer istenen noktalar vurulur fakat insanların hepsi yok edilemezse kalanlar büyük bir problem olarak görülmeden ortadan kaldırılabilir fakat istenen hedeflerin bile vurulamaması ve planın tamamen başarısızlığı durumunda çıkacak tantana ve Enlil'in otoritesine yönelik sorgular arasında kalan birkaç insanın katliyle artık uğraşılmayacaktır.

Enki önce etrafa sonra da Eah'a baktı. O da Eah'ın içinde bulunduğu durumun hiç de kolay olmadığını biliyordu. Hiç fikrini sormadan neredeyse bu göreve zorlamış sayılırdı onu fakat Eah güvenebileceği nadir kişilerdendi ve onu motive edecek kişisel bir sebebi de vardı. Ayrıca bunu kendisinin yapması çok daha riskli olabilirdi. ''Başaracaksın Eah'' dedi kendinden emin bir tonla ''Başaracağız!''

Tahliye çalışmalarının başlayacağı gün Eah'ın heyecanı da zirveye çıkmıştı. Artık geri dönüş olmayacaktı. Kullanılmayan araçlar arasından çıkarılan Anuv, Keruvlardan birine yüklenmişti bile ve beşinci sektörde son yükünü bekliyordu. Eah o gün Enki ile hiç görüşmedi, gereken talimatları almıştı ondan sonra da çok dikkat çekmemek için mümkün olduğunca az bir araya gelmeye dikkat etmişlerdi. Tahliye için yapılacak ilk sortide bulunacaktı bu yüzden de hangara çok erken gelerek çoktan ağır ağır başlayan çalışmaları Enki'nin gözlemcisi sıfatıyla kontrol etme görevine başladı. Sektörün giriş kısmında yine aynı görev süsü ile bulunan Er-Intain, diğer temsilciler ve Mes Iam Taea ile diğer sektörlerden ağır ağır kalkış için alana çıkan gemileri seyrediyor, operasyon hakkında son talimatları değerlendiriyorlardı. Keruvların çoğu alana çıkmışlardı fakat sektör beşteki Keruv hala çıkmamıştı, talimatlara göre ilk sorti zamanı gelmişti bile ve artık Iam Taea'nın çıkış emrini vermesi gerekiyordu. Bu sırada sektörde görevli teknisyenlerden biri onlara seslendi;

-Efendim küçük bir sorunumuz var.

Mes Iam Taea sorunun ne olduğunu öğrenmek için oraya yöneldi fakat teknisyen onu durdurdu;

-Efendim, sadece prosedürle ilgili bir sorun, sizin yorulmanıza gerek yok.

Bunun üzerine Er-Intain araya girdi;

-Efendim biz ilgileniriz, hem sizin artık çıkış emrini vermeniz gerekli daha baştan programın gerisinde kalmayalım!

