Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Haziran '09

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Anason Kokulu Bir Çınar Gölgesi

Anason Kokulu Bir Çınar Gölgesi
 

Ağlayan Çınar, Gölyazı, Bursa - www.fotothing.com



Melisalar kokmaya başladı mı, vaktim geldi demekti. Kuş cıvıltıları, yerlerini çekirge ve kurbağa seslerine bırakır; gökte ay ve birkaç kaçamak yıldız, soframın eşlikçileri olacaklarını muştulardı.


Kim bilir kaçıncı yalnız soframdı? İnanın bilmiyorum. En son bırakıp giden karım oldu. Ondan önceydi; oğlanın şehit, kızımın ise kötü yola düşmesi.


Köpek bile terk etti yahu. Hesapta, en sadık hayvan diye biliriz değil mi? Hikaye. Bir gün canım sıkıldı, üzerine, rakı şişesinin kapağını fırlattıydım da ardına bile bakmadan çekip gitti.


Günlerce aradım. Sen bari yapma bunu, affet diye yalvardım, aralığından süzülüp çıkıp gittiği paslı menteşeli kapıya baka baka. Her sabah uyandığımda baş ve yürek ağrılarımla, ilk işim çınarın altına bakmak oldu. Nafile. Köpek de bırakıp gitti.


Oysa o bana, oğlumdan kalandı. Esendere sınırındaki hudut taşının dibine düşüp kalan evladımdan kalan. Komutanları, üniformasının cebinden çıkan şafak defterini teslim ettiler bana. Defterin arasından dört tane fotoğraf çıktı. Birinde biz vardık. Ben, annesi, bacısı ve üzerine şişe kapağı fırlattığım için küsüp giden ve bir daha da geri dönmeyen o asil köpek.


Diğer fotoğraf memleketinin resmiydi. Torosların sırtına yaslanmış, kekik ve sümbül kokan, her bir tarafından dereler akan, yeşile ve sarıya kesmiş sevgili memleketi.


Üçüncü fotoğrafta; dalgalı ve kestane rengi saçları, yanık buğday teni ve çekik ela gözleriyle ışıl ışıl bakan sevgilisi vardı. Bu kızı son defa, bayrağa sarılı tabuta kapaklanmış, sarsıla sarsıla ağlarken gördüm. Mimarlığı o sene bitirmişti. Benimkinden bir sınıf alttaydı. Biri inşaat mühendisi, diğeri mimar; birlikte şirket kuracak, ilk yaptıkları evlerden birine de annesi ile beni oturtacaklardı.


Ama önce askerlik bitmeliydi. Atadan kalma kavaklığı satacak, yetmezse annesinin altınlarını bozacak ve tezkereyi alır almaz, önce düğününü yapacak, ardından da bürolarını açacaktık. Olmadı. Askerlik bitmedi. İnşaat mühendisi, dağ komando asteğmen, dağ gibi yiğidim; bir şerefsiz kurşunun kurbanı oldu. Memleketin en ucundaki sınır taşının dibine düştü ve bir daha da kalkamadı.


Son fotoğrafta Kendisi vardı. Bir vapurda çekilmiş ve ardında Kız Kulesi görünüyordu. Üniversite günlerinden kalmaydı, belli. Gülüyordu. Gözleri umut ve hayat doluydu.


İlk baktığımda fark etmedim. İkinci bir defa bakmaya da uzun süre cesaret edemedim. Rakıyı iyiden iyiye arttırdığım günlerdi. Bahçemdeki bu çınarın altında, dertlerimi bir kilo rakının içinde eritmeye çalıştığım bir yaz akşamında onu yeniden elime aldım ve bu sefer fotoğrafın arkasındaki yazı dikkatimi çekti.


“<ı>Sevgilim, bu fotoğrafı çektiğin günü hatırlıyorsun değil mi? Sana, seni İstanbul gibi sevdiğimi söylemiştim. Sen de bana demiştin ki ‘sen İstanbul ol o halde, ben de içinde akan şu boğazın serin suları olayım’. Seni İstanbul gibi seviyorum. Damarlarımda akan kanım deliler gibi çağladığı sürece sen de içimde ak olur mu yavrum? 20/06/2001-Esendere/Hakkari


Bir kere daha yıkıldım. Bu fotoğrafı, asıl sahibine teslim etmek için defalarca İstanbul’a gittim. Teknik üniversiteye ve mimarlar odasına başvurdum. Ama izine rastlayamadım be oğlum. Bunu bile beceremedim. O gün, bayrağa sarılı tabutuna kapaklanıp, dakikalarca ve hıçkıra hıçkıra ağlayan o kız, sanki melek olup kanatlandı ve uçtu gitti. Bulamadım, sarılıp kocaman, sana sarılır gibi “<ı>kızım” diyemedim.

<ı>


(Sonraki bölüm: http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=186838 )




@Geçen sene bugün "İzmir, Bu Zokayı Yutar mı?": http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=115287

@İki sene önce bugün "Yiğitlik; Ak Baldırla, Kırmızı Altında Belli Olur": http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=46906

 
Toplam blog
: 898
: 3759
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

İzmir'de yaşıyorum.    Çok uzun yıllar öncesinden başlayıp, hiç ara vermeden bugünlere kada..