Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Temmuz '08

 
Kategori
Güncel
 

Danıştay davası bir hukuk skandalı mı?

Danıştay davası bir hukuk skandalı mı?
 

Milliyet İnternet Gazetesi'nden


Öncelikle bir konuya değinmek istiyorum; yargıya saygı, hiçbir zaman yargının kararlarını eleştirmeye engel olamaz, olmamalıdır. Yargının oluşmasını sağlayanlar da insanlardır ve hiçbir insan hatadan muaf değildir. Yargı kararları yargının değişik organlarında tartışıldığı gibi doktrinde de tartışılır. Lehe ve aleyhe görüşler ortaya atılır. Bütün bunlar hukukun daha da gelişmesi ve gerçek adalete ulaşmak için gereklidir.

Her şeyden önemlisi kamu adına karar veren yargı, kamu vicdanlarını tatmin edebilmelidir. Yargı, kamu vicdanlarını tatmin edebildiği ölçüde başarılıdır. Gelişmiş bazı ülkelerde halen jüri sisteminin tatbik edilmesi bu amaca yöneliktir.

Bu bilgiler ışığında önce Danıştay davasında yaşanan olayları kısaca gözden geçirelim;

1- Alparslan Arslan adında bir avukat önce Cumhuriyet gazetesine, değişik zamanlarda üç bomba atıyor, sonra da Danıştay binasına girerek Danıştay 2. Dairesi üyelerini çalışma masasında silah yağmuruna tutuyor. Üyelerden biri ölüyor, dördü yaralanıyor.

2- Sanık Arslan suç mahallerinde, adeta çizgi roman kahramanları gibi, imzasını bırakıyor. İmza Şeriat'tır. Cumhuriyet Gazetesi'ne göstere göstere bombaları atıyor ve "Allahu Ekber" diyerek kaçıyor. Danıştay saldırısından sonra da "Ben Allah'ın askeriyim, Allahu Ekber" sesleri binanın duvarlarında yankılanıyor.

3- Sanık Arslan delillerini peşinde gezdiriyor. Danıştay saldırısında yakalandıktan sonra arabasında yapılan aramada, "İşte o üyeler" manşetiyle, türban takan bir anaokulu öğretmeni aleyhine karar veren Danıştay 2. Daire üyelerininin fotoğraflarının yayınlandığı Vakit Gazetesi'nin aylar önceki nüshası bulunuyor.

4- İfadesinde; türban konulu kararı için Danıştay'a, türban takanların domuza benzetildiği karikatürü sebebiyle de Cumhuriyet gazetesine saldırdığını söylüyor.

5- Danıştay saldırısı 17 Mayıs 2006'da oluyor. 19 Mayıs günü Cumhurbaşkanı Sezer bir açıklama yapıyor: "Saldırı sadece Danıştay'a değil, laik devlete de yöneltilmiştir". Ölen üye Mustafa Yücel Özbilgin'in cenaze töreni de tam bir hükümet aleyhtarı gösteriye dönüşmüştür. Hükümet üyeleri linç olmaktan zor kurtarılırken, Sezer, YÖK üyeleri, askerler alkış yağmuruna tutulmuşlardır.

Olay şüpheye yer bırakmayacak şekilde açıktır; AKP hükümetinden cesaret alan şeriatçılar, laik cumhuriyeti yıkarak şeriatı getirmek üzere harekete geçmişlerdir. Böyle bir olayı bahane eden ordu yönetime el koyacak ve buna kimse de itiraz edemeyecektir.

6- Tam da bu sırada ilginç olaylar olacaktır. Emekli yüzbaşı Muzaffer Tekin bu olay sebebiyle intihara teşebbüs edecek ve arkadaşı emekli astsubay M. Zekeriya Öztürk onu hastaneye getirecektir. Bu olayla ilgili ikisi de gözaltına alınacaklardır. Bilahare serbest bırakılacaklardır.

7- Olay mahallerine şeriat imzasını atan sanık Arslan duruşmalarda da devamlı şeriat simgeleri kullanmakta, şeriatçı kişilerle ilişkilerini anlatmaktadır. Kısaca anımsarsak;

Duruşmada öğle ezanı okunuyor hakimden cuma namazı için izin istiyor (Cuma namazı cemaatle kılınan bir namaz), sonra İkindi ezanı okunuyor yine namaz için izin istiyor ve "Allah'a itaat etmek lazım, Allah'a itaat etmeden kul emrine itaat etmek yok" diyor.