Iam Taea bunu onayladıktan sonra meydandaki görevlinin yanına çıkış emrini vermek üzere giderken Intain ve Eah da teknisyenle beraber sektöre girdiler. Diğerleri de emrin verilmesiyle oluşacak trafikten sakınmak için kumanda merkezine geçti. Eah dışarıda yer birliklerini almak için kalkacak gemilerin motor seslerini duyarken sektördeki Keruv'un dışarıdan birine görünmeden kargo bölümüne girdi, buradan da onu yere indirecek Anuv'un kokpitine. Uzun süredir kendisi uçmadığı için öncelikle önündeki panele göz gezdirerek kontrolleri hatırlamaya çalıştı, atmosfer içi ve dışı gövde dengeleyiciler, iniş-kalkış sistemleri, impuls, yakıt-enerji, basınç göstergeleri, uzun uçuş hiberne sistemleri, konumlayıcılar, komünikasyon alıcı ve vericileri, oto pilot gibi pek çok şeyi dokunarak ve göz gezdirerek aklına getirmeye çalışırken bunların pek çoğunu da kullanamayacağını biliyordu. Kısa süre sonra içinde bulunduğu Keruv'un da motorunun çalıştığını duydu, artık harekete geçmişti ve birazdan sektörden meydana çıkacak oradan da kalkış pisti ve çıkış tüneli boyunca uçup yere inmek üzere uzay boşluğunda yol almaya başlayacaktı. Keruv'un kargo bölümü tamamen karanlıktı ve dışarı baktığı Anuv'un camından bir şey göremiyordu. Kendi kendine bir süre gemiyi kontrol ediyormuş gibi pratik yaptıktan sonra beklemeye koyuldu. Her zamanki tereddüt ve sorgulayan düşünceler onu içten içe bunu yapmamaya ikna etmeye çalışıyordu. ''İlkel bir ırkı kurtarmaya çalışmak hayatını tehlikeye atmaya değer mi? Hemen in bu gemiden, Keruv'un kokpitine pilotun yanına git, dönünce de bir şey olmamış gibi yaşamaya devam et!'' Artık bunun için çok geç olduğunu bilse de düşünmeden edemiyordu. Hem böyle bir şeyi yapsa bile hayatına eskisi gibi devam etmesi mümkün değildi bu noktadan sonra. Döndüğünde kargodaki Anuv'un hesabını nasıl verebilirdi ki. Yere inince ondan kurtulsa bile dönüşte rapor etmeden Keruv'la tahliye operasyonuna iştirak ettiği için hemen gemiden iner inmez tutuklanıp sorgulanır hatta yargılanabilirdi. Bir de kendisine güvenen Enki ve diğerlerini hayal kırıklığına uğratmanın sebep olacağı durumları da düşündüğünde ne yaparsa yapsın sonucun hiçbir şekilde işleri eskiden olduğu hale geri döndürmeyeceğini daha da iyi anlıyordu...

Enlil kardeşi ile birlikte ana geminin yeri gören kanadındaki büyük salonun camından mavi gezegene doğru ayrılan gemileri seyrediyorlardı. Enki belli etmese de gergindi, Eah'ı ve olacakları düşünürken gözlerini Eridu'ya dikmiş kırpmıyordu bile. Enlil kardeşinin bu durumundan zevk alıyormuş gibiydi, yüzünde sinsi bir gülümsemeyle kardeşine döndü;

-Gerginsin kardeşim, bu kadar strese gerek yok adamlarımızı sorunsuz şekilde geri çekeceğiz.

-Adamlarımızı! Diğer adamları da böyle düşündüğünü görmek isterdim Lil.

-Diğerlerinin kırımı konseyin iradesiydi ve son çırpınışların da konseyden hak ettiği vetoyu aldı, hala bu direnişini anlamak güç doğrusu.

-Konseyin iradesi yok etmek üzerine kurulu ise her zaman direnirim kardeşim bilirsin, ayrıca yarattığının sorumluluğunu almak önemli bir erdemdir, konsey bu erdeme sahip değil ise sorgulanması gereken konseydir, benim ona karşı duruşum değil!

-Yarattığın eğer amacını aşarak zarar vermeye başladıysa buna bir son verebilme iradesine sahip olmak da bir erdemdir kardeşim...

Enki dışarı bakarken gemiden ayrılan Keruvlar arasında bir de AN-Khur olduğunu fark etti. Bu küçük avcı gemisinin neden diğerleri ile beraber çıkış yaptığına bir anlam veremedi, şimdiden katliama küçük çapta başlamaları ihtimali gelmişti hemen aklına;

-AN-Khur ne için?

-Sadece küçük bir önlem, herhangi bir olay çıkarsa diye. Tanrıları gidiyor diye yakınmalarında aşırıya kaçanlar olursa tanrının biraz öfkesini göstermesi durumu yatıştıracaktır değil mi?

