Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Mart '09

 
Kategori
Kitap
 

2001 tetralojisi için

Arthur C. Clarke, Sarmal Yayınları,

Çevirenler : Oya İşeri ve Ardan Tüzünsoy.

2001 : Bir Uzay Efsanesi, Ekim 1998, 366 sayfa.

2010 : Efsane - 2, Kasım 1998, 380 sayfa.

2060 : Efsane - 3, Ocak 1999, 302 sayfa.

3001 : Son Efsane, Nisan 1999, 304 sayfa.

Yaşamımda ilk kez kendi kütüphanemi kurmaya başladığımda on sekiz yaşındaydım. Satın aldığım ilk bir kaç kitaptan biri de, ‘2001 Uzay Macerası’ idi. 1978 sonu idi. Cağaloğlu’nda Vilayet Konağı önünden kalkan C1 (Cağaloğlu-Rumelihisarüstü) otobüsünü beklerken okuyup bitirivermiştim. Kitabın filmi televizyonda gösterildiğinde, tarih Ocak 1987 idi ve üniversiteden mezun olmak için final sınavlarına hazırlanıyordum. Kendime yalnızca jeneriği seyretme hakkı tanımıştım. 1989’da ise, filmi videoda sıkıntıdan atlayarak seyretmiştim. Hep hayal kırıklığı… (Çocukça mı? Hayır. Bilimkurgu kitapları gerçekten ciddiye alan 1.000 kişinin olduğu bir ülkede MHP bu oyları alamazdı.)

2001’i ilk önce 1977’de K Yayınları bastı. Ardından 1983’te Deniz Kitaplar Yayınları (çevirenler: Selma Mine + Neşe Olcaytu, 233 sayfa). Sonra Ocak 1998’de 6.45 Yayınları bastı (çeviren: Özlem Atmaca). Telif hakkını alan Sarmal Yayınları’ymış. Tetralojiyi tamamlayan da o oldu. 1968-1997: Yazım yılları. 1977-1999: TC’de yayın yılları. İlk cilt filmin senaryosu olarak 1968’de yazılmıştı. Tüm best-seller yazarları gibi, A. C. Clarke da işin suyunu çıkardı.

Soğuk Savaş yıllarının kültürel geriliminin bilimkurgu yazarlarının yaratıcılığını körüklemesi hoş olmayan bir gözlem-gerçek. 1990 sonrasında yaratıcılıklarının sıfırlanması, daha da nahoş bir gözlem.

İnsanın zihinsel doğumu, bedensel doğumundan çok farklıdır. Birincisi, bir kerede olmaz. İkincisi, çok daha uzun sürer. Doğmamış bir zihin kekemedir. Bir üçüncü dünyalı yeniyetme okurun bilinci de öyledir. 2001’i ilk okuduğumda ben de öyleydim. O zamanki zihnimle düşününce, gün gelip Clarke hakkında böyle şeyler yazacağımı hiç sanmazdım.

Clarke entellektüel bir bunama içinde. Bunun asıl nedeni, Birinci dünyalı oluşu. İkinci neden, ölüme yaklaşışı. Üçüncü neden biraz paradoksal: Clarke, zamanında yapay uyduların Dünya yörüngelerini ilk hesaplayan kişi olmuş; eğer patentlerini alsaymış dolar trilyoneri olurmuş. Doğruları dile getirmeyi kaçıran biri olarak, yanlış yapabileceğini aklına getirmeden, özellikle uzay asansörü konusunda zırvalama hakkını kendinde görüyor.

3001’in ardına 1997’de şöyle yazmış: “2001: Bir Uzay Efsanesi’nin filmi ve kitabı 1968’de piyasaya çıktığında, arkasının gelebileceği aklımın ucundan geçmemişti.” Kuyruklu yalan. 'Rama' faciaları olmasaydı, okuyucu belki bunu yutardı ama şimdi asla…

Bir de şöyle demiş: “Belki de akıllı olmadan mutlu olmak, akıllı olup da mutlu olmamaktan iyidir. Fakat en iyisi, hem akıllı, hem de mutlu olmaktır. “ Behey Clarke, hiç mi Kierkegaard ve Kafka adını duymadın? İlki, haz verici olan mı, acı verici olan mı; estetik olan mı, etik olan mı, diye sormuş. İkincisi yanıt vermiş: Ölümle yaşam arasında seçim yoktur, gönüllü zorunluluk vardır.

Klişe tematikler ve irdelenmeleri:

· Tanrı temasının bilimkurguda yeri yoktur. İnsanın Evren’e gitmesi, Dünya’da yarattığı kavramı, orada bırakması demektir.

· İnsan zekası, tam ve asal değil, küsurlu (0<><1) bir="" varlıktır.="" bunun="" birden="" çok="" yorumu="" olabilir:="" zekanın="" tamını="" evren’de="" bulabileceği,="" diğerlerinin="" de="" pekala="" küsurat="" olabileceği,="" hepsinin="" birbirleriyle="" birleşeceği,="" insanın="" kısır="" bir="" tür="" olduğu,="">

· İnsan Evren’de yolunu bulacak değil, yolunu çizecek. Yüz yıllık uzaycılık serüveni, bu konuda yeterince ipucu vermedi.

· Temalarda, ölmek üzere olan çok yaşlı birinin, Clarke’ın korkuları var. Sürekli reenkarnasyon teması işleniyor.

· Clarke, tüm çok yazmışlar gibi, tema yinelemelerinde boğuluyor. Tanrısal müdahalenin insan eliyle defedilmesi, ‘Uzak Dünyaların Şarkıları’nda da var, ‘Beşik’te de… İnsanın kısır bir tür olduğu Son Nesil’de de var.

ÇIKIŞ

Bilimkurgu, güzelyazınsal türler içinde, zekanın, düşüncenin ve bilginin önemsendiği biricik türdür. Diğerleri duyguları önemser. Bilimkurgudan düşünceyi çıkarırsan, polisiye olur, avantür, gerilim olur ama beyinsel soytarılık da olur. Soap-opera bilimkurgular böyledir. Bir zamanlar Kara Güneş’i yazmış bir Clarke’a; ne Rama’lar, ne de Odysse’ler hiç yakışmadı. Bir ustanın düşüşü, geçmişteki sadık bir okurunu çok üzüyor…

 
Toplam blog
: 2216
: 514
Kayıt tarihi
: 16.08.06
 
 

Serbest yazarım. 1960 doğumluyum. BÜ İşletme mezunuyum. ..