Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Ocak '07

 
Kategori
Konaklama / Ulaşım
 

Bu da, toplantının yol notları

Bu da, toplantının yol notları
 

İş seyahatlerimi uçakla, özel seyahatlerimi ise uçakla ya da genellikle özel aracımla yaptığım son on yıllık zaman zarfında otobüs yolculuğu atmosferinden ne kadar da koptuğumun farkında bile değildim. Geçtiğimiz hafta sonu İstanbul'da gerçekleştirilen Milliyet Blog Toplantısı için, İzmir'den Ulusoy firmasının müşterisi olarak seyahat ettim. Ve on sene öncesinin doyumsuz şehirler arası otobüs yolculuklarımın, on yedi yıldır baba ocağından ayrı düşmüşlüğümün bana yaşattığı onlarca, öğrenci bütçeli seyahatimin nostaljik rüzgarlarına sinemi açtım.

Cuma gece yarısı 24,00'te Bayraklı'da bulunan Ulusoy Terminali'nden hareket edecek olan aracımız için Karşıyaka Yalı'da bulunan bürolarından, servis hareket saatlerinin 23,40 olduğu yazılı idi bilette. Bilette derken söylemeden geçemeyeceğim. Benim hatırladığım biletleri, eskiden şirket yazıhanelerinde, gür bıyıklı, Maltepe sigarası içen ve altın künye takan ağır abiler isimlerince müsemma ağır ağır yazarlar ve biz de bankonun diğer tarafında sakin ve sabırlı, işlemin bitmesini beklerdik. Belki Ulusoy'da o zamanlar da böyle değildi ama yine de bir uçak bileti ayrıntısı ile, bilgisayardan çıkarılan, kalkış-varış saatlerinin, seyahat numaralarının, sigortalama bilgilerinin falan olduğu dört başı mağrur uçuş belgeleri inanın yoktu, bilenler bilir.

Karşıyaka Yalı'dan hareketimiz tam 23.41'de, Bayraklı terminalinden otobüsümüzün kalkışı ise tam 00.01'de gerçekleşti. Uçaklar bile bu kadar dakik değil vallahi. Rötar yapmak vakay-ı adiyeden hatta hiç kalkamamak aprondan. Adamlar boşuna deve kesmediler yani.

Son derece rahat ve konforlu otobüsümüzde sekiz kanallı bir kapalı devre yayın sistemi vardı. Her koltukta, öndeki cepte, poşetleri içinde bulunan kulaklıklarınızı takıp sekiz farklı alternatiften dilediğinizi dinleme imkanı yani. Kanalın biri TRT radyolarına ayarlı idi. Diğerinde Süper FM. Paket programlı olduğunu hiç anonssuz ve seçme şarkılarından tahmin ettiğim; Türk sanat müziği, Türk Halk müziği, Pop müzik, Klasik Batı müziği, Caz müzik ve video film kanalı her zevke hitap edecek biçimde özellikle ve özenle dizayn edilmişti. Her birinde uzun uzun kaldım. Türk sanat müziği kanalında bir ara, ardı ardına gelen Zeki Müren şarkıları aldı aldı götürdü beni bilinmez diyarlara.

Cumartesi günü, sabaha karşı saat 03.51 şu anda ve ben, bugün yayınladığım, okuduğunuz yazının notlarını alırken otobüste, yedi nolu kanalda; şairin Zagrep radyosunda dinlediği Lili Marlen Türküsü çalmakta. "Bu nedir kardeşim yahu" diye of çektim. Niye böyle damarıma basıp, tüylerimi diken diken ediyor hayat? Ölmemek, yaşamamak, üşümemek ve yanmamak işten bile değil.

Bu arada hemen belirtmeliyim ki İzmir'e dönüşte bindiğim ve de üstelik Royal Class dedikleri bir üst hizmet kalitesinde ve fiyat segmentinde olan araçlarındaki tekli koltuğumda bulunan kulaklık çalışmıyordu. Hosta durumu bildirdim. Yeni kulaklık verdi ama bu sefer de yayın yoktu. Ya gidişteki müzik yayını kalitesi o aracın personelinin iradesi dahilinde o şekilde güzeldi ya da dönüşteki servis Ulusoy firmasının kurumsallaştıramadıklarındandı.

İstanbul'a giderken de dönüş yolculuğunda da dikkatimi çeken bir diğer nokta şu oldu. Bu, galiba yeni bir trend, moda ve trendy tabirle. Belki de yeni değil de on sene önce yoktu demek lazım. Şehirlerarası otobüs yolcularının büyük bir kısmı eşofman takımlarla ya da en azından eşofman altlarıyla seyahat ediyorlar. Rahat, şık ve biraz da markalı eşofmanını çekip, ipod'unu kulağına takan ve araçta servis edildiği halde küçük boy su şişesini yanından ayırmayan çok insan gördüm. Ben de bir daha otobüs yolculuğu yaparsam, bu eşofman meselesini deneyeceğim. Oldukça rahat olmalı.

