Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Nisan '18

 
Kategori
Sosyoloji
 

24 Nisan. Ermenilerin de Acısı Vardı! Kürtlerin de!

24 Nisan.  Ermenilerin de Acısı Vardı! Kürtlerin de!
 

Ne zaman 1915 Olayları söz konusu olsa Ermeni Diasporası, “tek taraflı hafızayı” devreye sokarak inanılmaz bir trajedi çiziyor. Öyle bir ağıt yakılıyor ki olayı bilenlerin de bilmeyenlerin de etkilenmemesi elde değil. Bunlardan sadece biri olan “Musa Dağında Kırk Gün” romanı,  yani kurgu olan bir anlatım, uyandırdığı trajik etki ile Batıyı ayağa kaldırmıştır.

Bununla Ermenilerin 1915 Tehciri sırasında ve sonrasında acı çekmediğini, anlatılanların gerçekle alakasının olmadığını söylemiyorum. Tam tersine. Ermenilerinde de acısı vardı, hem de büyüktü. Göç sürecinde binlerce masumun çektiği acıları yok saymak mümkün mü?

Benzer şekilde 1915 yılı öncesinde,  özellikle 1890 sonrası Osmanlı- Rus Savaşı sırasında Ermeni çetecilerin yaptığı katliamlar var. Doğu illerinde gerçekleştirilen katliamlar hala Kürtlerin ağıtlarının ana motiflerinden birini oluşturur.

Dolayısıyla Ermeni çetecilerin zulmünden dolayı Kürtlerin de acısı var. Görmemezlikten gelmek insanlıkla bağdaşır mı?

Osmanlı’nın son dönemlerinde Balkanlarda yaşayan Türk nüfusa yönelik yapılan soy kırımlar, zorunlu göçler var. Kars, Erzurum hatta İskenderun’a kadar yayılan bir bölgede Ermeni çetelerinin saldırıları var. Batı tarihi bunlara gözlerini yumsa da Türklerin de büyük acısı var. Tarihi inkâr etmek mümkün mü?

Hiçbiri de mümkün değil!

Osmanlı topraklarında yaşayan herkes o acıyı yaşadı. Belki Türk-Müslüman nüfus acıların en büyüğünü yaşadı. Herkes sadece kendi acılarını öne çıkarırsa, karşı tarafın yaralarını daha da kanatmaktan öteye bir şey yapmaz. Kendi acısına da merhem olamaz.

Dolayısıyla biraz yakınlaşmak istiyorsak, tek taraflı hafızanın çizdiği trajediye göre birbirimizi suçlamak yerine, ortak noktamız olan acılarımız üzerinde birleşebiliriz. Bunu da empatik düşünerek gerçekleştirebiliriz.

Osmanlının son dönemlerinde, imparatorluğu oluşturan tüm kesimler benzer trajik olayları yaşadı. Bunda yönetimin de eksiklikleri veya kusurlarının payı vardı. Çünkü koskoca altı yüz yıllık bir imparatorluk, beka sorunu ile karşı karşıya kalmış, var olmak ile yok olmak arasındaki ince çizgide gidip gelmekteydi. Tıpkı bir uçurumun kenarında yürürken ayağı kayıpta düşen ve küçük bir parçaya tutunan biri gibi ölüm kalım savaşı vermekteydi.

Diğer taraftan Sarıkamış yenilgisi imparatorluğun geleceğine yönelik kaygıları iyice artırmış ve yönetimi telaşlandırmıştı. Bu telaş içinde bir de düşman kuvvetlerinin İskenderun’dan Güneye doğru işgal haberleri gelmekteydi.

Bu durumdaki bir devletin varlığını korumak için verdiği savunma reflekslerinde zaman zaman normalin ötesine geçmesi, hata yapması anlaşılabilir bir durum değil midir?

Bunun yanında kendilerine Millet-i Sadika denilerek yüceltilen bir azınlığın, yani Ermeni Toplumunun devletin desteğe ihtiyaç duyduğu bir dönemde Rusya’nın yanında yer alıp Anadolu insanını katletmesinin doğurduğu öfke de anlaşılmalıdır.  Her ne kadar tüm Ermenilere teşmil edilmese de…

Böyle bir atmosferde acıların yaşanması değil, yaşanmaması bir mucize olurdu.

Keşke, bir kısım Ermeni’nin silahlı saldırıları olmasaydı da tehcir de yaşanmasaydı. Keşke Millet-i Sadika’nın yabancı güçlere güvenerek komşularına bu vefasızlığı olmasaydı da 1915 Olayları hiç yaşanmasaydı.

Ve yine keşke Osmanlı tehcir sırasında Ermeni azınlığa göç ettirirken daha fazla güvenlik ve sağlık önlemleri alsaydı. Çünkü eminim ki, Tehcir sırasında Ermenilerin bir kısmı hastalıktan, bir kısmı açlıktan, yine bir kısmı da çeşitli saldırılardan dolayı yolda hayatını kaybetmiştir. Yani çok sayıda Ermeni acı çekmiştir.  Tıpkı, Van’da başları kesilen Kürtlerin ailelerinin çektiği acılar gibi.

En güzeli keşke Osmanlı savaş ve parçalanma ile karşı karşıya kalmasaydı…. Belki bunların hiçbiri yaşanmayacaktı…

Görüldüğü gibi, Ermenilerin yaşadığı acıların kaynağı, onların iddia ettiği gibi,  nefret veya bir ulusa karşı soykırım değildir.

Gerçek bu olmasına rağmen,  savaş ortamında yaşanan acıların faturası sadece Tehcir’e kesildi.

Unutmayın, tarihin sayfalarında hepimizin acıları yazılı duruyor…

 Acılarımız bizi birleştirebilir…

 

 

 
Toplam blog
: 81
: 623
Kayıt tarihi
: 18.10.17
 
 

1963 yılında dünyaya geldim. 1985 yılında Atatürk Üniversitesi Alman Dili ve Edebiyatı Bölümü'nde..