Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Mart '13

 
Kategori
Güncel
 

18 Mart Çanakkale geçilmez

Tam o yedi yıl var ki devlet barış ve Mehmet ocak başı görmemiş. Hep çephedeyiz.

1897’de Yunan’ı paçamıza saldırtmışlar. Atina kapılarında, Dömeteke’de tepelemişiz; ama cephede kazandıklarımızı masa başında vermişiz… Mekadonya ateşler içerisinde yanıyor. Yemene’de İngilizler başımıza dert  olmuş. 1911’de İtalya bizim Duyunu Umumiye’de biriken borçlarımızdan aldığı  kıredi ile Libya’mıza abanmış. Tam bir buçuk sene ikibin Türk ve yaralılar atmışbin  kişilik İtalyan Ordusu’nu ve donanmasını sahilden beş kilometre içeri salmamışız; ama yenilmiş ve Uşi Andlaşması ile  “Bizim Trablus”u bırakmışız.

Bırakmışız zira, bu  savaş bitmeden 1912 Balkan Savaşı patlak vermiş. Sırbistan, Bulgaristan,Yunanistan ve baçak kadar Karadağ üzerimize çullanmışlar. Tarihimizin en haksız  ve hüzünlü  mağlubiyeti ile merhabalaşmışız… Sınırımız artık, Edirne’dedir. Batı lokma lokma edilmemize kararlıdır.

1914’te ilk Cihan Harbi patlak verir. Budalaca katılmışız bu hengameye…

Ufukta görünen yağmalanacağımızdır. Savaşın ilk adımında Sarıkamış Cephebsi’nde Enver Paşakomutasında, şartların fazlaca düşünmediği seksenaltıbin Mehmet  Allahü  Ekber Dağları’nın   doruklarındaki kar kuyularına gömülür.

Ve tepemizdeki Çarlık Rusya bunalmıştır. En kısa yoldan, en büyük hızla yardım ulaşmazsa ihtilâl işaretlerinin  uğuldadığı   Çarlık Rusya’sı  da çökecektir.

En kısa yardım yolu ise İstanbul’u da alarak Boğazlar’dan Odesa Limanı’na ulaşmaktır. İngliz Chorcile bu yolu seçer; ve bir de bakarız ki…

18 Mart  1915 Perşembe… Onsekiz büyük zırhlı. yirmi dört denizaltı ve onüç torpidoluk İngiliz ve  Fransız donanması sabahın saat 11.00’i civarında Boğazlar’dan içeri girer. Üç  saf halinde dizilen donanma Boğaz’ı  Çanakkale’yi geçerse  İstanbul düşecek ve Osmanlı Müslüman Türk Devleti’nin ve Hilâfet’in  merkezi teslim olacak ve Devlet daha o zaman savaş dışı bırakılacaktır. Düşmanlarımızın niyeti bizi yağmalamak değildir. Niyetleri bizi linç etmektir.

Dünyanın bu yenilmez donanması  akşam saat 17.30’a kadar Çanakkale girişinde zafer rüyaları görür… Gemilerdeki beş yüz altı top, ortalama yirmi üç bin, gülle savurur istihkamlarımıza. Biz elimizde çoğu demode olmuş yüzelli topla üç yüz yetmiş gülle göndeririz bu gurur saltanatının dile geldiği donanmaya..

İngilizler’in Occan ve İrresistible Zırhlıları ile Fransız’lar’ın Bouvet zırhlısı altı yüz mürettebatı ile batar. Yine İngilizler’in  İnflexible ve Fransızlar’ın Gaulos ve Sufferen zırhlıları da saf dışı kalırlar. Onsekiz zırhlının altısı batmış, donanmanın diğer kısmı korkup kaçmıştır.

Kurban olunası Türk askerî dehâsı… İngiliz amiral Robeck Londra’ya  raporunda: “Türkler, bize binlerce topla cevap verdiler.” diye yazacaktır; ama İstanbul’daki Amerikan Büyükelçisi, Henry Morgenthau daha sonra anılarında açıklayacaktır:

“-Müttefiklerin Türk top namluları olarak gördükleri şeyler, aslında toprağa yerleştirilmiş, soba  borularıydı. Türkler bu boruların ağzına bir avuç barut koyuyorlar ve  ateşliyorlardı.. Müttefik donanma  komutanları bu alevleri hakiki top endahtı sanmışlar ve aldanmışlardı..

Ya bizim kaybımız… 23.000 gülle ile dövülen istihkamlarımızın kahraman müdafileri kırkdört şehit ve yetmiş yaralıdan ibaretti.

Çanakkale’yi geçememişlerdi; ama 25 Nisan günü geri geleceklerdi. İkiyüz kırksekizbin şehit ve gaziyi o amansız  kara savaşlarında verecektir.

Hep: “Keşke Çanakkale’yi müdafaa zorunda kalmasaydık.” diye düşünmüşümdür… Peşte’yi, Belgrad’ı  Bağdat’ı, Sina’yı  Kahire’yi, Bağdat’ı savunma  zorunda kalabilirdik. Mümkündü; ama Hilâfet ve  İmparatorluk merkezinin ikiyüz kilometre ötesinde, boğaza kadar genişlemişlerdi artık… Hüznüm bundandır…

Sözlerimin başında 1914 ve 1897 arasındaki  arasındaki  onyedi yıldan sözediliyor. Hep cephede idik demiştim. Bu tarihe 1922 yılına kadar, geçen sekiz seneyi de ekleyiniz. Yirmibeş yıl eder. Söyler misiniz bana, dünyanın başka hangi devlet ve milletinin evladı tam yirmibeş yıl Yemen Çöllleri’den Galiçya Buzulları’na, Arabistan Kumları’ndan, Sarıkamış kar kuyularına kadar uzanan cihad yolunda, bu Mehmet kadar sessiz, itaatkhar, mümin ve din ve devlet için bu kadar fedakar olabilmiştir?

Bulamazsınız.

Yoktur.

Vallahi yoktur.

 O gün, düşman güllelerini göğüsleyen bu aziz kahramanlardan bugün hayatta kimse kalmamış olsa gerektir; ama hissediyor olmalısınız. Mavi kubbede onların ruhanî sesleri var. Sina Çölleri’nde mahsur kalmış, Yemen’e daha onyedi on sekizinde yollanmış. Çanakkale’de  onlar var… Erzurum’da, Tınaz Tepe’de, Koca Tepe’de, Sarıkamış’ta, Sakaraya’da, Dumlupınar’da  onlar var.

Bu topraklar için, kendileri için değil; ama kendileriniden sonra gelecek vatan evlatları için bu topraklara gövdesini serenler, rahat uyuyunuz. Önünüzde saygı ve gıpta ile eğiliyoruz.

                        Abdullah Çağrı ELGÜN

                        cagrielgun@hotmail.com

 

 

KAYNAKLAR:

 

1)      Geza Gadron, Galibolu,(Çanakkale Geçilmez) İstanbul, 1999

2)      Abdullah Çağrı ELGÜN, “Çanakkale (Piyes)”, (Laçin Yayın Dağıtım, Kayseri, 2001

3)      Abdullah Çağrı ELGÜN,  “Mehmet Âkif”, (Kültür Basın Yayın Birliği, İstanbul 1992);    

 

 
Toplam blog
: 65
: 503
Kayıt tarihi
: 27.09.10
 
 

Abdullah (Çağrı) ELGÜN HAYATI HAKKINDA BİLGİLER Kayseri’de dünyaya geldi. Kayseri Atatürk İlkokul..