Ülkede adı Mehmet, Ahmet, Ali olan Rumlar ve Ermeniler varmış, laiklik adına bu ülkeye zarar veriyorlarmış!

Otomobille bir alışveriş merkezinin önünden geçerken burasını havaya uçurmayı düşündüğünü, yanındaki Salih Hoca'nın da kendisini onayladığını söylüyor. Güya sahibi Sabeyatistmiş.

Bir Tarikat liderinin yeğeni ile bu konuları görüşmüş, o da "Bana bir iş düşerse yardım ederim" demiş!

8- Duruşma sonrası baba İdris Arslan oğlunun ifadelerini destekleyerek hatta daha da ileri giderek "Türkiye'de Türk, İslam, Bayrak, Kur'an düşmanları olan birçok Ermeni ve Rum olduğunu laiklik adı altında bu ülkenin değerlerine düşmanlık ettiklerini, bu milletin değerlerine hakaret edenlere bu milletin dersini vereceğini, herkesin yiğit olması gerektiğini" söylüyor.

Baba İdris Milli Eğitim Müfettişi'dir. Ve ertesi gün ünlü bir köşe yazarı köşesinde "İşte çocuklarımızı emanet ettiğimiz Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in Müfettişi" diye yazıyor!

9- Sanık Arslan bomba ve silahları Osman Yıldırım'dan aldığını, Osman Yıldırım da Veli Küçük'den aldığını söylüyor.

10- Sanık Süleyman Eser'in avukatı Vatansever Güçbirliği Hareketi Derneği'ne yönelik Girdap operasyonunun dava dosyasına eklenmesini talep ediyor. Söz alan Arslan "Bu olayın Girdap operasyonu, vatansever Kuvvetler, ulusalcılar, derin devletle uzaktan yakından hiçbir alakası yoktur. Allah'ın dinine, Peygamber'ine, Müslümanlar'a yapılan alçakça hareketlerdir. Yakalanmasaydım Cumhurbaşkanı Sezer, bazı iş adamları ve eski J. Gen. Kom. Şener Eruygur'u öldürecektim. Olayın Ayhan Parlak, Veli Küçük, Muzaffer Tekin'le hiçbir alakası yoktur" diyor. Oysa arslan'ın üzerinden Vatansever Derneği'nin kartviziti çıkmıştır.

11- Duruşma devam ederken Umraniye'de bir gecekonduda el bombaları bulunuyor. Ergenekon adında bir soruşturma başlatılıyor. Sanık Süleyman Esen'in avukatı bu dosyayı istetiyor ve soruşturmanın genişletilmesini istiyor. Gelen dosyayı inceleyen mahkeme soruşturmanın genişletilmesine gerek olmadığına karar veriyor. Ve davayı bitiriyor. Arslan duruşma bitiminde "Cumhurbaşkanı Gül, Başbakan Erdoğan ve tüm imanlı insanlardan Şeriat'ı ilan etmelerini talep ediyorum. Genelkurmayı da uyarıyorum. Şeriat'ın önüne geçmeye çalışmasınlar. Yoksa oluk oluk kan dökülür" diyor.

12- Davanın sanıklarından Osman Yıldırım Ergenekon soruşturması bağlantılarıyla ilgili iddiaları içeren bir mektubu mahkemeye gönderiyor. Bu mektup mahkemece dikkate alınmıyor.

13- Mahkeme gerekçeli kararında olayın silahlı örgüt ve liderinin de Arslan olduğuna, sanıkların amacının türban örtüsünü kendi bildikleri ve istedikleri şekilde yorumlamayan ve karara bağlamayan kurum ve kişilere yönelik cebir ve şiddet yöntemlerine başvurarak cezalandırma amacı taşıdığına, bu amaçları doğrultusunda Anayasal düzeni değiştirmek istediklerine hükmetti. Sivas davasını da örnek olarak gösterdi.

14- İsveç'te düzenlenen 8. Dünya Azerbaycan Kongresi'nde çekilen bir fotoğrafta Veli Küçük ve Alparslan Arslan yanyanadırlar.

