Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Ekim '09

 
Kategori
Öykü
 

Blogda cinayet...(Onbirinci ve son bölüm)

Blogda cinayet...(Onbirinci ve son bölüm)
 

www.haberyenice.net/resim/cinayet.jpg


Birinci bölüm için "tıklayın"

Bir önceki bölüm için "tıklayın"

- Komiserim, İhsan Wober'le ilgili istediğiniz bilgileri getirdim.

- Gerçekten bir cinayet olayına tanıklık yapmış mı?

- Evet komiserim. Bakın şimdi, bununla ilgili İhsan Wober'in gerek poliste, gerek mahkemede verdiği ifadeleri okuyorum. Ancak kendisi gizli tanık olarak dinlendiği için, suçlular onun kimliğini bilmiyorlarmış, ta ki kendi sitesinde bu konuda bir blog yazana kadar...

- Olay nasıl olmuş?

- İhsan Wober bir gece karısıyla tartışmış ve o hırsla arabasına atlayıp, kafasını dinlemek için sakin bir yer aramış. Nereye gideceğini bilmeden arabasını bir saatten fazla sürmüş ve en sonunda Beykoz'u geçip Anadolu kavağı sırtlarına kadar gitmiş. Fakat bir türlü tamir ettirmeyi ihmal ettiği arabasının benzin göstergesinin sıfıra düştüğünü farketmemiş. O sırtlarda arabasının benzini bitince, cep telefonuyla bir arkadaşını aramak istemiş, ancak orası askeri bölge civarı olduğundan, büyük ihtimalle sinyal karıştırıcı olabilir, telefonu çekmemiş, ve Beykoz istikametine doğru cep telefonunun çekeceği bir yer aramış. Kendisi ana yolun hemen altındaki bir patikadan yürüyormuş. Birden yanından bir araba geçmiş ve 5-10 metre ilerde durmuş. İki kişi bagajdan bir adam çıkarmışlar ve oradaki sarp kayalıktan aşağıya atmışlar adamı. İhsan Wober, bir ağacın arkasına saklanmış ama bu arada arabanın plakasını da almayı ihmal etmemiş.

- Evet, o cinayeti başka bir ekip takip ediyordu. Gümrükçüler çetesi cinayeti.

- İki kardeşin başında bulunduğu bir çete. Gümrükleri haraca bağlamışlar. Her türlü malı geçiriyorlardı. İki kardeşten büyük olanı tam bir psikopattı.

- Öldürülen kişi, yeni gümrük muhafaza müdürüydü. Bir çok gümrük memurunu açığa aldırmış, kendisi de en ufak bir usulsüzlüğe göz açtırmayan bir adamdı.

- Neyse İhsan Wober'in tanıklığıyla bu adamlar mahkum oldular. Ancak İhsan Wober'in kimliğini bilmiyorlardı.

- Sonra İhsan Wober internet günlüğünde bu olaydan isim vermeden söz etti. Ve orada tek bir yorum vardı.

- O da Ali Yımaz'ın yorumu.

- Evet Ali Yılmaz o cinayeti basından öğrenmiş ve İhsan Wober'in blog yazısına adamların isimlerini vererek yorum yapmış ve katillere de ağır hakaretler yağdırmıştı.

- İhsan Wober neden yayınlamış ki o yorumu?

- Her halde zayıf bir anına geldi. Yorum yorumdur diye düşünmüş olabilir.

- Çetenin elemanları da bir kiralık katil bularak adamı öldürdüler.

- Aynen öyle.

- Ama Ali Yılmaz'ı tanımıyorlardı. Daha doğrusu Türkiye'de hatta İstanbul'da bile bir çok Ali Yılmaz vardı.

- Evet, onun için editör Murat'tan yardım istediler. Murat'ın ilk işi ise o blog yazısını silmek oldu. Sonra da Ali Yılmaz'ı bulmak.

- Evet, Murat'ın sorgu tutanağı da elimizde zaten.