İstanbul'a gidiş yolunda canımı sıkan tek nokta, sol tarafta ve koridorda oturduğum için sağ omzumu çökerten eski deyimle muavin yeni tabirle host kardeşimiz oldu. Genç delikanlının, koridorda öyle bir gidişi var ki sanırsınız, yüz metre koşacak da Carl Lewis'le birlikte sprinte kalkmış. Birkaç defa uyarıyım diye niyetlendim ama sonra vazgeçtim. Temelde çok saygılı bir çocuktu ve kırmak istemedim. "Seni kıracağıma omzumu kırarım" diye düşündüm yani.

Ulusoy otobüsleri, İzmir-İstanbul arasındaki seferlerinde molalarını, Susurluk'ta bulunan Ulusoy Tesisleri'nde veriyorlar. Tesisler cidden çok büyük. Sayamadığım onlarca büyük ve tanınmış markayı içinde barındırıyor. Sabah karşı karnım acıkmış olmalı ki restoranların olduğu kısma geçtim. Bir de baktım kaşarlı tost ve meşhur Susurluk ayranı yapıyorlar. O istihkakımızı da tahsil ettikten sonra tuvalete gitme ihtiyacı hissettim. Aman Allah'ım, bu nasıl bir tuvalettir demekten kendimi alamadım. Ne gördüğüm havaalanlarında, ne kongre merkezlerinde ne de bu tip bir konforun bekleneceği mekanlarda bu kadar özenli, temiz, konforlu bir, toplu kullanıma açık tuvalet görmedim. Özellikle klozetlerin üzerinde bulunan ve üç kademeli ve kollu bir mekanizma ile her kullanımdan önce yeni, temiz koruyucu kağıdın kullanımına imkan veren sistemi ilk defa görmekteydim. Aklıma, son Almanya seyahatimde, anlı-şanlı Köln-Bonn havaalanındaki tuvaletin, temizlenme musluğu olmayan klozeti ve yaşadığım çaresizlik geldi de güldüm iyi ki eski Alman başkenti Bonn'un havaalanında değilim de Ulusoy'un Susurluk tesislerindeyim diyerek.

Yine Ulusoy tesislerinde ve sabahın 03.30'unda şahit olup, gözlerime inanamadığım bir manzaraya da şöyle tanık oldum. Tuvaletten çıkmış ve uykulu gözlerimle etrafı seyretmekteydim ki hemen karşımdaki duvarın dibine çömelerek oturmuş iki genç bayan gözüme çarptı. İnanamayacaksınız ama sabahın o saatinde genç bayanlardan biri diğerine manikür yapmaktaydı. Vallahi gidip tanışmak ve kendilerini tebrik etmek içimden geçti ama "hatunlara asılan çapkın maganda" yaftası üzerime yapıştırılır diye çekindiğimden vazgeçtim bu kararımdan. Sadece gülmekle ve otobüse döner dönmez de durumu notlarımın arasına ilave etmekle yetindim.

Boğaz köprüsünden geçerken, o kısacık zaman diliminde dünyanın en güzel mekanını içime hapsetmeye çalıştım ama olmadı. Hiçbir zaman da başaramadım zaten bunu. İstanbul'a inen uçaklar, özellikle bizim gibi İzmir'den gelenleri taşıyanlar, genelde Yeşilköy'e direkt deniz üzerinden inerler. Ancak bazen o pistlerde bakım ya da daha farklı bir problem veyahut meşguliyet durumu hasıl olacak olursa havaalanının solundan girerek sağa kırarlar ve ta Sarıyer tarafından dönerek size bir tarihi yarımada turu attırır, boğaz boyunca uçar ve Şirinevler-Topkapı tarafından, E-5'in üzerinden uçarak inerler. Her İstanbul yolculuğumda dua ederim, inşallah yine boğaz turu yaparız diye. Bin Bir Gece dizisindeki, o, çok sevdiğimiz İstanbul'un havadan çekimlerini bizzat yaşarsınız işte o zaman, Kız Kulesi'nin üzerinden süzülüp uçarken.

Bu toplantı, bana, ayrıca yirmi yıllık bir dostumu, çok değerli eşini ve dünyalar tatlısı kızını görme, onlarla birlikte olma, misafirleri bulunma şansını da tanıdı. Yine on senedir hiç göremediğim bir başka arkadaşımla da gece oturup konuşma, görüşme imkanı yakaladım. Bunlar da diğer kazanımlarımdı.

 
Toplam blog
: 898
: 3759
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

İzmir'de yaşıyorum.    Çok uzun yıllar öncesinden başlayıp, hiç ara vermeden bugünlere kada..