Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Temmuz '19

 
Kategori
Edebiyat
 

Şair Yaşar Nezihe Bükülmez

Milli Mücadele sonrasında Ülkemiz düşman işgalinden kurtarılmış, Misak-ı Milli sınırları içerisinde Kurtuluş Savaşına büyük destek veren Anadolu, artık genç Türkiye Cumhuriyeti’nin merkezi konumuna gelmiştir.

Ankara başkent ilan edilerek, kalkınmanın Anadolu’dan başlayacağının ilk işaretleri verilmiş, Mustafa Kemal Atatürk’ün Konya Konuşması ile bu adeta tescillenmiştir.

Atatürk Konya Konuşmasında; “…Dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir milletinde, Anadolu köylü kadınının üstünde kadın çalışması söylememize imkânı yoktur ve dünyada hiçbir milletin kadını “Ben Anadolu kadınından daha fazla çalıştım, milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte Anadolu kadınından daha fazla çalıştım, milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte Anadolu kadını kadar gayret gösterdim diyemez” diyecektir.

O yıllar; yokluk yıllarıdır, kıtlık yıllarıdır. 1936-1937 yıllarında Türkiye’de 6.123 ilkokul, bu okullarda 14.698 öğretmen, 125 ortaokulda ise 2. 648 öğretmen görev yapmaktadır.

Bu yokluklara, bu kıtlıklara, bütün olumsuz koşullara rağmen genç Türkiye Cumhuriyetinin genç ve idealist öğretmenleri, Anadolu’da halkımızın eğitilmesi, milletimizin “makûs talihini” yenmesi için gönüllü olarak çalışmaya başlarlar.

İşte bu öğretmenlerden biri de 19.04.1940 tarihinden 07.10.1947 tarihine kadar Çorum Ortaokulu ve Lisesinde görev yapan karı-koca Macide ve Yusuf Ziya Büyükataman çiftidir.

Yusuf Ziya Büyükataman, 1936 yılında başladığı öğretmenlik yaşamında, 1940 yılında Çorum’a gelmiş, Çorum Ortaokulunda Müdür olarak görev yapmıştır. Çorumlu Dergisi’nde çeşitli yazılar kaleme alarak İlimizin yazın hayatına katkıda bulunmuştur.

Daha sonra İhsan Sabuncuoğlu başta olmak üzere, Çorum Halkının yoğun talepleri, Yusuf Ziya Ataman’ın Halkevi yayın organı olan Çorumlu Dergisi’ndeki yazıları sonucunda Çorum Lisesi 1946 yılında açılmış ve ilk kurucu Müdür olarak Yusuf Ziya Ataman görevlendirilmiştir.

Karı-koca Büyükataman’lar 07.10.1947 yılında Çorum’dan ayrılarak Konya Ereğli Ortaokulunda, oradan Kandıra Ortaokulu, oradan da Emirgân Ortaokulunda görevlerine devam etmişlerdir.

Macide Büyükataman ise 1934 yılında başladığı öğretmenlik hayatında, eşi Yusuf Ziya Büyükataman ile birlikte 1940 yılında Çorum’a gelmiş ve 1947 yılına kadar eşi birlikte Çorum’da öğretmenlik yapmıştır.

Macide Büyükataman da eşi ile birlikte Çorum Halkevi yayın organı olan Çorumlu Dergisi’nde çeşitli yazılar yazarak Çorum’un kültür hayatına önemli katkılarda bulunmuştur.

Macide Büyükataman’ın Çorumlu Dergisinde kaleme aldığı en önemli yazı hiç kuşkusuz ki, 1 Mayıs İşçi ve Emekçiler bayramı için ilk Türkçe şiiri yazan kadın şair Yaşar Nezihe Bükülmez ile ilgili olanıdır.

Yaşar Nezihe (Bükülmez) Kimdir?

