Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Mart '07

 
Kategori
Blog
 

Blog yazım prensiplerim

Blog yazım prensiplerim
 

"Nasıl blog yazılmalı ve ne yazılmamalı" şeklinde sorular zaman zaman gündemimizi meşgul ediyor. Çok da iyi oluyor. Buraya gelme sebebimiz iletişim kurmak değil miydi zaten? Bir dakika yoksa siz sadece konuşmak isteyenlerden misiniz?

Ben bu tartışmada değişik bir yöntem deneyip ne yazılmalı, nasıl yazılmalı sorusuna cevap aramak yerine kendi yazım prensiplerimden bahsetmek istiyorum. Eksiği vardır, yanlışı vardır. Olabilir. Gideririz. İşte benim gayet kişisel prensiplerim. Uygularsanız çok OKUNMAZSINIZ ama sıkı dostlarınız olur. Hangisini istediğinize iyi karar vermek gerekir.

    MB'ye ilk geldiğimde çok heyecanlıydım. Bir süre fazla yazı yazmak yerine daha çok okuyucu olarak takıldım. Bu şekilde içerideki kültürü özümsemeye çalıştım. Yazının yanında ismin ve fotoğrafın çıkıyor olması insanın kendisini "bir halt" sanmasına sebep olabiliyor. Bu yanılsamayı yaşamayan var mıdır? Bence yoktur. Fakat bu ruh halinden çabuk sıyrılmak gerekiyor. Öne çıkması gereken ve hep orada kalması gerekenin MB kalitesi olduğunu düşündüm. Ciddiye alınması gereken durum "MB yazarı olmaktır" yani. Benim okunma performansım değil. Ahkam kesmeyi bırakıp "nasıl hissettiğimi" anlatmaya başladığım zaman arkadaşlarım beni bağırlarına bastılar. Bu şekilde devam ettim. Az bildiğim konulardan uzak durdum. Yazımı tıklayan blog okuruna saygı duydum. O yazıyı sonuna kadar okumasını sağlamak için elimden geleni yaptım. Maksadım blog okurunu dükkanın içine çekmek değil, içeride onunla sohbet etmek oldu. Hep de öyle olacaktır. Tıkladığım bloglarda yazı ortasına gelmeden çatladıysa, o yazarı bir daha ziyaret etmedim. Bir şey kaybettiğim hissine hiç kapılmadım. "Söyleyeceğim bir şey yoksa" yazmadım ve yazmayacağım. Gelen yorumları çok ciddi okudum ve ASLA geçiştirmedim. Bazılarının üzerinde çok ciddi düşünüp cevap verdim. Bu yorumlar benim bakış açımda önemli bir çok yönlülüğe sebep oldular. Kadınların aldatması üzerine değil, benim kadınımın beni aldatma ihtimalinden duyduğum korku üzerine yazdım. Kadınların kalçaları üzerine değil, Ara Kafe'de tangadan sıyrılmaya çalışan kalça hakkında yazdım. Bunlar benim deneyimlerimdi ve MB bana deneyimlerimi paylaşmamı önermişti. Magazine kaçtığımda bile bu benim magazinim oldu. Polemiğe girmedim. Bazı yazılar ve yorumlar bende ciddi asabiyete sebep oldu. Hışımla yazdığım yorumları yayımlamadım. Yazarın başka yazılarını ve profilini okuduktan sonra ve biraz sakinleşince yorum/cevap yazdım. Şimdiye kadar -sanıyorum ki- kimsenin kalbini kırmadım. Yaklaşık 300 blog yazdım. Yarısından fazlasını beğenmediğim için yayımlamadım. Bir çoğunu da yayımladıktan sonra geri çektim.

Daha fazla gevezelik etmek istemedim bu prensipler konusunda. Umarım ahkam kesmek olarak düşünmemişsinizdir bunları. Kimseye "böyle yapın" diyecek durumum yok. Sadece "ben böyle yaptım" demek istedim. Çok kazançlı çıktığımı belirtmeliyim. Verdiğimden fazlasını almış görüyorum kendimi ve sanki hiç ödeyemeyeceğim bir borcun altına girmiş gibiyim.

Benim 100. blogum hangisi acaba?

En sevdiğim blog geleneklerinden birisi de 100. blogda bir yüzleşme ya da değerlendirme yazısı yazıyor olmamız. Fakat ben malesef bunu yapamıyorum. Sürekli yazı sildiğimden ötürü hangi yazımın 100. yazı olduğunu bilmiyorum. Doğum tarihini bilmiyor dedem, işte ben de onun gibi hissettim şimdi. Yine de madem blog kategorisinde bir yazıya elimi sürmüş oldum, hadi bunu da 100. yazı olarak kabul edelim. Olamaz mı ? Olabilir...

Sevgiler

K.

Not; resim http://www.okonlife.com/pics/images/writer.jpg (çok güzel yav)

 
Toplam blog
: 295
: 733
Kayıt tarihi
: 28.09.06
 
 

Bugün ölseniz mesela, ya da hafifletelim biraz hadi, bu giriş çok karamsar oldu. Bugün ortadan kay..