İnsan bilmediği bir şeyi ellemeye korkar. Korkmalıdır da. Merak edince bilmediği bir şeyi elleyebilir belki, demesin kimse, fazla merak da iyi değildir. İnsanın başını derde sokar. Başına türl..
Küçücük ama derinden gelen çığlıklarını duyuyordum yüreğinin. Bakışlarından anlıyordum tükenmişliğini, kalabalıklar içindeki kimsesizliğini, anlatmak istediklerini ama buna dilinin ve gücü..
“Dolarken gönlüme bir tatlı hüzün Süsler hayalimi gül renkli yüzün Seni sevmek bile yetmiyor bana İçimde bir his var aşktan da üstün” Kelimeler aciz ka..
Hüzündü çınlayan kulaklarımda, uzaklardan esip geçen bir rüzgarın acıklı nağmeleriydi, başka yüreklerden toplayıp getirdiği bir acılar senfonisiydi. Tükenmişliğin son demleriydi.
“Başka türlü bir şey benim istediğimne ağaca benzer ne de bulutaburası gibi değil gideceğim memleketdenizi ayrı deniz, havası ayrı havanerde gördüklerim nerde o bekled..
Bir puslu sevda mıdır alıp yollara vuran seni?Gözü dönmüş gecelere damlarken yüreğin, yüzünü yasladığın günbatımları mıdır yoksa?Kahpe sancılar kemirirken içini, tel tel dökülürken içi..
Geçtiğimiz Salı günü dünyanın üçüncü yüz transplantasyonu gerçekleştirildi. Bu Fransa’nın ikinci yüz transplantasyonuydu.Eğer gündemi takip edenleriniz olduysa, gazetelerden ya da haber programlar..
Kimi zaman yalnızlığın yorgun hüznü düşer avuçlarımıza. Kimi zaman ellerimizin arasından düşürür kaybederiz yaşama sevincimizi. Sığınacak bir liman bulamayız yüreğimize, düşlerimize, hay..
Yolların kolaylıkla aşılıp mesafelerin çarçabuk tüketildiği bir zamanda, sana ulaşamamanın verdiği derin bir ıstırapla kavrulurken yüreğim, kalemimden bir kan damlası gibi beyaz sayfalara dökülüyor ke..
“İnsan yaşadığı yere benzer.” Öyle midir gerçekten? Bunu hiç düşünmüş müydünüz, yani yaşadığınız yere benzeyip benzemediğinizi? Edip Cansever’in şiirini okumadan önce ben de hiç düşünmem..