Şimdi de Danıştay davasındaki kuşkulara ve usule aykırı uygulamalara bakalım;

Olayın bir numaralı sanığı Arslan avukat, babası da Milli eğitim müfettişiydi. Yani cahil insanlar değillerdi. Daha fazla ceza alacaklarını bile bile neden davayı Şeriat eksenine doğru kanalize etmeye çalışmışlardır. Kendilerinden böyle bir görev istenmiş olabilir mi? Aslında tek kurtuluşun da bu olduğuna mı inanıyorlardı yoksa? Dağlar kadar güvendikleri birileri mi vardı arkalarında?

Bugünlerde Ergenekon soruşturması ile ilgili "İki emekli paşa nasıl silahlı terör örgütü kurabilir?" denilmektedir. Danıştay davasında, örgüt liderinin asli fail olduğu üç kişi, anayasal düzeni neredeyse yıkmayı başaracak bir terör örgütü nasıl olabildiler? Hakim, hayatın olağan akışını da gözönüne almak zorunda değil midir? Mevcut laik düzeni yıkıp şeriat düzeni getirecek kadar güçlü bir silahlı örgütün lideri, tabir yerindeyse, ayak işlerini kendisi mi yapar? Gazeteye bombayı kendisi mi atar? Danıştaya saldırıyı kendisi mi yapar? Olay esnasında kendi başına bir iş geldiği zaman örgütün durumu ne olacaktır? Bu örgütün bütçesi, finans kaynağı nerededir? Bunların araştırılması gerekmez miydi?

Mahkeme, sanık Arslan'ın davanın her aşamasında yaptığı şeriat vurgusunu gerçek olarak kabullenmiş, müteber bir insanmış gibi ona inanmış ve davayı onun gösterdiği istikamette yürütmüştür, diğer sanıkların talepleri ve itirazları dikkate alınmamıştır. Oysa ceza davalarında, hukuk davalarından farklı olarak, hakime gerçekleri ortaya çıkarma sorumluluğu yüklenmiştir. Bu nedenle sanığın itirafları ve suçun mahiyeti ile ilgili ifadeleri fazla önem taşımaz. Somut ve şüpheye yer bırakmayan delillerle bu ifadelerin desteklenmesi gerekir. Hakim en ufak bir şüpheyi bile aydınlatmadan davayı sonlandıramaz.

Basit davalar bile yıllarca sürerken, Danıştay davası gibi kompleks bir dava nasıl bu kadar kısa sürede bitirilebilmiştir? Yapılmakta olan Ergenekon soruşturmasıyla Danıştay davası arasında ilişki olabileceği konusunda güçlü şüpheler ortaya çıkmışken ve bu konuyla ilgili de sanık Osman Yıldırım cezaevinden mektup göndermişken yine bu konuyla ilgili sanık avukatının talebi varken, hiç değilse bu soruşturmanın sonucu beklenmesi gerekmez miydi. Neden acele davranılmıştır?

İlginç bir tesadüf sonucu, henuz Yargıtay'ca onaylanmayan bu dava, bir ay sonra AKP kapatma davasının iddianamesinin içine girmiştir. Yargıtay Başsavcısı'na göre Danıştay davasının sanıkları Köktendinci ve olay da bir Şeriat ayaklanmasına teşebbüstür.

Şimdi de İstanbul C. Başsavcısı, Cumhuriyet Gazetesi'ne bomba atanların ve Danıştay'a saldıranların azmettiricilerinin Ergenekon zanlıları olduğunu açıkladı. Savcılığın elinde güçlü deliller olmasaydı bu yönde açıklama yapamazdı. Buna göre Danıştay davası Ergenekon davasının en önemli delili olacak. Danıştay davasını Yargıtay onaylarsa Ergenekon davasının en önemli delili ortadan kalkacak ve dava büyük oranda boşlukta kalacak. Belki de Ergenekon hakimleri, yeni delillerin ortaya çıktığını ileri sürerek, Danıştay davasına da bakmak isteyeceklerdir. Uyuşmazlık ortaya çıkacak ve bir hukuk karmaşası yaşanacak.

Danıştay davasını gören Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi, Ergenekon soruşturmasını "bekletici mesele" olarak kabul ederek, davayı bu soruşturmanın sonuna kadar bekletseydi bu sorunlar yaşanmayacaktı.

 
Toplam blog
: 337
: 4184
Kayıt tarihi
: 03.08.07
 
 

Hukukçuyum... Hukukun üstünlüğünün ve hukukçunun saygınlığının ülkemde gelişmesini ve kalıcı olma..