Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Nisan '08

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

Paris'te zamanı durdurmak! -2-

Paris'te zamanı durdurmak! -2-
 

Yüzlerce fotoğraf karesine sığdıramadığım güzelliklerin sayfalara da sığmaması çok normal tabii ki!
Sabahın ilk ışıklarında yollardaydım yine!Paris caddeleri henüz canlılığına kavuşmamış gözüküyordu.
Paris,i dolaşmanın esas keyfinin hiç ummadığınız bir ara sokaktan ünlü bir meydan veya bir müzenin olduğu caddeye çıkmak olduğunu gözlemledim.
Çok istememe rağmen yanımda birlikte gezebileceğim,hemde fransızca bilen bir başka kişinin olmaması da işin en keyifsiz yanıydı.. O rüya gibi şehirde,sanki bir yabancı olarak yalnızca ben varım hissine kapılıyor çünkü insan.

Concorde meydanının Paris'in en önemli simgelerinden birisi olduğu ilk öğrendiğim yerler arasındaydı.

Fransiz ihtilali sirasinda giyotinler bu meydanda kurulmus ve Fransız ihtilalinin önemli insanları bu meydanda idam edilmisler.

Orasını mutlaka görmeliydim.

Bu meydanın yedi köşesinde kadın heykelleri bulunmaktaydı ve bu heykellerin herbiri demokrasinin bir kuralını tanımlıyormuş, görselliğe daha çok önem verdiğimden siyasi konuları fazla kurcalamadım tabii ki!

Concorde meydanından yukarıya doğru sen nehrinin kıyısından yürümek keyfini tatmaktayken tesadüfen Eyfel kulesine ulaştım.

Nehir kenarındaki evcil hayvan satıcılarıda çok ilgimi çekmişti halbuki.

Eyfel kulesini daha önce ziyaret etmeme rağmen bir şeyler eksik kalmıştı sanki.

Kulenin en son katına çıkıp Paris’i yukarıdan doya doya bir kez daha seyredecektim.

Yüzlerce insanın keyifle beklediği asansör kuyruğuna girerek yaklaşık yirmi dakika bekledikten sonra önce asansöre binmiş, sonraki mesafeyide merdivenleri tırmanarak tamamlamıştım.

Kule çevresinin açık alan olan bölümünün her tarafını tel örgü ile kaplamışlardı, galiba intiharları önlemek içinmiş!

Bir önceki ziyaretimde demir korkuluklara, silinmesin diye gazlı kalem ile yazdığım not geldi aklıma, ama etrafı defalarca dolaşmama rağmen bulamadım.

Onca yıllardır onbinlerce yazı arasında kaybolmuştu mutlaka!

Bu yükseklikten bakınca Paris in muhteşem görüntüsü insanda uçuyormuş hissi yaratıyordu.

Eyfel kulesi tepesinde bir kaç saat geçirdikten sonra, güneş yavaş yavaş batmaya başlamıştı.

Nede çabuk geçmekteydi zaman!

Champs-Elysees’de karanlıkta dolaşmak daha cazip diye duymuştum.

Burada dolaşırken binaların arasından Eyfeli birde karanlıkta görmek anlatılmaz bir keyifti, akşam saatlerinde muhteşem ışık gösterileri gözleri kamaştırıyordu

Bulvar yakınlarında bir yerde rastladığım dikilitas'in dünyada bir eşi de Mısır' daymış, bu özelliği nedeniyle fotoğraflarını çektim tabii ki!

Tekrar o ünlü bulvara dönmek için ara sokaklaran birine girdiğimde yine rutin kaybolmalarımdan birisini yaşamış, bir anda Paris’in göbeğinde yapayalnız kalmıştım.

Koskoca şehirde tek kelime Fransızca bilmemem ve akşam saatleri olması korkutmuştu beni.

Çaresizce dolanmaya başladım, saatte bayağı ilerlemişti.hemen yakınlarımı arayarak kaybolduğum yerdeki binaları tarif ettim.

Hemen yakınımda Renault marka otomobillerin müzesinin olduğunu, onlar gelene kadar orada vakit geçirmemi söylediler.