Enlil'in yüzünde ve gözlerinde öyle tuhaf bir gülümseme vardı ki Enki bunun sadece bir bahane olduğunu anladı. Avcının başka bir amacı vardı fakat ne olduğunu bilemiyordu. Katliamı daha erkene alıp hemen başlatmaları ihtimali geliyordu aklına fakat bunu düşünmek bile istemiyordu, ayrıca AN-Khur bu çapta bir saldırı yapabilecek kapasiteye sahip değildi...

Eah ise hala Keruv'un atmosfere girmesini karanlığın da desteği ile kendini öldüresiye boğan sıkıntılı düşünceler içinde bekliyordu. Bir süre sonra motor sesinin daha boğuklaştığını ve geminin hafifçe titremeye başladığını hissedince atmosfere girdiklerini anladı. Kargo kapısının açılarak dışarı bırakılması an meselesiydi artık ve yerinde doğrularak hazır vaziyette önündeki karanlığa bakmaya devam etti. Kısa süre sonra da o karanlığı çizgi halinde yararak büyüyen ışığı görür görmez Anuv'u çalıştırdı ve kapak tamamen açıldığında önce ilerleyerek gemiyi dışarı çıkardı hemen ardından da önce dengeleyici motorları çalıştırdı. Anuv kısa bir süre havada öylece asılı kalıp kendini dengeledi ve itici motorları da devreye sokmasıyla Aden'in kuzeyine inmek üzere oradan fark edilmeden uzaklaştı. Keruvlar atmosfere Aden sınırının birkaç mil güneyinden girmişlerdi ve bu yüzden birliklere görünmemek için batı denizi üzerinden dolaşarak Kuzey Aden'e ulaşması gerekiyordu. Konumlayıcı ve yön bulucu sistemleri aynı anda diğer gemilere de sinyal göndereceğinden kullanamıyordu ve göstergedeki haritadan konumunu ve yönünü kendinin tayin etmesi gerekiyordu. Bir süre konumunu anlamaya çalıştıktan sonra körfezin kuzey ucundan batı denizi üzerine geldi. Burada sakin bir uçuş sürdürürken bir yandan da mavi gökyüzünün tadını çıkarmaya çalışıyordu fakat arkadan gelen bir gürültüyle irkildi, sanki gemiye arkadan bir şey çarpmış gibi bir sarsıntı hissetti. Arka bölümü kontrol etmek istiyordu fakat oto pilotu kullanma şansı yoktu, koltuğundan eğilerek kokpitin girişinden arka tarafa bakıp bir şeyler görmeye çalıştı fakat göze batan bir şey göremiyordu. Ardından bu Anuv'un kal edilmiş gemilerden biri olduğunu hatırladı ve bu yüzden sorun çıkarıyor olabileceğini düşündü. Görülen o ki eğer bir sorun var ise daha da büyümeden hızla yere inebilmeliydi, önüne dönerek motorların gücünü arttırmaya başlarken gürültü ile bir sarsıntı daha hissetti ve gemi hasar uyarısı vermeye başladı ve ne olduğunu anlayamadan üçüncü bir darbe daha geldi. Hızla irtifa kaybediyordu, motorlara yüklendi fakat motorlar tepki vermiyordu. Birkaç defa daha motorlara yüklenmeyi denediyse de hız ve irtifa kaybetmeye devam etti. Kokpit camından artık denize çok yakın olduğunu görüyordu, atlamak için zamanı ve atlasa da kurtarılma ihtimali yoktu. Son bir hamleyle panik modunu aktive ederek gemiyi su da dahil tüm dış etkenlere izole edip ana gövdede gedik olmamasını umdu. Bu sırada o mavi sulara yaklaşırken hemen üzerinden geçen gemiyi fark etti, tam olarak göremediği gemi bir Keruv idiyse kendisini fark edip yardım getirmesi mümkündü. Yine de bu durumda bile ne kadar gariptir ki düşündüğü hayatı değildi, görevini düşünüyordu. Kısa süre önce bütün olanlara değip değmeyeceğini düşündüğü görevini tamamlayamazsa Enki'yi nasıl hayal kırıklığına uğratacağını, kendine güvenenlerin bu güvenlerini nasıl da boşa çıkardığını düşünürken gemi hızla suya çarptı. Çarpma ile etrafa sıçrayan suların ve gövdeyi döven dalgaların sesleri arasında gördüğü son şey camın dışından derinliklerine gömüldüğü suların köpürerek Anuv'u yutmasıydı. Hemen ardından da kulakları hafif bir uğultunun eşliğinde gemiyi döven dalgaları duymamaya, gözleri karararak suları görmemeye, kalp atışları ile solunumu gittikçe yavaşlamaya başladı ve başı oturduğu koltukta sağ omzunun üzerine düştü...

