Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Ekim '07

 
Kategori
Anılar
 

Profilim; Nazim ve ben

Profilim; Nazim ve ben
 

Nazim, ya tibya lüblu!

Nazim ile tanistigimda 13 yasindaydim. O zamanlar asik oldugum bir kiz arkadasim vardi. Benden yasca büyüktü. Simdi evli, iki cocuk annesi. Iste o kiza borcluyum su andan sonra yazacagim anilarimi.

Büyük bir Nazim hayraniydi o, sürekli Nazim`dan bahseder ve siirlerini okurdu. Birgün bana; "Nazim benim en sevdigim sair, en sevdigim yazar, hatta en sevdigim kisidir!“ dediginde, uzun uzun düsündüm. Kiskansam mi, yoksa bende mi sevsem bu acayip adami diye. Yeni tanistigim ve körkütük asik oldugum bu kiza, kiskancligin emaresini belli etseydim, kaybederim onu düsüncesiyle, hemencecik sevmeye karar verdim bu icten ice kiskandigim herifi.

Itiraf ediyorum: Önceleri Nazim Hikmet`i, o kizdan dolayi sever gibi yaptim.

Sonra bana verdigi bir kitabi, yine onun hatirina okumaya basladim. " Hihhh! Onu benden fazla sevdigi yetmiyormus gibi, simdi birde kitaplarini okutuyor bana.“ Desem de icimden, sanki cok hevesliymis gibi görünüp, basladim okumaya Nazim`in Biografisini. (Dogru hatirliyorsam yazarinin adi Nazarbayev Ahmedov`du) Ve iste olan olmustu, Nazim`i okudukca solugum kesiliyordu sanki. Cocukluk yillari, takip edilmesi, tutuklanmasi, Bursa-cezaevi, Berlin ve Varna yillari, asklari, Memed`i, inanclari, siyasi durusu ve nihayetinde ugrunda yillarca hapis yattigi Komünizm. Kiz arkadasimin gözüne girmek icin okumaya basladigim kitabi, bir Nazim hayrani olarak, üc günde bitirdim. Akabinde "Kuvai milliye destani“ ve "Memleketimden Insan Manzaralari“. Nihayetinde 18 ciltlik "Tüm siirleri dizisi" Ilk defa bir yazar icin, tanimadigim ve coktan ölmüs bir adam icin, oturdum, hüngür hüngür agladim.

O yillar da Ahmet Kaya, Zülfü Livaneli, Edip Akbayram, tabii ki Cem Karaca dinliyor ve Nazim`la ilgili ne bulsam okuyordum. Kafayi komünizme SIKICA takmis, kesinlikle o mavi gözlü devin yolundan yürümeye kararliydim. O bir siirinde ” ben komünistim cünkü...” diyordu, bende “ ben de komünistim cünkü“ diyordum seslice.

Rusya`ya özgü bir kürk kasketim vardi bile. Kesin kararimi vermistim; Rusya`ya gidip, benim memleketimin istemedigi, yillarca hapishanelerinde cürütmek istedigi, hatta idamini provoke ettigi ama, bütün dünya dillerinde okunan bu büyük adamin mezarina gidip, ikamet ettigi yerde ziyaret edip, belki de artik hep o ülke de yasayacaktim. Ne de olsa komünist olma yolunda, önemli adimlar atmistim. Ayrica kiz arkadsimla aramizda 5 yas oldugu icin, hem onun egitmenleri, hem de benim egitmenlerim;” olmaz böyle bir sey “ diyorlardi. Iste bundan dolayi bitmisti iliskimiz. Ikimiz de yurt`ta yasiyorduk. Yurtlarimiz ayriydi ama ayni mahalledeydi, hatta o kendi penceresinden baktigin da bizim Yurdumuzu görebiliyordu.

Ben beceremedim, o bitirdi.

