Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Aralık '07

 
Kategori
Gelenekler
 

Korunması Gerekli En Önemli Nedir-1(Töre Cinayetleri)

Korunması Gerekli En Önemli Nedir-1(Töre Cinayetleri)
 

Bu kadar kemikleşmiş gelenek neden ? İnsan, kendinden doğan canlıya bu kadar mı acımasız olur. Kadınlarımıza yapılan bu vahşetten hepimiz suçluyuz. Yol ve yöntemlerin sonuç vermediğini biliyor ve görüyoruz zaten bu konuda sürdürülen bir yoğun eğitim çalışması da yok. Yinede hep susuyor ve tepki vermiyoruz suçladığımız hedefte belirsiz.

Kadınlarımız kızlarımız yıllarca ihmal edildi, eğitimlerini ciddiye almadık, namuslarını ırzlarını erkeklerden koruyamazlar diye, erkekler egoist davranıp kendileri her türlü eğitimi almaya talip olurken, onlar evlatlarını bu vatan korumasına gönderdiler, şehit olunca Vatan sağ olsun dediler. Fakat bu ülke sosyal gelişiminden tecrit edildiler. Her türlü sosyo-ekonomik alanda hep ihmal edildiler. Anamız, bacımız (kız kardeş), sevgilimiz, eşimiz (hanımımız-hayat arkadaşımız- iyi günde kötü günde bir yastığa baş koyduğumuz veya koyacağımız, çucuklarımızın yuvasını oluşturacak evlatlarımızı- gelinlerimizi-kızlarımızı) erkeklerden geride kalmalarını reva gördük. Öğretmenimiz, uğruna şiirler, ağıtlar, türküler, kitaplar yazdığımız . Gerektiğinde de uğruna ölümü seçtiğimiz kadınlarımızı, kızlarımızı nüfusumuzun yarısından çoğunu teşkil eden kadınlarımızı ihmal ede, ede bugünlere geldik. Arpa boyu ilerleyemedik.

Bugün şikayet ettiğimiz, yarın da şikayete devam edeceğimiz bir çok sorunumuzun altında, bu ihmalin yattığını bilmemiz gerekir. Buna rağmen bu önemli insanlık sorunu karşısında hala duyarsısız ve şikayetçi olmaya devam ediyoruz. Erkekler olarak suç işlendiğine karar verilmiş eylemlerin suç ortağının yine erkekler olduğunu hiç aklımıza getirmeyip fatura devamlı kadınlara kızlara kesilmektedir. Halbuki onların korkularını yaratan ihmallerin neticeleri ne kadar acıdır. Reva gördüğümüz ceza infazları neticesine yine aile bireyleri ağlamaktadır.

Erkeklerin ortak olduğu istemediğimiz eylemlerin oluş safhasına kadar gelmesine onlara verilen korku psikolojisidir. Oysa onların bu gönül ilgilerinde aile ile barışık olsalar gönüllü ve gönülsüz her ilişkilerini aile fertlerine başlangıçta açarlar. Oysa bu iletişimsizliğin sonucu ve daha da bağnaz kapalı, baskıcı aile iç yaşam biçimi neticesi ; “kadın intiharları; töre-namus cinayetleri; kız çocukların okutulmaması; çok eşli evlilik; oluru alınmadan tüplerin bağlanabilmesi; erken ve zorla evlendirilme; 20-30 yaş büyük erkeklerle 2. Veya 3. eş olarak evlendirilme çok çocuk doğurmaya zorlanma; kız çocuk doğurma veya çocuksuzluğun sorumluluğunu tek başına üstlenmek zorunda kalma; maaşına banka kartına ve takılara el konması; gözaltında çıplak bırakılmak; ailesi tarafından bekaret kontrolünden geçirilme; işyerinde cinsel taciz;”

Bu fiili ahlaksızlığın ve tecavüzün ilk müeyyidesi psikolojik ve tehdit baskısı. “Kadının kimseye anlatmaması için ölümle tehdit edilmesi; ailesi tarafından bir yere kapatılarak yemeksiz ve/veya bağlı tutularak cezalandırılma; burun kesme ile cezalandırılma; kayınbaba ve evdeki diğer erkeklerle konuşamama; kadın ticareti; pornografi, yoksulluk; işsizlik; sakat kadınlara yönelik hizmet ve destek oluşturmama; ekonomik göçle yerlerinden olan kadınlara yönelik destek oluşturulmaması; doğal afetlerden sonra ortaya çıkan şartlar vb. bu örnekler şunu göstermektedir”: Bu sorun çok boyutludur ve yöre örf ve adet geleneklerini de direk karşıya alınarak bu sorun çözülmez.

Bu sorunun çözümü elbette eğitimle doğru orantılıdır ancak bu sosyolojik ve felsefi boyutla özel seminer eğitimleri ve yöresel öğretim müfredatları gerektirmektedir. Öncelikle sorun analizinin de doğru yapılması gerekmektedir.