Enki kardeşinin bir şeyler çevirdiğini anlasa da ne peşinde olduğunu bilemiyordu. Enlil'in bu aşırı memnun ifadesinin altında başlatılan tahliye çalışmalarından başka bir sebep olmalıydı ve ne olduğunu öğrenmeliydi. Yapılacak işleri olduğunu söyleyerek salondan ayrılırken arkasından Enlil yine o pişkin ifadeyle seslendi;

-Artık bu kadar üzülme kardeşim! Karar verildi, işe başlandı, buradan geri dönüş yok, bu yüzden endişe etmeyi bırak... Tabi endişe edeceğin başka sebepler yoksa.

Enki'nin gözlerinden daha da fazla endişe fışkırıyordu ve Enlil bundan zevk alıyordu. Alaycı telkininin Eah hakkında bir şeyler biliyor olmasından kaynaklandığını er ya da geç anlayacağını biliyordu fakat yine de kardeşinin içine düştüğü merakın tadını çıkarmayı tercih ediyordu. Bir an önce olanları anlatarak onunla alay etmeyi, ne yaparsa yapsın kendisini engelleyemeyeceğini yüzüne vurmayı o kadar istiyordu ki. Fakat yine de bunu yapmadan önce onun anlamak için beyhude çabalayışını seyretmeyi tercih etti. Zaten verdiği emri ve sonucunu kırım operasyonunun tamamlanmasından sonra öğrenmesi de daha iyi olacaktı ki böylece yeni bir girişimde de bulunamayacaktı.

Bir gün önce odasında çalışırken kapısına gelen bir teknisyenin sözleriyle Enki'nin hala konsey kararına ve kırıma karşı bir şeyler yapmaya çalıştığını anlamıştı. Teknisyen Keruvlardan birinde karşılaştığı sıra dışı bir durumu rapor etmek istiyordu;

-Efendim, bugün yaptığım son kontroller sırasında tahliye için kullanılacak Keruvlardan birini sektördeki taşıyıcı ile hava tüneline alırken yüksüz ağırlığının normalin çok üzerinde olduğunu fark ettim ve rapor edilmemiş bir kargo ile yüklenmiş olabileceğini düşündüm fakat yetkim olmadığından kargoyu kontrol edemedim. Temsilci general Shara'ya durumu bildirmeme rağmen ilgilenmedi bu yüzden size direk rapor etmemin uygun olacağını düşündüm.

Enlil bu haberi alınca şaşırmıştı çünkü böyle bir kargodan haberi yoktu. Teknisyenin titreyen sesi ve tereddütlü ifadesi de bunun ardında söylediğinden başka şeyler olabileceği şüphesini getirdi aklına. Önce Keruv'u kontrol ettireceğini söyledi hemen ardından da bir ama geldi;

-Teşekkürler...?

-Tharin efendim.

-Teşekkürler Tharin, hemen aracı kontrol ettireceğim... ama, bunu neden benden önce Shara'nın üstü olan Mes Iam Taea'ya bildirmedin?

-Efendim, ordunun ikinci adamı olan general Shara ilgilenmeyince efendi Iam Taea'nın da...

-Saçmalamayı kes Tharin!

Enlil'in aniden yükselen sesi zaten kendisinden çekinen Tharin'in iyiden iyiye korkmasına sebep oldu, masanın karşısında öylece kalakaldı neredeyse korkudan nefes bile almayacaktı.

