Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Aralık '08

 
Kategori
Sivil Toplum
 

Kim daha milliyetçi?

Kim daha milliyetçi?
 

Muhafazakarlık ve milliyetçiliğin, Fatih ve Mustafa Kemal nezdinde buluşması / 6-7 Eylül Olaylar


Bizim yüzeysel ve şabloncu "aydınlanmacı"larımızın tekrar etmekten hoşlandıkları bir ezber vardır; Aydınlanma süreci kulluktan bireye, cemaatten topluma uzanan bir süreçtir.

“Sözde” aydınlanmacılarımız, bu süreci şu şekilde algılar; birey eğer dini duygularından daha çok milliyetçi duygulara sahip olursa aydınlanmış oluruz. Çünkü toplum olmanın yolu millileşme sürecinden geçer.

Bu bakış açısının neticesinde, bireyin dini duyguları törpülenmesi, milli duygularının ise kabartılması aydınlanmaya giden yol olarak seçilir. AKP yönelik mücadelenin yöntemlerinin birisi de budur.

Bu sebeple, seçimlerden önceki dönemlerde şehit cenazelerine her zamankinden daha fazla politik anlam yüklenir, toplumun milliyetçi damarı kabartılmaya çalışılır.

Kemalist kökenli solcuların, son yıllarda milliyetçilik çizgilerinin sınırını zorlamasının sebebi de budur. Ancak bu çaba toplumun geniş kesimlerini aydınlatmamış, aksine kendilerini Turancı bir çizgiye yaklaştırmıştır.

Turancı solcularımız, her toplumsal gelişmede, dinsel olguların ne kadar gericiliğe hizmet ettiği, aslen geçerli olması gereken milliyetçi duyguyu dinamitlediği vurgusu yaparlar. Kurban bayramında sürecinde de dile getirilen, “siz koyunlarınızı kesin, biz güneydoğuda askerlerimizi kurban vermeye devam edelim" karşıtlığı toplumun önüne konulur.

Oysa ki, güneydoğuda can veren gençlerin oldukça önemli kısmı, toplumun muhafazakâr kanadının, fakir kesiminin çocuklarıdır. İşin garibi bu ölüm sonucunu, bu vatan için can vermeyi, en kolay ve doğal şekilde kabullenecek olanlarda milliyetçiler değil dindarlardır. Neticede şehitlik mertebesi, milliyetçiğe değil dine ait bir mertebedir.

Yani dindarların milli duygularının geri olduğu vurgusu doğru olmadığı gibi, bireyin dindarlığı ile aydınlanma süreci arasında da bir tezat yoktur.

Din ve milliyetçilik arasında yaratılmak istenen bu tezatın aksi yönündeki örnekler dünyada da oldukça fazladır. Bunun en başta gelen örnekleri, Kıbrıs’ın Rum kanadının önderlerinden, Kıbrıs Cumhuriyetinin ilk cumhurbaşkanı ve enosis hareketinin yaratıcısı olan Makarios’tur. Hem başpiskopostur, hem de ırkçılık düzeyinde bir milliyetçi hareketin lideri. Bu elbette önümüzdeki en kötü örnek. Milliyetçi damarı en fazla yükselen bir dindar olarak.

Dünyanın hiçbir noktasında, dini duyguların, milli duyguları zedelediği, dini inançların milli çıkarlara zarar verdiğine dair bir gerekçe üretilemez. Oysa bizim ulusalcılarımız, Turancı solcularımız, hiçbir zaman barışık olmadıkları toplumun değerlerine karşı, bu yönlü bir tezat oluşturma gayretindedirler.

Ancak fark etmedikleri bir başka şey var ki, muhafazakâr toplumun, milliyetçi bir damarla çakışması bu ülkeye aydınlanmayı getirmesinin ötesinde, tarihinde hiç görmediği bir karanlığa da boğabilir. Çünkü faşizme kayan bir milliyetçilikten daha kötü bir şey varsa o da, faşizme kayan milliyetçiliğin bir dinsel doğma ile temas etmesidir. Yukarıda örneğini verdiğim Makaorios buna gayet iyi bir örnektir.

AKP’nin son bir yıllık icraatları ve Tayyip Erdoğan’ın söylemleri de zaman zaman bu tehlikeye işaret ediyor. Kürt sorunundan tarih yorumlarına dair bir çok ifade, duruşta, AKP’nin muhafazakar bir altyapı üzerinden, demokrat bir kulvardan milliyetçi bir kulvara geçişin işaretleri var. Ve bu kulvar, yani milliyetçi duruş üretme hali ne yazık ki bu ülke için sevinilecek bir şey değil. Çünkü bu ülkede milliyetçi histerinin yükselmesi, toplumun ilerici kesimlerine karşı toplumun kışkırtılması, demokratik adımların durması, özgürlüklerin kısılması anlamına geliyor. Devlet ya da devletle uyumlu halde iş yürüten hükümetler ne zaman sıkışsa, sığındıkları ilk dal toplumda milliyetçi bir dalga yaratmak ve onları demokrasi ve özgürlük talep edenlerin üzerine salmaktır. Bunun örneklerini, geçmiş yıllarda, 1945 yılındaki Tan Gazetesi baskınında da, 1955’deki 6-7 eylül olaylarında da, 1969’da ki Kanlı Pazar olaylarında da, 1950’lerde, 1960’larda birçok kez, gündem kaydırmak, başarısızlıkların üzerini örtmek için ihtiyaç duyulduğu zamanlarda devreye sokulan Kıbrıs mitinglerini bu ülke yaşadı.

Bu nedenle dindarların, ya da muhafazakar bir iktidarın milliyetçiliğin “aydınlığına” kavuşması hiç de bu ülke için hayra alamet bir durum değildir.

Solcuların Turancılıktan ve milliyetçilikten medet umar hale gelmesi ise daha hayırsız bir girişimdir.

 
Toplam blog
: 453
: 1826
Kayıt tarihi
: 14.11.06
 
 

36 güneş yılı. 27 yıl G.antep, 9 yıl İstanbul. İstanbul, 90’lı yıllarda yaşandı, bitti.  Hep şe..