Yani beni Almanya`da tutan hic birsey kalmamisti artik. Annemden, babamdan uzaktim. Cok sevdigim kiz, artik benimle degildi, birtek Nazim ve Nazim`in görüsleri kalmisti bana. Zaten okulumu da sevmiyordum, aklim fikrim siir de, tiyatro da oldugu icin, hayal perest diyorlardi bana. Alay ediyorlardi benimle, durum böyle oldugu icin kaciyordum okuldan. Derneklere gidiyor, siir/ edebiyat gruplarina katiliyor, amatör tiyatro gruplarinda fasizm ve emperyalizme karsi oyunlar oynuyordum. Tam bir solcu olmus, boyuma-posuma bakmadan, Kenan Evren`i, Turgut Özal`i acimasizca elestiriyor, Adnan Menderes`i zamaninda Kore`ye gönderdigi askerlerden dolayi yargiliyor, Alpaslan Türkes`i ve MCP`lileri düsmanim olarak görüyordum. Rusya´ya özgü, kürk ceketim ve sapkamla, Berlin Kreuzberg`in sokaklarinda dolasip, yoldaslarimla kafelerde bulusup, sosyalizmi konusup, kapitalizmi yeriyorduk. Konusmalarimiz ve yazilarimiz sloganlarla baslayip, sol yumrugumuzu havaya kaldirmamizla noktalaniyordu. Inanmistik Marx`in teorisine, inanmistik Lenin`in devrimine. “ Ana “ basucu kitabimizdi artik. Icimizdeki cok koyu `yoldaslar` Nazim`i bile kuvayi milliye destani ve memleket siirlerinden dolayi elestirebiliyorlardi. Ilk defa o günlerde yargilamaya basladim yol arkadaslarimi. Hersey olabilirdi ama, bu olamazdi. Nazim`a dil uzatamazlardi.” Komünist olmak, memleketini terk edip sovyet olmak” degil diyordum. Askere bile gitmeyen adamdan milliyetci mi olur gibi elestirilere hirsla cevap vermeye calisiyor, bunlar fasizan söylemler, asil senden sosyalist olmaz diyordum. Bazen cok hirslanip, bagirip cagirip, masayi yumrukluyor ve sizden adam olmaz diye haykiriyordum. Benim ilimli bir sosyalist oldugumu söylüyorlardi, cok kizdiklari zaman -tatli su komünist´i- diyorlardi bana.

Bu ara Rusya`ya gidip gelmis, kizil meydani gezmis, Leningrad ve Stalingrad`i ziyaret edip, fasist alman ordusunu dize getirmenin onuruna, Minsk`te kurulmus olan o görkemli anitlari ziyaret etmistim. Tabii Nazim`in, Kayin ormaninda yürümüs, mezarina siir birakip, bir avuc topragini hatira olarak almistim. Walter Ullbricht`in “Devrim cocuklarini terk ediyor ” isimli kitabini, sovyetleri ziyaretimin hemen akabinde okudum ( bir baska blog`da bu kitabi tanitmak istiyorum ) Moskova`dan önceleri korkuyordum. Bati Almanya`da o yillarda Moskova, soguk, gri, karanlik kisaca kötülügün barindigi bir diyar olarak aniliyordu. Inanin ben tam aksini buldum, tam aksini gördüm Sovyetler Birligin`de.

Insanlari acti, yoksuldu ama sicacikti. Moskova`nin sokaklarinda kaldirim yerine sira-sira kirmizi laleler görüyorduk. Leningrad`ta gencler gitarlariyla kanal boyunca toplanip, sarkilar söylüyor, polon birasi ve vodka icip iclerini ve yaktiklari atesin basinda, yanindaki arkadasina sarilip, bedenlerini isitiyorlardi. Ilk baharin ortalarinda soguk oluyor oralar. Yoksulluk diz boyuydu ama insanlar bilhassa gencler sicacik, sevecen ve herseyden önce umut dolulardi. Ve hepsi Nazim`i taniyor, seviyor, sayiyordu.

Sonralari anladim onlarin neden umut dolu olduklarini. ( PERESTOROYKA )

Artik Takvim 1989`u gösteriyor, Gorbatcov`un perestoykasi üstünlügü ele geciriyor, ilimli sosyalizm diyordu, yani demir perde kalkiyor, Almanya bile birlesme hayalleri kuruyordu. Aslinda 1989 da Sovyetler, biz ( sözde ) tatli su komünistlerinin basina yikildi. Bundan dolayi ümit doluymus meger Rusya`nin gencleri. Sonra- sonra anlasildi olaylarin ic yüzü. Saskindim, inandigim hersey bir anda yok olmak ile yüz yüze gelmis, etrafimda siyasi görüsümden dolayi tartistigim yakinlarimin: “ Naber naniiiik, ben demedim mi?“ gibi laflarina “ Olsun Cin, Küba dimdik ayakta “ gibi sacma sapan ya da “ Yasasin Mao “ gibi akil almaz sloganlar atarken, artik, aslinda bana bir tek Nazimim kalmisti o deli cagimdan. Hemen hemen her siirini, her satirini, o güne kadar okudugum Nazim`i daha iyi anlamaya karar verdim o tarihlerde. Deniz Gezmis, Yilmaz Güney, Sinan ve Suphi` lere sarmistim üstelik. Iste tam o yillarda Yücel Sarpdere`nin okudum. Hem güldüren, hem de düsündüren bir eserdi o. Okumayanlara israrla tavsiye edilir. Evrensel basim yayin tarafindan 1992 de ilk kez yayinlanmis olan bu kitap, karanlik 12 eylül yillarinda saf, vurdum duymaz ve siyasetle uzaktan yakindan alaksi olmayan bir vatandasin, hapishanelerde iskencelere, bektasi tavirlariyla karsi koyan öyküsüdür. O tarihlerde cekilen izdiraplari mükemmel bir mizahi dille anlatmis Yücel Sarpdere.