Yaşar Nezihe Hanım;17 Ocak 1880 - 5 Kasım 1971 tarihleri arasında İstanbul’da yaşamıştır. Edebi kimliğinin yanında hayat hikâyesi ve aykırı kimliğiyle,dönemin kadın şairleri arasında farklı bir yer tutan Yaşar Nezihe, babası izin vermediği için habersiz olarak bir yıl okula gidebilmiş ve bu bir yılda okumayı öğrenmiştir. Başına buyruk hareketleri nedeniyle evden kovulan Yaşar Nezihe, hayatı boyunca yokluk içerisinde yaşamıştır. Bu arada üç mutsuz evlilik yapmış, iki çocuğunu besin yetersizliğinden kaybetmiş, üçüncü ve sağ kalan çocuğunun bütün bakımını kendisi üstlenmiştir. Yaşar Nezihe; Hilal-i Ahmer'e nakış işleyerek, yapay çiçekler yapıp satarak, komşularının cephedeki eşlerine, çocuklarına mektuplar yazarak, şark pazarında çalışarak, darphanede işçilik yaparak kazandığı para ile geçimini sağlar.

 1 Mayıs 1923 yılında Aydınlık dergisinde 1 Mayıs İşçi Bayramı ile ilgili ilk Türkçe şiiri yazması, toplumsal sorunları dile getirmesi, işçi ve işçi eylemlerine sahip çıkması, işçi haklarına yönelik şiirler yazması, Amele Cemiyetine üye olması, “Feryatlarım” isimli şiir kitabında toplumsal sorunlara dikkat çekmesi nedeniyle aykırı bir şair olarak tanınan Nezihe Yaşar, şiirlerine el konulan ilk kadın şair olarak da bilinmektedir. Edebiyatı, şiiri, aruz vezni ile şiir yazmayı kendi kendine öğrenen Yaşar Nezihe, soyadı kanunundan sonra “Bükülmez” soyadını alacaktır.

Aynı zamanda 1913-1921 yılları arasında yayınlanan Kadınlar Dünyası adlı dergi Müslüman kadın üyelerinin peçesiz fotoğraflarını yayınlamaya başladığında fotoğrafı peçesiz yayınlanan ilk kadın Yaşar Nezihe olacaktır.

Dışlanmış ve aykırı şair olarak da bilinen Yaşar Nezihe Bükülmez, edebiyat dünyasından o kadar dışlanmıştır ki, bazı antolojilerde ve bazı yayınlarda 1934-35 yıllarında öldüğü belirtilmiştir. 1934 yılında kadın şairler konusunda bir çalışma yapan Türk kültür tarihi araştırmacısı ve yazar Taha Toros, uzun araştırmalar sonucunda Yaşar Nezihe’yi bulur, yapılan röportaj büyük yankı uyandırır. Oysa ki şairimiz 1971 yılında vefat etmiştir. 

Yaşar Nezihe Bükülmez'in "Mecnun İsen Ey Dil Sana Leyla mı Bulunmaz",  "Nice Bu Hasret-i Dildar ile Giryan Olayım",  "Gül Ruhlarını Gonca-i Zibaya Değişmem", "Bir Perinin Aşkına Düştüm, "Felaket Dîdeler Hem Meysiz Hem Meyhanesiz Olmaz" gibi şiirlerinin de aralarında olduğu birçok şiiri bestelenmiştir. Kazancı Bedih, Tenekeci Mahmut gibi isimler bestelerini seslendirmişlerdir.

İşte Çorum Ortaokulu öğretmenlerinden Macide Büyükataman, haberleşmenin çok kıt imkânlarla yapıldığı bir dönemde,  çoğu kimsenin öldü bildiği Yaşar Nezihe Bükülmez’i İstanbul’da bulup evinde ziyaret ederek bir yazı kaleme alır ve yayınlanmamış şiirlerini Çorumlu Dergisi’nin 1 Eylül 1943 tarihli ve 40. Sayısında yayınlar. Döneminde hak ettiği değeri görmeyen, unutulan büyük bir yazarı Çorumluyla tanıştırır. İşte şimdi bu yazı ve şiirleri okurlarımıza sunuyoruz.