“B. Töre ve Namus Cinayeti: Konu ile ilgili uzmanlar, araştırmacılar, yasa koyucular veya faillerle mağdurların birbirlerinden çok farklı değerlendirme ve tanımlamalarda bulundukları töre veya namus gerekçesiyle kadınların öldürülmesi olayını tüm bu değerlendirmelerden hareketle;

Bazı ailelerin veya erkeklerin, duygu ve bedenleri üzerinde belirleyici hakka sahip olduklarına inandıkları aile üyesi kadın, kız, kardeş, eş ve hatta yakın akrabalarından birini, kendi iradesi veya iradesi dışında karşı cinsle yaşadığı bir olay veya ilişkiyi, ailenin veya bulunduğu toplumsal çevrenin egemen gelenek veya törel değerlerine aykırı sayarak, namus ve şereflerine leke sürüldüğü, gerekçesiyle aile meclisi kararı veya aile büyüklerinden birinin ya da bunlardan bağımsız olarak erkeğin (istisna durumlarda kadın akrabanın) karar vererek öldürmesi şeklinde tanımlayabiliriz”

“Söz konusu eylemlerdeki ortak unsurlara baktığımızda;
- Ailenin veya erkeğin, kadının duygu ve bedeni üzerinde kendini hak sahibi görmesi,
- Kadının isteyerek veya istemeyerek karşı cinsle yaşadığı bir ilişkiyi
- Aile veya erkeğin kendini kanun koyucu, kanun ve yargı yerine koyup kadını yargılaması
- Namus veya törel değerleri
- Çevre, toplum baskısı
- Kadının bir mal, köle gibi veya kirlenmiş bir eşya gibi görülmesi
- Bilinçli bir cinayetle namus ve şerefin temizleneceği inancı
- Kadının öldürülmesi ile failin toplum ve çevrede saygınlık kazanacağı inancını, görebiliriz.
Karşımıza çıkan bu cinayetlerin çeşitlerini, ana başlıklarıyla aşağıdaki gibi sıralamak mümkündür.”

"Töresel:
-Aile meclisi kararıyla işlenen cinayetler.
-Toplum baskısı yüzünden işlenmiş bireysel cinayetler,
-Toplum baskısı yüzünden kimi zaman bireysel kararla, kimi zamanda aile meclisi
kararıyla yeni doğan çocuğun öldürülmesi

Tepkisel:
-Namusu lekeleyen erkeğe karşı işlenen cinayetler (fail kadın veya erkek olabilir)
-Kıskançlık ve tutku cinayetleri (ani öfke ve kıskançlık)"

İletişim ve medya-görsel yayınların farklı kültürlerin yüzleştiği sanal da olsa oluşan etki tepki neticesi oluşan değişim karmaşıklığı sorunu acil kılmakta, batıda da meyda gelse böyle vukuatlar, çoğunlukla belli bölgelerde başlangıcı vardır. Modernleşmeye daha yakın konumda olmanın analizi :

“Töre cinayetlerinin yaygınlaşmasında bir başka neden, oradaki sosyo-ekonomik yapıya dışarıdan bir etki olarak, kitle iletişim araçları marifetiyle dolaşıma sokulan “yeni” değerler ve öne çıkartılan, onaylanan ilişki biçimleridir. Modern hayatın en merkezi temalarından birisini “aşk” oluşturmakta ve adeta bu kavram etrafında bir endüstri örgütlenmiş bulunmaktadır. Bunun kitle iletişim araçlarına yansıması, neredeyse her türden programda aşk ve erotizmin belli düzeylerde temsil edilmesi biçimindedir. Reklamlardan haberlere, nihayet dizilere ve yarışma programlarına kadar hemen hemen hepsinde kadın-erkek arasındaki gerilimli ilişki derinleştirilmekte, mistikleştirilmekte, neredeyse varoluşun en temel unsuru haline getirilmektedir. Unutmayalım ki namus cinayetleri bir aşk ilişkisinin ürünüdür. Zor şartlarda tabiatla mücadele ederek, ya da şehirlerin kıyısında tüm günlerini geçim mücadelesine harcayarak hayatlarını kazanan bu insanların, gerçek hayat şartlarının acımasız ve kaba hakikati karşısında, özellikle değerler çelişkisiyle baştan çıkartılmış bir aşk ilişkisine yelken açmaları şaşırtıcı değildir. "

"Kitle iletişim araçları ekonomik varoluşlarını köye değil şehre borçlu oldukları için, “Aman buradaki hassasiyetleri dikkate alın.” ifadesi beyhudedir. Ancak mevcut şartlarda şu söylenebilir: Televizyon kanallarında son yıllarda “kadın programları” çoğaldı. Bunlara yönelik kimi eleştiriler dile getirilse dahi, yaşanmış hayat hikayeleri üzerinden gitmeleri, doğrudan sorunun taraflarının kendilerini anlatmalarına aracılık etmeleri son derece olumlu. Her ne kadar televizyon dizilerinin hayali dünyasıyla bu programlarının gerçekliği acı -ve ironik- bir tezat teşkil etse de, mezrada yaşayan insanlar da dahil olmak üzere herkes bu kadın programlarından hayatın gerçek yüzüne, pırıltılı kavramların reel dünyadaki karşılığına dair sonuçlar çıkartabilir. “Töre cinayetleri”nin arka planındaki “kurtarıcı aşkın zehirli ışıltısı” muhtemelen bu türden programlarla çekiciliğini bir ölçüde de olsa yitirebilir ve insanların kendi gerçek hayatlarıyla yüzleşmelerine bir zemin hazırlayabilir."

Töre cinayetleri beslenme sosyo-kültürel yapıyı kendi özel yığılımı içinde analiz edip çözümü çok yönlü formüle edip uygulamayınca sonuç almak mümkün değildir.

Değeryargılarında kemikleşmiş, adeta düşünce genlerine yerleşmiş, önyargılı değer yargılarının yeniden yapılanması gerekmektedir.


(devamı II böl. yazılacak)

Nariçi. 13.12.2007

http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=80784



alıntılar:nedir.antoloji.com.-türkhukuksitesi.com
: form.seslisözlük.com




 
Toplam blog
: 376
: 1841
Kayıt tarihi
: 06.07.07
 
 

Hayat herkes için aslında yalnızlıktır. hiç kimsenin doğal garantisi yoktur. (Günlük atüel haberl..