Neyse, yazi cok uzadi. Simdilik bu kadar, bu yaziyi Nazim`in otobiografisi ve Leman Sam` in seslendirdigi sarkisi ile noktalamak istiyorum. Sabriniz ve ilginize tesekkür ederim.

Devam edecek mi desem, edebilir mi desem, bakalim görelim.

1902'de doğdum
doğduğum şehre dönmedim bir daha
geriye dönmeyi sevmem
üç yaşında Halep'te paşa torunluğu ettim
on dokuzumda Moskova komünist üniversite öğrenciliği
kırk dokuzumda yine Moskova'da Tseka-Parti konukluğu
ve on dördümden beri şairlik ederim
kimi insanlar otların kimi insan balıkların çeşidini bilir
ben ayrılıkların
kimi insan ezbere sayar yıldızların adını
ben hasretlerin

hapislerde de yattım büyük otellerde de
açlık çektim açlık grevi de içinde ve tatmadığım yemek yok gibidir

otuzumda asılmamı istediler
kırk sekizimde Barış madalyasının bana verilmesini
verdiler de
otuz altımda yarım yılda geçtim dört metrekare betonu
elli dokuzumda on sekiz saatte uçtum Prag'dan Havana'ya

Lenin'i görmedim nöbetini tuttum tabutunun başında 924'te
961'de ziyaret ettim anıt kabri kitaplarıdır

partimden koparmağa yeltendiler beni
sökmedi
yıkılan putların altında da ezilmedim

951'de bir denizde genç bir arkadaşla yürüdüm üstüne ölümün
52'de çatlak bir yürekle dört ay sırtüstü bekledim ölümü

sevdiğim kadınları deli gibi kıskandım
şu kadarcık haset etmedim Şarlo'ya bile
aldattım kadınlarımı
konuşmadım arkasından dostlarımın

içtim ama akşamcı olmadım
hep alnımın teriyle çıkardım ekmek paramı ne mutlu bana

başkasının hesabına utandım yalan söyledim
yalan söyledim başkasını üzmemek için
ama durup dururken de yalan söylemedim

bindim tirene uçağa otomobile
çoğunluk binemiyor
operaya gittim
çoğunluk gidemiyor adını bile duymamış operanın
çoğunluğun gittiği kimi yerlere de ben gitmedim 21'den beri
camiye kiliseye tapınağa havraya büyücüye
ama kahve falına baktırdığım oldu

yazılarım otuz kırk dilde basılır
Türkiye'mde Türkçemle yasak

kansere yakalanmadım daha
yakalanmam de şart değil
başbakan fakan olacağım da yok
meraklısı da değilim bu işin
bir de harbe girmedim
sığınaklara da inmedim gece yarıları
yollara da düşmedim pike yapan uçakların altında
ama sevdalandım altmışıma yakın
sözün kısası yoldaşlar
bugün Berlin'de kederden gebermekte olsam da
insanca yaşadım diyebilirim
ve daha ne kadar yaşarım
başımdan neler geçer daha
kim bilir

(11.9.1961 - Doğu Berlin )

Seni dünya paylasamiyor
siirlerin bin dilde
Seni senden okumak var ya
Seninle ayni dilde

Mezarin orda olsa
Burda olsa ne olur
Tepende bir tas olsa
Çinar olsa ne olur

Nazim Hikmet memleket
Memleket Nazim Hikmet
Kafiye için yazmadik
Hasret sana memleket

Kitaplarn özgür artik
Müjdeler olsun Nazim
Sen yazmaya devam et
Hasreti yazma Nazim

Varna önlerindeydin
Sen artik döndün Nazim
Karadeniz köpürdü
Memlekettesin Nazim

Söz ve müzik Ilhan Sesen

Seslendiren Leman Sam

 
Toplam blog
: 121
: 1814
Kayıt tarihi
: 29.01.07
 
 

Almanya'da doğdum. Haylaz bir öğrenciydim. 16 yaşımdan beri ticaretle ilgileniyorum. Şu anda büyük b..