ŞAİR YAŞAR NEZİHE BÜKÜLMEZ’LE BİR GÖRÜŞME

Bu defa İstanbul’a gidişimden istifade ederek Laleli’de mütevazı evinde değerli şairimiz Yaşar Nezihe Bükülmezi ziyaret ettim. Güzel döşenmiş bir küçük oda. Şurada burada kıymetli elişleri, duvarda bir kaç resim.  Yaşar Nezihe yanımıza geliyor. Başı oyalı yemenisi ile bağlı, annelerimizin giydiği belinden bağlı basma  entarisi ile bu güzel,  modern odada elli yıl evvelki  ev kadını tipini ne  güzel yaşatıyor. Elini öptüm. Hatır soruştuk. Dereden tepeden konuştuk; kahve içtik. Bir aralık;                                             

 -“Hanımefendi yazılarınıza bizi hasret bıraktınız” dedim. Eğer kahvenin şekeri az konmuş deseydiniz muhakkak bir telaş gösterecek ve bu eksiği tamamlamak için acele gösterecekti. Fakat benim bu serzeneşime aldırmadı bile. Bir lahza düşünmedi, sesinin tonu değişmedi.

   -“Arayan yok ki kızım” dedi.

 Bu sade cevap ne kadar beliğ ye ne kadar mufassal bir şikâyetti. Bir lahza dona kaldım, ne söyleyeceğimi şaşırdım. Evet, bir nesil değişti; terkipli ifadeler atıldı, yabancı kelimeler kovuldu, dil güzelleşti, yazılar güzelleşti, fakat duygular duygulu kadın şairimiz heyecanlarını cana yakın kelimelerle ifade ediyor. Hem sonra; şair geçmiş bir neslin yazıcısı değil ki. Bu gün aramızda yaşayan, duyduklarımızı duyan ve bizden farklı olarak duygularını ifade edebilen değerli bir edibimizdir.                       

 -“Görüyorsunuz ya arıyoruz. Hem yalınız aramak değil özlenti de çektiğimizi size söyledim” dedikten sonra basılmamış şiirlerinden Çorumlu’ya dercedilmek üzere istedim.     

-“Bazen bir şeyler karalıyorum. Dur bakayım elime geçerse vereyim” diyerek ayrıldı ve aşağıya aldığım, müteakip nüshalara da yazacağım şiirleri verdi.

Şatafatsız, alçakgönüllü, asil Şaire candan bağlılıklarımı arz ederek ayrıldım. Kalbimde derin bir keder vardı.  Kulaklarımda hep o şikâyetsiz ses.                                                

 -Arayan yok ki kızım.


GÖNÜL

Sen cüdayı bezmi canansın gönül;
Vâdii hasrette puyansın gönül;
Küşei vahdette nâlansın gönül.
Gâg tufan, gâhi volkansın gönül

Gâh dalarsın kârına zulmetlerin,
Gâh çıkarsın fevkine izzetlerin,
Çektin her bir dürlüsün mihnetlerin;
Gâh fakirsin, gâhi sultansın gönül.

Daima hasretle suzansın gönül,
Günbegün öyle perişansın gönül,
Kendine kendin de hayransın gönül,
Gâh mâmur, gâhi viransın gönül.

Gâh eder vaktin saadetle güzar,
Gâh olursun derdi ğamle bîkarar,
Gâh coşarsın, yok sana haddü kenar.
Gâh katre, gâhi ummansın gönül.

Kâh tutar dünyayı namu şöhretin;
Gâh gezer dillerde fakrü zilletin,
Ölmeyince kimse bilmez kıymetin;
Neyleyim beyhude giryansın gönül. 

 

 
Toplam blog
: 7
: 564
Kayıt tarihi
: 15.07.19
 
 

1982-88 yılları arasında Gazi Üniversitesi Basın-Yayın Yüksek Okulunda okudum. Mezun olduktan son..