- Önce kendisine para teklif etmişler, kabul etmeyince de tehdit etmişler. Ailesi hakkında her şeyi kendisine söylemişler. Kızının hangi okula gittiğini bile. Kızın kaçırmakla tehdit etmişler. Ya para alırsın ya da aileni yok ederiz gibi tehditler...

- Ama gerçek Ali Yılmaz'ın Murat da tanımıyordu.

- Öyle ama Ali Yılmaz'ın elektrik kesintisiyle ilgili blogunu okuyunca önce olayla hiç ilgisi olmayan iki tane Ali Yılmaz'ın adreslerini verdi.

- En sonunda da yorumu yazan Ali Yılmaz'ın Mehmet Ali Yılmazer olduğunu öğrenince de kiralık katile gerçek yorumcunun adını verdi.

- Şimdi cinayeti azmettirenler belli. Onlar 24 sene hapis cezası almışlardı. Bu suç da eklenince cezaları herhalde ağırlaştırılmış müebbet olur.

- Artık ona yargı karar verecek.

- Şimdi sıra kiralık katili yakalamaya geldi.

- Murat nezarethanede değil mi?

- Evet komiserim.

- Tamam şimdi onunla görüşelim.

******

- Bak Murat, adamlar seni tehdit edince neden polise başvurmadın?

- Komiserim bunlar belalı adamlar. Her yere uzanabiliyorlar. Ailemi korumak istedim.

- Peki sana para verdiler mi?

- Gerçek ismi söyledikten sonra vereceklerdi.

- Ödemeyi kim yapacaktı?

- Dün telefon ettiğim adam.

- Kiralık katil yani.

- O kadarını bilmiyorum.

- Şimdi daha fazla ceza almak istemiyorsan bize yardım edeceksin.

- Nasıl yardım?

- O adama telefon edip, paramı istiyorum diyeceksin. Eğer vermiyoruz derse, polise gidip, hepsini ihbar edeceğini söyleyeceksin. Yalnız ıssız bir yerde randevu verme, büyük olasılıkla sen paranı alamayacağın gibi bir cinayete kurban gidebilirsin.Şimdi al şu telefonu yarın paramı istiyorum de. Sultanahmet'te Alman çeşmesi önünde buluşalım diyeceksin.

- Tamam komiserim.

******

- Alo, verdiğim isim doğru muymuş?

- İsim doğru ama işi bitiremedik.

- Siz benden isim istediniz, ben de görevimi yaptım. Ben paramı istiyorum.

- İş bitince alırsın paranı.

- Hayır şimdi istiyorum. Yarın....

- O zaman Yedikule'ye gel, Surların arkasına.

- Parayı Sultanahmet'te istiyorum.

- O zaman Ayasofyanın arkasındaki Turing evlerinin sonundaki araziye.

- Orası olmaz. Sultanahmet Alman çeşmesinin önünde bekleyeceğim. Yarın saat 11.00 de.

- Amma inatçıymışsın. Tamam 11.00 de alacaksın paranı. Biz verdiğimiz sözü tutarız.Yalnız kimse bir şey bilmeyecek.

- Merak etme sen.

******

- Tamam komiserim. Yarın saat 11.00 de Alman çeşmesi önünde.

- Peki, Rıfat sen hazırlıkları yap.

- Hemen ekibi hazırlarım.

******

Ertesi günü saat 9.00 dan itibaren Alman çeşmesine yakın bir yerde bir simitçi ve bir ayakkabı boyacısı işlerini yaparken etrafı da büyük bir dikkatle gözlüyorlardı.

- Saat 11.e çeyrek kala siyah güneş gözlükleriyle Murat Alman Çeşmesinin önüne gelmiş, buluşacağı adamı bekliyordu. Hızlı tramvaydan inen yolcuların büyük bir kısmı Alman Çeşmesinin önünden geçerek değişik yönlere dağılıyorlardı. İlerde bir otobüs turist kafilesini boşaltıyor ve rehber Alman çeşmesi önünde turistlere bilgi vermeye hazırlanıyordu. O kalabalık içersinde siyah bereli adam Murat'a doğru yaklaşıyordu.

