Zaman cam bir saat gibi düşmüşte duvardan, duvara kanı mı sıçramış ne...! Kendimi sığdıramadım bir türlü, yuvarlak olduğuna bile inanmadığım şu soytarı dünyanın bir köşeciğine...! Benim bir tek yür..
Ata benzeyen bulutlarım oldu benim hep... Uçan halıya bindim belki de farkında olmadan... İspatlanamayan suçlarımın şahidiydi kalbim... Güldüm, ağladım, sustum, yazdım, durdum, koştum, uçtum...! Bi..
Ucu ateşe verilmiş gecelerden kalma bu kül, bilmiyorum ne katıyor gündüze... Bilmiyorum bu sokakları dolduran yüzlerin, böylesi çağlayarak aktığı yolun adı ne.. Hangi sokak lambasının altı..
"..........Gün güne, saat saate, hatta dakika dakikaya uymuyordu içimde... Öyle bir sarkaçın ucunda sallanıyordum ki, türüm insan olmasına rağmen, insanlara karşı ördüğüm duvarlar vardı nazikçe... ..
Yağmur, damlalarıyla sokaklşarı süslüyor rüzgâr eşliğinde...Yine ardına kadar açık, penceremin krem rengi, çiçekli perdesi... Oturmuş yağmura kulak veriyor, biraz ürperiyorum sevgili rüzgârın esin..
Bir deli uğultu... Gerçekten bu mu arta kalan tek şey... Gerçekten, aşkın sonundaki, o son perde, o son çırpınış... O güçlü haykırışlar, fısıltıya gizlenen çığlıklar, geceye yüklenen sızlanışlar...
Elini uzat önce, elini sıkıp sana merhaba demeyi özledim... Sonra karşına oturmayı, defterimin arasından telaşla çıkardığım, dörde katlanmış bir mektubu, eline uzatmayı özledim... Mektuba yazdığım..
Ölümün farklı farklı yüzleriyle tanışıyorum. Ölümün son nefes olduğu yanılgısında, mezarlıklar sıralanıyor. Son nefesin vakti meçhulken; milyonlarca nefesi bırakıyor ciğerlerim, ama ölüm soğuğuna ya..
Ölüm, uzun uzun susmaktır... Sonra küçük bir fısıltı, ardından birkaç beyaz sözcük Ve bir ses duyumuyla, yeniden başlar hayat... Küçük adımları birleştirdiğinde kocaman bir geçmiş bulursun ellerind..
Beni bir dağın başında kimsesiz bıraksalar, ben yine de yazardım sanırım. Doğduğumdan bu yana yaz..