-Demek Keruv olması gerekenden daha ağır? Demek Shara rapor etmene rağmen ilgilenmedi? Sen beni aptal mı sanıyorsun? Bu gemiler sektör içinde farklı kontroller için sürekli oradan oraya taşınıyor ve sen normalden ağır olduğunu bugün mü fark edebildin? Yoksa görevini yeterince dikkatle yapmıyor musun Tharin?

-Hayır efendim, ben...

-Bana sakın bahaneler uydurmaya kalkma ve hemen şu işin aslını anlat!

Enlil, Tharin'e öyle bir bakıyordu ki sanki az sonra gözlerinden alevler çıkıp onu yakıverecekmiş gibiydi ve bu onu daha da korkutuyordu;

-Efendim benim hiçbir suçum yok, lütfen beni de düşmüşler gibi mahkum edip öldürmeyin. Lütfen, ben suçsuzum.

Enlil karşısında iyiden iyiye titremeye başlayan Tharin'i korkudan düşüp ölmeden sakinleştirip bildiklerini anlattırmaya çalıştı;

-Kimse seni öldürmeyecek Tharin! Eğer hemen bildiklerini anlatırsan sana bir şey olmayacak!

-E...e...efendim, kar...kardeşiniz...

-Tharin hemen eblekliği kes de anlat! Kardeşim yine neler çeviriyor? Korkma ve anlat!

-Bir Anuv... benden temsilci Thunn-Eah'ı gizlice almamı istediler... ama ben suçsuzum... yemin ederim!

Tharin korkudan iki cümleyi bir araya getirip doğru düzgün anlatamadıkça Enlil daha da kızıyordu fakat kendine hakim olup bir de ona sakinleşmesini söylüyordu.

-Keruv'un kargosu bir Anuv.

-Anuv mu? Koca bir Anuv'un orada ne işi var?

-Efendi Ki, tahliye için iniş sırasında Anuv'u kullanarak Eridu'ya birini indirecek. Atmosfere girdikten sonra Keruv yükünü havada bırakacak ve Anuv ile yere birini indirecekler, diğerlerinden gizli olarak.

-Enki, Enki, benim aptal kardeşim! Bunu neden yapacaklar Tharin?

-Bilmiyorum efendim! Yemin ederim ki bilmiyorum, tek bildiğim efendi Enki'nin kırıma karşı olduğu bu yüzden de iradenize karşı bir icraatta bulunacak olmasından korktum. Bizden Anuv'u yükleyip, aşağı indirecekleri kişiye gizlice Anuv'a binip buradan ayrılabilmesi için yardım etmemizi ve bundan kimseye bahsetmememizi istediler, herkes kardeşinizin isteğini kabul etmek zorunda kaldı.

-Bunu neden başta anlatmadın, neden yalan söyledin?

-Korktum! Beni konsey iradesine karşı bir eyleme ortak olduğum için cezalandırmanızdan korktum! Fakat efendim, ben bunu yapmadım, size ve konseye sadığım bu yüzden size geldim, lütfen beni suçlamayın, lütfen beni hainler gibi cezalandırmayın!

Enlil korkudan iki büklüm olmuş yalvaran Tharin'e az da olsa acımıştı. Enki'nin Eridu'ya birini neden indirmek isteyeceğini kestirmek zor değildi. Amacı hala yarattığı sefil ırkı kurtarmaktı fakat indirdiği kişinin bunu nasıl yapacağını bilemiyordu; belki tahliye sırasında o da Anuv ile olabildiğince insanı yukarı hatta belki de Nibiru'ya alacaktı ve Enlil buna izin vermemeliydi. Vakit kaybetmeden Mes Iam Taea'yı odasına çağırdı.

Iam Taea kısa sürede yanlarına geldiğinde Enlil'in de Tharin'i sakinleştirme çabaları biraz işe yaramıştı. Enlil öğrendiklerini ona da anlattı ve malumatı olup olmadığını sordu. Iam Taea bir şey bilmiyordu ve oldukça şaşırmıştı. Tharin ise oradan hemen ayrılmak derdindeydi; ne kadar çabuk giderse o kadar selametine olacağını düşünüyordu.