- Parayı getirdin mi?

- Para arabada?

- Araba nerede?

- Parka bıraktım. Şimdi gidip alırız.

- Murat'la siyah bereli adam konuşurken simitçi bu sıcakta ceket giymiş adamın sol iç cebindeki şişkinliği farketmişti. Boyacıya bir el işareti yaparak, aynı anda ikisi birden harekete geçtiler.

- Yat..... yat yere....

- Sakın kıpırdama, polis...

- Simitçi adamın kolunu kıvırarak yere yatırırken, boyacı da adamın iç cebindeki nesneyi dışarıya çıkarıyordu. Bu ucuna susturucu takılmış bir silahtı.

- Siyah bereli adam Murat'a bakarken, ağzından "Sen bittin" sözleri çıkıyordu.

- Polis, asıl biten sen ve senin patronların diye cevap verdi.

İki dakika sonra olay yerine gelen iki tane ekip arabasının birinde siyah bereli adam, diğerinde ise editör Murat vardı.

******

- Komiserim, silah tahmin ettiğimiz gibi cinayetlerde kullanılan silahmış.

- Silah çok kıymetli olmalı ki, adam atmaya kıyamamış.

- Evet, çok değerli bir silah.Piyasa değeri neredeyse 5000 dolar.

- Bizde bile öyle silah yok.

- Haklısınız komiserim.

SON

Yazarın son notu: (Bu cümleyi Umberto Eco'dan çaldım)

Ben bu öyküyü birkaç bölümde bitireceğimi tahmin ederken, bloglarıma yorum yapan değerli yorumcuların dediği gibi öykü bir romana doğru gitmeye başladı. Ama roman yazmak kolay bir iş olmasa gerek. Geçtiğimiz yıllarda ünlü İtalyan romancı Umberto Eco'nun yazmış olduğu "Gül'ün adı" romanını okurken, romanın arka bölümünde bu romanı nasıl yazdığı yazar tarafından anlatılıyordu. Bu romanı yazmak için 10 yıl hazırlık yaptığını, büyük bir titizlikle çalıştığı, ve tarihsel olaylara da atıf yaparak romanı geliştirdiğini yazıyordu. Genelde yazarlar roman yazarken, gerek yerleri gerek şahısları geniş bir şekilde tasvir ederler. Onların tariflerinden romandaki kişiler canlı bir kişi gibi gözümüzün önüne gelir.

Tarihsel olaylar deyince televizyonda izlediğimiz Hatırla Sevgili dizisinde de olaylar geçmişte yaşanmış gerçek olayların içinde gidiyordu. Ben de bu 11 bölümlük blogları yazarken, gerçek olaylardan sapmadan yazdım. Bloglarda yazdığım bir çok olay da gerçekti. Hatta Nurcudumrul nicki de dahil. Bu arada komedi dükkanı programında olduğu gibi bloglardaki bazı kişilere ve değerli yorumculara atıf yaparak, onları da olayların içine katmaya çalıştım. Aslında burada dikkat çekmek istediğim olay, etrafta bir çok psikopatın olacağını düşünerek, gerek bloglarda, gerekse yorumlarda çok fazla aşırıya gitmemek gerektiğini anlatmaktı. Bu bir öykü de olsa her zaman herkesin başına gelebilecek olayları göz ardı etmemek gerek. Bu 11 bölümlük yazı dizisinde değerli yorumlarıyla katkıda bulunan başta, Vakayinüvis, Nilgün Akad, yeşilsoğan olmak üzere diğer yorumculara ve okuyuculara teşekkürü bir borç bilirim. Sürç-i lisan ettikse affola. (Son kelime de arapça oldu.)

 
Toplam blog
: 974
: 3444
Kayıt tarihi
: 16.01.07
 
 

2017 Basın özgürlük endeksine göre 180 ülkeden 155. sırada olan ülkemizde yemek tarifleri  ve tel..