Yine en keyifli anlarımdan birisini yaşamıştım, ilk imal edilenden bu güne bir çok tanıdık modelleri görmüştüm.

Ülkemizde halen makam aracı olarak kullanılan modeller, orada hemen herkesin kapısının önünde park halindeydiler!

Gelişmişlik bu olsa gerekti!

Bir saat kadar sonra geldiklerinde annesini semt pazarında kaybedip, birden bulan bir çocuk coşkusuyla arabaya yöneldim.
Ben onu bunu bilmem arkadaş dedim kendi kendime, Paris’te en iyi ulaşım aracı metrodur ve istasyonlardan çok fazla uzaklaşmayacaksın!.

Ama olamıyor işte , metro istasyonundan dışarıya çıktığınızda kendinizi bambaşka bir dünyanın içinde buluyorsunuz.

Ertesi gün gitmeyi planladığım sacre coeur kilisesi yükseklerde kurulmuş muhteşem bir mimari yapıydı.

Tepeye yaslandırılmış demir yığınını andıran bir asansörle çıkılmaktaydı..

Tüm insanlar kilisenin merdivenlerine oturmuş, sokak çalgıcılarına eşlik ederek konserlerini izliyorlardı.

Kilisenin yanındaki ara sokaklardan biraz daha yukarı doğru çıktığımda karşıma çıkan tepenin adı ressamlar tepesiymiş!

Burada gördüğüm kalabalık daha önce gördüğüm yerlerden daha fazlaydı.

Pandomim sanatçılarının olağan üstü gösterileri akıl almaz güzellikteydi.

Yüzleri de dahil olmak üzere alçıdan bir heykel görüntüsündeydiler!

Tabure üzerindeyken sadece ayak bileklerini bükerek üzerinize eğiliyorlardı.

Bu ani hareketi beklemediğimden korkarak kaçmıştım.

Bu meydana dünyanın dört bir tarafından, sanatını burada icra eden ressamlar gelmekteymiş.

İsterseniz o anda şipşak resminizi yapabiliyorlardı.

Önlerinde sergiledikleri olağan üstü güzellikteki paris manzaralı resimler çok pahalıydı sanki!

Paris manzarasını oradan seyretmek bir tablo görüntüsüne sahipti zaten, sadece görüntülemekle yetindim.

Bir başka gün tesadüfen kendimi tam ortasında bulduğum Notre Dam kilisesinin önündeydim.

Daha önce sinema filmlerine konu olmuş bu yapı, uzaktan bakıldığında çok görkemliydi.

İçerisindeki sessizlik ve büyüleyici atmosferden den çok etkilenmiş, kapıdaki bir eşekle fotoğraf çektirmek karşılığında yüksek ücret alınmasına da şaşırmıştım!

Ama parasını içim yanarak ödedikten sonra!

Oradaki kalabalığın ilgisini ve mimari yapının heybetini aynen bizim Sultanahmet Camii ve çevresi ne benzetmiştim

Tam da o sırada benim şansımdan olsa gerek Notre Dame Kilisesinin arka bahçesinde belediye bandosu konser veriyordu.

Yine fotoğraf makinam her zamanki gibi görevdeydi!

Eve döndüğümde anlatacak bir çok güzel anı ve yüzlerce fotoğraf biriktirmiştim.

Aslında kültür merkezi olan bu kentte daha gezilecek çok yerler vardı ama zaman yoktu.

Louvre Müzesi, Versailles Sarayı nı gezmek şansını kaçıranlardan olarak, sadece bahçelerine uzaktan bakarak geçebildim.

Büyüsüne kapıldığım bu kenti tekrar ziyaret etmeye kararlıydım.

Ama bu sefer tamamen müzeleri ve sarayları dolaşmak için…..

Ve illede Napolyon Bonapart ın av köşkünü görmek için……

Aynı konudaki bir önceki yazım: http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=83127


 
Toplam blog
: 1021
: 1607
Kayıt tarihi
: 19.10.07
 
 

Çok eski olmayan bir tarihte tıpkı sizler gibi Melek'lere gülümsermişim uykulu hallerimde!  ..