Umutsuzluğa düştüğün an bile 'umudun' vardır aslında.... 'Umut'suz kelimesi bile umut saklamaktadır içinde. Çok mu edebi oldu?... Dur şöyle başlayalım o zaman: Hani bazen yorgun düşer, öyl..
Kuş ötüşleriyle sabaha ermek… Gün erken doğdu sanki bugün ya da benim için yeniden doğdu gün. Bu yeni bir doğuşa hazırlanıştır belki. Mezar soluklu bir nefes değil mi ki aldığımız? Serin sessizliği..
Yalnız saatlerin gözümün önünden, uçağın bulutlar arasından geçişini yakalayamadığı gibi insanın, öylece geçişini seyrediyorum. Kentler vardı, kalabalık yalnızlıklardan oluşan, balıkçılar ..
Güneşin farklı plakalarda , değişik şehirlere akışını izliyorum son yolculuğumu yaparken. Ezan vaktine az kaldı. Yorgun ve susuz yolcular var bugün kalemimin ucunda. İftar yapabilmek için bekleyen ..
Eski zamanlarda, çok da eskimiydi hatırlamıyorum; tarih yok aklımda. Ama önceleriydi hayatımın, benden öncesi…Yalnızlığımın beni kuytu köşelerde beklediği zamanlardı belki; yalındım ama ‘yanıldım’..
Sonu olmayan bir hikaye yazıyorum, sonu hiç gelmesin bitmesin istiyorum. Hep bildiğin gibi işte: iki kişi ve 'aşk' var hikayede... Aşkı; gözlerle ifade edemeyen, nehirler gibi taşmak isteyen..
Geçmiş zaman kipiyle nası derler; bitti-geçti ama gidemedi nedense bi türlü…Gidemedi işte şöyle alıp başını uzaklara; rüzgara kapılıp gidemedi- poyraz rüzgarları gibi esip dağıtanından değil ; şöyl..
Zamanın akıp gittiğine şahit olurdum çoğu kez; ama bu sefer kum saatini ters çevirip kum tanelerinin hızla süzülüşünü izliyorum. Oracıkta, sessizce bekliyor çocukluğum, saçında kırmızı kurdele , ..
Zamanın süzgecinden geçirdim tüm anılarımı, elekte kalan tortular, bir tomar ‘acı’ ve yarım kalan umutlardı sadece… Koca bir toz yumağı. Ayıklamaya çalışsam da umutlarımı (!) beceremedim bir türl..
Sapsarı, kurumuş mısır tarlalarının arasından uzanan; altın ışıltılı yolda ilerlerken biz; tarlalar peşi sıra süzülüp gidiyordu hayatımızdan. Oysa ben, kaybolmayı hayal ediyordum / mısır boyların..