-Efendim ben gidebilir miyim?

-Kalman daha iyi olur. Ne yapmayı düşünüyorsun Enlil? Hemen Anuv'u indirip işe karışanları sorguya alayım mı?

-Bunun için henüz erken! Ben daha farklı bir şey düşündüm...

-Nasıl bir şey?

-Kardeşime artık arkamdan iş çevirmemesini iyice öğretecek bir şey. Bırakın yapmak istediklerini yapsınlar, hiçbir müdahalede bulunmayın!

-Efendim, bu da ne demek oluyor?

-Demek oluyor ki Tharin senden yapmanı isteneni harfiyen uygulamaya devam edeceksin ve kimseye bana bilgi verdiğinden bahsetmeyeceksin, kendi iyiliğin için.

-Siz nasıl isterseniz efendim.

-Aferin Tharin, sen artık gidebilirsin.

Tharin kellesini kurtardığı düşüncesinin de verdiği memnuniyet ile oradan ayrılarak görev yerine döndü ve işine devam etti. Iam Taea ve Enlil ise konuşmaya devam ettiler;

-Evet Enlil, ne yapmayı planlıyorsun?

-Bırakalım planlarını uygulamaya koysunlar ve kardeşim istediğini yapsın, yani yaptığını sansın. Biz müdahaleyi burada değil Keruvlar buradan ayrılıp onlar planlarının işlediğini düşünmeye başladıktan sonra yapacağız.

-Nasıl bir müdahale var aklında?

-Keruvlar ile birlikte küçük bir avcının da buradan kalkmasını sağlamanı istiyorum. Bu senin için sorun olmayacaktır!

-Güvenlik tedbiri amaçlı bir AN-Khur'un tahliye çalışmalarına katılımını konsey kararına gerek kalmadan sağlayabilirim.

-Güvenlik tedbiri, işte bahanemizi de bulduk. AN-Khur diğerleri ile beraber Eridu'ya inerken Anuv ayrıldıktan sonra onun peşine takılıp uygun bir zamanda gerekeni yapacak!

-Gerekeni tanımlamanı istesem!?

-Zaten cevabını bildiğin bir soru olur. Kardeşime otoriteye karşı gelmemesini öğretmemizin bedeli bir Anuv ve içimizden birinin canı olacak belki fakat böylece bu ders de kafasına iyice kazınacaktır.

Iam Taea, Enlil'in söylediği gibi ayarlamaları yaptı. Sektörün önünde oldukları ve Tharin bir sorun olduğunu söylediğinde her şeyden haberdardı, Intain ve Eah'ın sorunla ilgilenmelerine de o yüzden bu kadar kolay onay verdi. Böylece Intain sayesinde Adad'ın da işin içinde olduğunu bile öğrenmişti. Onun emri ile Keruvların yanında kalkan AN-Khur, Eah'ın gemisini taşıyan Keruv'un peşinden ayrılmadı. Anuv'un çıkışı sonrası tekrar sağlanan bağlantı aracılıyla konum ve durumunu direkt olarak Iam Taea'ya bildirmeye devam ederken sonunda aldığı vur emriyle üç atışta Anuv'u batı denizinin sularına gömdü. Eah'ın düşerken gördüğü araç kendisini vuran AN-Khurdu. Onu şans eseri oradan geçen bir Keruv görmemişti ve umduğu yardım asla gelmeyecekti fakat Eah bilmiyordu ki otoriteye ihanet etmesini istediklerinin karşı ihanetine uğramışlardı...

 
Toplam blog
: 18
: 437
Kayıt tarihi
: 17.03.09
 
 

Yaklaşık 3 yıldır teknoloji sektöründe çalışmaktayım. Basketbol, bilişim teknolojileri, teoloji, mi..