Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Ekim '06

 
Kategori
Kent Tarihi
 

Kara üzümlerin son günleri

Kara üzümlerin son günleri
 

Ağustos ayında İnebolu’dan ayrılırken üzümler henüz yeşildi ve tanelerine kara düşmek üzereydi. Aradan geçen iki buçuk ayda üzümler kararmış, iyice olgunlaşmış ve bazıları artık çürümeye yüz tutmuş. Yapraklar yeşilden her renge değişmiş: Kırmızı, sarı, kahverengi, siyah, mor, pembe...

Bu eve geleli kırk yıl oldu. 1966 yılında Ekim ayının son günleriydi. Birkaç gündür büyükbabam Yeşilöz köyündeki evden birşeyleri eşeğine yüklüyor biryerlere götürüyordu. Yedi yaşındaydım ve taşınmanın ne anlama geldiğini bilmiyordum. Cumhuriyet bayramında köydeki okuldaydım, tören orada olmuştu. Ertesi günü Pazar’dı. Büyükbabam eşeğe yine birşeyler yükledi ve biz de üç kardeş arkasında yürüyerek İnebolu’ya doğru yola çıktık. Çok severdim o eşeği. Bir keresinde tekme atıp kulağımı parçalamıştı, hastanede dikiş atmışlardı ama sonraki zamanlarda da kuyruğundan ayrılmazdım.

Tanımadığım bir evde bitti bu yolculuk. Tanımadığım o evde babaannem, annem ve halam yerleşmeye çalışıyorlardı. Meğerse yeni evimizmiş burası. O gün akşam ilk kez kaldığımız o evde, on yıl sonra üniversite için Ankara’ya gidene kadar yaşadım. Tüm tatillerimde İnebolu’ya geldim ve hiç kopmadım buralardan.

Geldiğim gün çok yüksek direklere sarılmış üzüm tefeklerinin üzerinde artık çürümeye yüz tutmuş kara üzümler görmüştüm. O kadar yüksekten üzümler nasıl alınır diye merak etmiştim. Büyükbabam o üzümlere çok önem verirdi, üzümlerin bahçeyi çepeçevre sarması için planlar yapardı. Sonraki yıllarda daha yüksek ağaç direkler alındı, kocaman çukurlar kazılıp, o direklerin gömülecek yerleri katranla kaplanıp dikildi. Üzüm tefekleri direklere usulen bağlandı. Çok şaşırırdım, bahar geldiğimde yeni çıkan ışkınların o direkleri bulup nasıl sardıklarına.

O kadar yüksekten üzümlerin alınması için çareler de bulundu kocaman merdivenlerin bile zor eriştiği yerler için. Çok uzun bir sopanın ucuna hazırlanmış bir ağ (1) ve üzümü koparmak için içinde jilet olan basit bir düzenek. Özenle o ağı üzümü içine alacak şekilde uzatır ve sapını kesmeye çalışırdık.

Zamanı geldiğinde üzüm tefekleri budanırdı. Bunun gerekli olduğunu bir türlü kabullenmek istemezdim. Yazık değil miydi o güzelim dallara. Yaz gelip de yapraklar büyüdüğünde önce yaprak sarması olarak soframızdaki yerini alırdı. Taze toplanmış yaprakla yapılan sarma daha bir lezzetli olur.

Üzümler daha korukken babaannem onlardan sirke yapardı. Herkes babaannemin sirkelerini çok severdi, biz de takılırdık “Senin yaptığım sirke şarap tadında olduğu için lezzetli” diye. O da kızardı bize “öyle şeyler demeyin, günah” diye. Ne güzel bir babaanneydi benim babaannem.

İyice olgunlaştıktan ve artık usanıp üzüm yememeye başladıktan sonra üzümler toplanır, suyu çıkartılıp pekmez yapılırdı. Üzüm suyu kazan doldurulur, altında odunlar yakılır, saatlerce kaynatılırdı. Kaynatılırken içine bir tülbente sarılmış pekmez toprağı konulurdu. (2)

Bugün sabah bahçeye indiğimde kara üzümleri gördüğümde kırk yıl önceye gittim. Artık üzümler yüksek direklerin üzerinde değil. Çardaklarda yetişiyor. Yüksek direkler büyükbabamın tercihiydi, çardaklar da babamın tercihi. Güneş gören yerlerdeki üzümler daha güzel görünüyor. Dalda dururken üzerleri hafif puslu olan taneleri, elimizle sildiğimizde siyahın en güzel parlaklığını görüyoruz.

Birkaç yıldır Ağustos ayında üzümler yeşilken fotoğraflarını çekiyorum. Geçen yıl tanelere kara düşerken çektiğim üzüm salkımları için herkese tembihlemiştim, sakın bunları koparmayın diye. Her gün yeni fotoğraflarını çekiyordum. Tümü kararmadan iznim bitmiş ayrılmıştım buradan. Bugün sabah bahçeye inip kara üzümleri görünce, üzüm fotoğraflarında eksik kalmış kareleri tamamladım ve anılarımda yazılmamış sahneleri yazmaya karar verdim: Çocukluğumda içinde kara üzüm olan anılar .

Bir hafta sonra buralara geleli tam kırk yıl olacak. Kırk yıl sonra aynı bahçede yine kara üzümler var. Aradan geçen kırk yıl, sevinçler, hüzünler ve gidenler.

İnebolu, 22 Ekim 2006 Pazar

(1) O ağa bizim buralarda algar denir. Bir zamanlar bıldırcın avında kullanılırdı. Şimdi bu yerel avlanma şekli yasaklandığı için çok görünmüyor.
(2) Elma pekmezi yapılırken pekmez toprağı konulduğunu biliyordum ama üzüm için çok emin değildim. Anneme sordum “Üzüm pekmezi yaparken toprak koyar mıydınız?” diye, konulurmuş. O toprağa da sarı toprak derlermiş. Babaannem toprağı tülbente sarıp koyarken anneannem toprağı doğrudan koyar, sonra süzermiş. Annemin dediğine göre toprak konulmazsa, pekmez acı olurmuş.

 
Toplam blog
: 1735
: 2429
Kayıt tarihi
: 22.09.06
 
 

27 Mart 1959'da İnebolu Yeşilöz Köyünde doğdum. Yeşilöz Köyü İlkokulu, Yeniyol İlkokulu, İnebolu ..