Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Mart '08

 
Kategori
Kitap
 

Uzak bir rüya

Uzak bir rüya
 

Çetin Emeç ( 1935- 7 Mart 1990)


Şimdi kaç yaşında olacaktı öldürülmeseydi o güzel adam ?
Katilleri yakalandı mı, yargılandı mı, adalet yerini buldu mu? Yerini bulan adalet var mı, öldürüleni geri getirebilen adalet?

"Onun için yaptığım bestenin adı Uzak Bir Rüya..." diyor kızı Mehveş Emeç Birol *


Reverie -Uzak Bir Rüya**

Bir sabah uyansam
Yanımda seni bulsam
Saçımı okşayan
Ellerine sarılsam
Dur deyip zamana
Kalabilsem öylece
Sımsıkı sarılsam
Bir daha gitme diye
Sensiz geçen günler
Bitmek bilmiyor
Yıllar geçse bile
Acım dinmiyor
Söz ver bana söz ver ne olur
Ayrılmak yok artık de
Bir gün yine karşılaşırsak
Ayrılmak yok artık de

Çetin Emeç'in ölümünün 15. yılı için Doğan Kitap'ın Mart 2005 de yayımladığı Genel Yayın Yönetmeni Çetin Emeç (1935-1990) adlı kitapdan aktardım yukardaki dizeleri ve şu anda kitapçıkla birlikte verilen Uzak Bir Rüya Cd'sini dinliyorum. Piyano da Mehveş Emeç ve şarkıyı da Yavuz Bingöl seslendirmiş.

"Onun aramızdan alan hain tetikçinin hala belli olmadığı bir zamanda arkadaşımız Çetin Emeç'inölümünün 15. yıldönümü anısına yayımlanan bu kitap, arkadaşımızı kuşaktan kuşağa yaşatacak, anlatacak bir belge. Keşke böyle bir yazı onun ölümü üzerine değil, mesleği üzerine kaleme aldığım mutlu bir yazı olsaydı." diyor Dilerim "Son Acı Yazı Olsun" başlıklı yazısında Aydın Doğan.

Yıllar ne çabuk akıp geçmiş. Çetin Emeç gideli daha doğrusu hain kurşunlarla aramızdan ayrılışının üzerinden tam 18 yıl geçmiş. Anı kitabının üzerinden bile 3 yıl geçmiş. Ne kadar hızlı akıyor zaman. Dileklerimiz tutmadı ne yazık ki. Ondan sonra da pek çok değerli gazeteci yaşamını kaybetti kanlı katiller eliyle.

"Çetin Emeç'in gazete yazılarından bir demet oluştururken onun sesini en iyi yansıtacak örnekleri bulmaya çalıştım" diyor Haluk Şahin.

CD'yi kaçıncı dinleyişim. Ölümü kabullenmek zordur hele bir cinayeti kabullenmek daha da zor olanı.Hele çocukların kabullenmesi daha da zor. Burada hukukun ne kadar önemli olduğu bir kez daha çarpıyor yüzümüze...

Çetin Emeç'ten seçilmiş makaleleri okuyorum tek tek. Teröre karşı direniş, din istismarcılarına karşı meydan okuma, temiz toplum ve erdemli siyaset özlemi olarak belirtmiş Haluk Şahin Emeç'in ömür boyu yürekten savunduğu fikirleri.

Çetin Emeç 1935 yılında İstanbul'da doğmuş. Galatasaray Lisesi, ardından İ.Ü.Hukuk Fakültesi. Gazeteciliğe çekirdekten başlıyor, babası Ragıp Emeç'in Son Posta Gazetesinde. Babası son derce prensipleri olan bir kişi ve Emeç'e de oğlu gibi değil bir çalışanı gibi davranıyor. 1972 yılına kadar hayat ve ses dergilerinde yazı işleri müdürlüğü yapıyor. 1972 de Hürgün yayınlarının genel yönetmenliği ve Hürriyet gazetesinin genel yayın müdürlüğü ardından Milliyet gazetesi genel yönetmeni, 1986 da koordinatör olarak Hürriyet'e geçiş. Öldürüldüğü tarihte 7 Mart 1990 da Hürriyet gazetesi yönetim kurulu üyesi, yazarı ve otuzsekiz yıllık gazeteci.

Fotoğraflarına bakıyorum. Güler yüzlü ve yakışıklı bir genç adam. Öldürüldüğünde kırkında bile değilmiş gibi görünüyor. Mutlu bir ailesi, saygılı çocukları güzel bir eşi var. Güzel ortamlarda yaşamış. Sanki hiç yaşlanmadan gönüllerde genç resmini bırakıp gidenlerden.

