Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Şubat '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Siyaset yapma kardeşim !

Siyaset yapma kardeşim !
 

12 Eylül 1980 askeri darbesinin olduğu gün, yedi yaşımı doldurmuş ve sekizincisinden de bir ay almıştım bile. O sabah, odamın kalın perdelerinin arasından, korkulu ve daha da çok meraklı gözlerimizle, annemle birlikte evimizin bulunduğu caddeye baktığımızı hatırlıyorum. Akşam yakılan lastik ateşinin simsiyah lekesi ve plastik kalıntıları hala asfaltın üzerinde durmaktaydı. Ve fısıltıyla konuşurlarken duydum annem ve babamdan, darbe olmuştu.

Babam, o yıllarda, şehrimizdeki, o çalkantılı dönemin, olay çıkmayan tek lisesinin müdürlüğünü yapmaktaydı. Darbenin üzerinden geçen kısa bir zaman sonra, müdürü olduğu lisenin çelenginde bulunan armadaki bazı figürlerin -ki tüm ülkede aynı desenler kullanılırdı- bir siyasi oluşumun simgelerini çağrıştırdığı, o yöne işaret ettiği gerekçesi ile darbe yönetiminin atadığı kaymakam-belediye başkanı şahıs tarafından, babam açığa alındı ve hakkında soruşturma açıldı. Aynı günün akşamı, evimize baskın düzenleyen siyasi şube sivil polislerinden bir ekip, babamın, binin üzerinde kitaptan oluşan kütüphanesini hallaç pamuğu gibi attılar, orta yere. Ne aradıklarını kendileri de bilmiyorlardı. Birileri arayın demişti, onlar da aramaktaydılar.

Yanlarına aldıkları birkaç tane kitap ile birlikte babamı da alıp gittiler. Annemle arkalarından bakakaldık. O gece, babasız kalan yedi yaşındaki bir çocuğun yürek tıpırtıları ve kocasının akıbetinin derin endişesi içindeki gencecik bir kadının korkulu bekleyişi ile geçmek bilmedi.

Sabah, önceki gün birlikte çıkıp gittiği polislerden ikisi ile beraber evine döndü babam, yanında gözü gibi baktığı kitaplarıyla birlikte. Hafif tıraşsız yüzü; yorgun, uykusuz ama bizlere kavuşmanın verdiği hüzünlü sevinçlerle yüklüydü. Koşturdum sarıldım boyuncağızına. Annem, “hoş geldin” diyebildi sadece, yaşadığı o yoğun duygu sağanağından sırılsıklam ıslanmış haliyle.

Birkaç gün içinde tekrar görevine iade edildi. Birkaç ay içinde de, ilçelerde yeni tahsis olunan, milli eğitim müdürlüğüne atandı. Kendisini açığa alan kaymakam bey, bunun benzeri birkaç tane daha asılsız ve yersiz icraatı sonunda merkeze çekildi. Görevi bırakıp giderken, henüz yerine yeni kaymakam gelmediği için, kaymakamlığa vekaletle görevlendirilen babama, görevini ve koltuğunu devir-teslim ediyordu. Hani birkaç ay önce siyaset yaptığı gerekçesi ile açığa alıp, hakkında soruşturma açtırdığı, bir gece siyasi şubede gözlem altında tutturduğu, şu okul müdürüne yani. Dünyanın her türlü hali olduğu gerçeğini daha yedi yaşında, böylesine enteresan bir tecrübe ile öğrenmiştim.

İşte benim için 12 Eylül, o günlerde bu tramvatik hadiseden ibaretti sadece. Sonra ortaokul ve lise yıllarım geldi peşinden. Siyaset, politika, parti gibi laflardan acayip ürkerdik biz. Bazen derslerde hocalarımız, bir takım memleket meselelerini anlatırdı bizlere, pisagor teoremlerinden, orbital şemalarından sıyrılıp, tanjant ve kotanjanta nispet edercesine. Ve hemen onları “bilmem ne hoca da hep siyaset yapıyor” diye ayıplar, eleştirirdik. Bizler, on iki eylülün apolitik, “savaşma seviş” gençliğiydik. “Siyaset yapmak” deyimi, tıpkı “şov yapmak” gibi tukakaydı bizim için.

Üniversite eğitimimi siyaset bilimi üzerine yaptım. On iki eylüle inat. En deli çağlarım; parti, dernek, vakıf ve kulüp faaliyetlerinde geçti. Okumak ise ilkokul yıllarımdan bana kalan. Ve sonrasında yazmak tabi.

Siyaset yapmak, kavga yapmamanın bir sonucuymuş ve nedeni aynı zamanda, o yıllarda öğrendim. Politik olmak, anlaşır ve uzlaşır olma erdeminin doğal bir neticesiymiş. Apolitizasyon, birilerinin damarlarımıza zerk ettiği ve bizi, iflah olmaz bir, miskin hastalığın kucağına itiveren aşağılık bir uyuşturucudan başka bir şey değilmiş.

Sonraları çok ama çok iyi görüp, değerlendirebildim ki ağa babalar, himayesi altına aldıklarına, rahat ve uslu durmaları için, siyaset yaptırmamayı, düşündürmeme, okutmama ve tartıştırmamayı öğretirlermiş ilk önce. Siyaset yerine seks, düşünmek yerine ezberlemek ve slogan atmak, okumak yerine izlemek, tartışmak yerine de kavga etmek ve öldürmek ikame edilirmiş.

Siyaset yapmak, politik olmak kötü bir şey değildir efendim. Olumsuz gibi görünen kavramların çok büyük bir geneli, kavramın içini boşaltan, kavramı istismar eden bizler tarafından o mertebeye indirilmiş mefhumlardır. Yalancılık, riyakarlık, ikiyüzlülük ve desisecilikle eş değer bir anlamı haksız yere ukdesine almak zorunda kalan “siyaset-politika” denilen olgu, tam aksine erdemli olmayı, hoşgörüyü, tartışarak ve ikna ederek görüşlerini, karşı tarafa kabullendirmeyi ifade eder.

Sanılanın ve öğretilenlerin tam tersine, siyasetin bittiği yerde kan ve kavga başlar. Biz üniversiteye giderken, bir takım büyüklerimiz, akıldanelerimiz “aman ha siyasete falan bulaşmayın” diye tembihleyerek, başımıza vura vura gönderdiler bizi değil mi, üniversite şehirlerine? Öyleydi evet, bugün de öyle.

“Savaşma sevişçi”, ruhsuz ve temelsiz jenerasyon, maalesef ki onulmaz bir yara gibi kanayıp durmakta, bu toplumun bünyesinde, yıllardır.

Anladım ki on iki eylül, sadece, o akşam babamı alıp götürmemiş bir geceliğine. Gidip de gelmeyen o kadar çok şeyimiz varmış ki. Hangi birini anlatsam?

Not: Yazı fotoğrafı www.milliyet.com.tr sitesinden alınmıştır.

 
Toplam blog
: 898
: 3759
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

İzmir'de yaşıyorum.    Çok uzun yıllar öncesinden başlayıp, hiç ara vermeden bugünlere kada..