Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Nisan '07

 
Kategori
Ben Bildiriyorum
 

Zekiyim ama param yok diyorsan üniversiteli olamayabilirsin-2

Zekiyim ama param yok diyorsan üniversiteli olamayabilirsin-2
 

.


Türkiye' de üniversite eğitimi dosyamıza ikinci bölümüyle devam ediyoruz.

1992 yılı, ülkemizde yüksek öğrenimin kalitesinin süratle düşmeye başladığı bir yıldır. Bundan tam 15 yıl önce, ülkemizde yüksek öğrenimin, yani üniversitelerdeki akademik eğitimin kalitesi daha da düşmeye başlamıştır.

1992 yılı önemlidir çünkü daha düşük puanlı, daha yüksek harç ücretli ve öğleden sonra yapılan eğitim demek olan "ikinci öğretim" adı altında başlayan akademik yozlaşma, istisnaları olmak koşulu ile daha sonraki yıllarda bunlara vakıf ya da özel üniversitelerin de eklenmesiyle "dandikleşme evrimini" tamamlamıştır.

24 Ocak 1980 liberal iktisat politikası kararları alındıktan sonra, girişimcilik ruhu tüm bireylerin hücre çekirdek ve DNA’larına kadar yavaş yavaş da olsa işlemişti. Ancak 12 yıl boyunca sermayenin bu yoğun saldırısı karşısında direnebilmiş tek kurum olarak "üniversiteler" kalmıştı.

Ta ki 1992’ye kadar...

Öyle solculuk oynayacak değiliz. YÖK’ den ya da üniversitelerin özerkliğinden ya da artık klişe bir argüman olmuş üniversite harçlarının haraçlığından da bahsetmeyeceğiz.

Esasen işin iktisadi ya da haklar ve özgürlükler boyutu şu an için bizi ilgilendirmiyor. Çünkü şu anda daha çok akademik eğitimin kalitesi üzerinde yoğunlaşacağız.

Türkiye’de uzun yıllar fakir aile çocukları ile zengin aile çocukları üniversite sınavına kadar beraber geliyorlardı. Ancak o noktada duruyorlardı. Çünkü bir gencin ailesi ne kadar zengin olursa olsun, üniversite giriş sınavında parası hiç de işe yaramıyordu.

İşte önce "ikinci öğretim" adı altında başlayan paralı üniversiteler ile bir çok öğrenci, daha düşük puanla da olsa "aradaki puan farkını parayla kapatarak" üniversiteye girmeye başladı. Öyle de kalsa iyi, daha sonra sermayenin gücüyle, ikinci öğretimden sonra, vakıf makıf üniversiteleri de işin içine girince, işin suyu çıktı. Ekleyin buna bir de artan genç nüfus sayısını!

Şimdi; sakın ola sermaye düşmanlığı yaptığımız zannedilmesin. Sorun, bu saydıklarımızın "diplomalı işsiz" ve "kalitesiz akademik eğitim" sonucunu doğurduğu noktasındadır.

Diyoruz ki, bu kaos ortamında eğitimin kalitesi düştüğü gibi, mezun sayısı da normalde olması gerekenin bir hayli üzerine çıktı.

Altını çizerek tekrar söylüyoruz, neredeyse sokak aralarında bu şekilde mantar gibi çoğalan üniversitelerden sonra, üniversite mezunu sayısı olması gerekenin hayli üzerine çıktı. Çıktığı için de, diplomalı üniversite mezunu işsiz sayısı katlanarak arttı.

Tüm bu anlatılanlar akademik eğitimin kalitesini öyle bir düşürdü ki, acı tablo tarih sahnesindeki yerini öylece aldı. Almaya da devam etmektedir.

Sonuçta da, eytişimsel özdekçiliğin ne anlama geldiğini bilmeyen felsefe bölümü öğrencileri, Oktay Sinanoğlu’nu bile tanımayan kimya bölümü öğrencileri, darwinizmi bilimsel bir gerçek sanan fen edebiyat fakültesi biyoloji bölümü öğrencileri, kısmi integral almayı unutmuş mühendislik fakültesi mezunları, aramızda çığ gibi çoğaldı.

Son tahlilde, artan işsizlik, üniversite mezunu işsizler ya da diplomalı işsizler gibi konular tartışmaya açıldığında, lütfen özel üniversiteler ve ikinci öğretim sebebiyle artan mezun sayısının bu meseledeki derin etkisi yine aynı derinlikte muhakkak tetkik edilmeli ve yüksek öğrenimin aksaklıkları konusunda yapılacak teşhislerde mutlaka dikkate alınmalıdır.

İkinci öğretimde yani öğleden sonraları, yorgun bir şekilde ders anlatan hocaları ve günün tüm enerjisini öğleden önceye teslim etmiş olan öğrencileri de unutmadan.

Peki bu ortamda çocuklarımızı doğru şekilde nasıl eğitmeli ve yönlendirmeliyiz?

Bu da bir sonraki yazımızda.

Sabrın sonu ile

 
Toplam blog
: 269
: 1885
Kayıt tarihi
: 08.01.07
 
 

Kabataş Erkek Lisesi Matematik (1992) Marmara Üniversitesi Teknik Bilimler Meslek Yüksekokulu Mak..