Çok ilginç gözlemlerini yansıtmış köşe yazılarında. Zamanında okumuş olsam bile, yıllar sonra seçme makalelerinde dikkatimi çeken bu oldu. Körü körüne bir partiye ya da düşünceye bağlılık yok. Mantık sınırını aşan olaylar karşısında hep akılcı bir tavır koyuyor. Örneğin "beşikten mezara kadar politikacı olarak tanıdığı babasını 1950 yılında politikaya atılmış görünce ruh depremi geçirdiğini" söylüyor.

" Daha sonra burunlarından kıl aldırtmayacak olan bir Bayar ile bir Menderes'in gidip gelip mütevazi son posta matbaasının kapısını aşındırdıklarını nereden bileyim?" diye anlatıyor.Politikacının komitacı olanından korkmak gerektiğini anlatması da ilginç.

"1950 'de son posta'ya bazı bazı iskemle atıp çöreklenen Bayar,1960'da lutf etmiş, bir omuzdaşın desteğini almadanadım atamayan babama İstanbul'un şale Köşkünde randevu vermişti. Ben de gitmiştim babamın koltuk değneği olarak. Komitacının politikacı olanından korkmak gerektiğini de o gün öğrenecektim. Babamı çaresizliğin süsrüklediği istifa kararından caydırmayı nasıl da başarmıştı! Hem de kuyu dibinden geliyormuşçasına boğuk, insancıl bir ısının sıfır derecesini bile taşımayan ürkütücü sesiyle.." Daha sonra bu ricanın Yassıada ve Kayseri'ye çıkarılmış bir davetiye olduğunu anlar Emeç.

"Cuma" başlıklı ve ölümünden yaklaşık birbuçuk ay önce yazdığı 19 Ocak 1990 tarihli makalesi ise adım başında nerdeyse iki cami yükselen İstanbul'da, her Cuma bir kara azgınlığın sahne aldığını yazıyor. Ayasofya aşını pişirip pişirip önümüze konduğundan bahisle.

Bundan 18 yıl önce türban dayatmaları bu kadar yüzeye çıkmamıştı. Camiler boş dururken metrolarda, sokalarda alışveriş merkezlerinde yapılan gösterileri görseydi neler yazardı Emeç acaba? Ama o önceden görebilenlerdenmiş.

Aynı makalede soruyor. "Laiklik nereye? " diye.

"Kadını orasından burasından örtünmeye zorlamakla, gelişmesini de durduracaklar...Hepsi bu hesaptalar..."
Bugün barbar bağırdığımız ve kadının örtünmesini isteyen, kadından çok erkeklerdir savını 18 yıl önce dile getirmesi az şey mi?

" Sıra türban, çarşaf sömürüsüne gelince karşı cinsi, başının örtüsünden tırnak ucuna kadar savunuyorlar."

Makalenin son cümlesi ise bugün çok daha anlamlı geldi bana. Bilmem ki sizler ne diyeceksiniz?

" Tanrı, laik Türkiye Cumhuriyet'ine hep böyle kara düşmanlar nasip ediyor ya, şükredelim...Maazallah! Aksi de olabilirdi. "
Aksi oldu mu acaba, ne dersiniz?


"Yıldızın Ölümü" başlıklı makalesi de çok ilgiç.

"Yıldızlar ölmez ama geçtiğimiz hafta içinde , bağrından taşan ateşi giderek kararmaya yüz tutmuş bir yıldız sönüverdi " cümlesiyle başlamış Le Monde'nın kurucusu Hubert Beuve Mery den bahsederken. Müstear adı Sirius olan bu gaztecinin dillerde dolaşan önemli cümlelerini de alıntılamış.

Mutlaka gerçeği söylemeli, bir bedeli olsa da.

Kitapla ilgili bir hatırlatma yapıp aramızdan ayrılışının 18. yılında Çetin Emeç'i anmak istedik.Işıklar içinde yatsın.

Biz de beğendik bu söylemi Sirius'un sözcüklerini. Bir ekleme yapalım. Heryerde, herzaman...

Mutlaka gerçeği söylemeli, bir bedeli olsa da. Heryerde herzaman...


* Genel Yayın Yönetmeni Çetin Emeç ( 1935 - 1990 )

Mehveş Emeç - Yavuz Bingöl "Reverie - Uzçak Bir Rüya " Cd'si için
Doğan Kitapçılık / İnceleme Araştırma Dizisi


**Söz-Müzik: Mehveş Emeç

Solist: Yavuz Bingöl
Piyano: Mehveş Emeç
Computer Programming: Orhan Şallıel
CRR Senfoni Orkestrası ve Korosu
Kayıt: MlAM, 18 mart 2005 (solist ve piyano)
Mix: Reuben de Lautour
Mastering: Pieter Snapper
DMC (Doğan Music Company)



YANGIN yazıp 3919 a göndererek THK'unun yangın uçağı alımına katkıda bulunabiliriz

 
Toplam blog
: 566
: 1338
Kayıt tarihi
: 11.07.06
 
 

Edebiyatla ilgileniyorum. Ayrıca amatörce belgesel film çalışmaları yapıyorum ve kültürel etkinlikle..