Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Aralık '09

 
Kategori
Blog
 

Dönüşüm Muhteşem ve Muhterem Olacak

Dönüşüm Muhteşem ve Muhterem Olacak
 

Uzun bir ayrılıktan ve uzun bir yolculuktan sonra yeniden klavye başına oturmak ve buradan şu an gözleri ekranda olan herkese selam göndermek ne de güzelmiş. Konuya yabancı olanlar belki bilmeyebilirler kısaca arz edeyim sonra da biriktirdiklerimden harcarız. Bundan yaklaşık bir buçuk ay önce kısa süreliğine veda etmiştim. Uzun bir yolculuğa çıktığım ve bir müddet geri gelmeyeceğim için. Şimdi klavyemin başındayım.

Laf kalabalığını geçeyim de esas meseleye döneyim diye uğraşmadığımı sanmayınız. Bunun için fevkalade çaba gösteriyorum lakin her mola arkasında hasıl olan kronik problemim alevlenme periyoduna girmiş bulunduğundan dilimi frenleyemiyorum. Bilenler bilecektir mola dönemlerinden sonra çenem düşer. Anlatacak o kadar çok şey varken gerekli gereksiz bir konuşma nöbetine girerim. e zaten bu sitede okuduğunuz çoğu yazı konuşur gibi yazıldığından bu çene düşme hadisesinden siz de payınızı almış olursunuz. Hani ekranın diğer yanında olmak çenemin düşmesinden etkilenmeyeceğiniz rahatlığını vermesin. Bilakis konuşamadığımdan daha çok yazarım :)

Lafı eğip büktükten ve punduna getirerek iki parendeyi müteakip köprü vaziyeti aldırdığımdan ne anlatacağımı da unutmuş bulunmaktayım. “Daha iyi ya kısa kesersin biz de kafa dinleriz” diye ümit edeniniz ve bu olasılığı aklının ucundan bile geçireniniz varsa istirham edeceğim, teessüf edeceğim. Konuyu unuttuğum zamanlarda daha çok konuştuğumu unuttunuz galiba. Bir nevi telafi maksatlı konuşarak eksikliği giderme sendromu denebilir buna. Esas konuyu unutunca yan konularla süreyi ve yeri doldurmak ve hatta doldurup taşırmak. Örnek:Sabahtır okuduklarınız. Şöyle geri dönüp bir bakın hiçbir şey anlatmadığım halde 290 kelime kullanmışım. Bu da Bekir Coşkun yazısı uzunluğu eder. “O kısacık yazıda çok şey anlatıyor ama kendini de onunla mı kıyaslıyorsun, oha falan olduk” şeklinde doğrudan doğruya kıyaslama metoduna girişerek lafı ağzıma tıkmaya çalışan ve bu şekilde yazın hayatımı nihayete erdireceği hususunda ümitlenenler varsa dolaptan soğuk bir bardak su getirebilirim. Hiç öyle üzerime alınmam hiç de gocunmam. Yazın hayatıma nokta koymayı da düşünmüyorum :)

Konu tehlikeli sula doğru gitmekte idi ancak imdadıma fare yetişti. Eski yardımcım Seyfi’yi bilenler şimdi de yardımcı olarak bir fare aldığımı düşünebilirler. Düşünmek serbest. Ama yanlış. Fareyle işim olmaz. Bahsini ettiğim “Mouse” denilen şey. Klavyemin üzerine kablosu sarkmış, parmağım dolanınca Bekir Coşkun mevzuundan çıkıverdim. Yoksa ona dair iki çift bilemedin üç çift daha laf edecektim, son demlerdeki hali pür melalini şeyedecektim de boşverdim :)

İşte sevgili okurlarım kel başa şimşir tarak misali dam üstünde saksağan vur beline kazmayı nevinden bir konu üzerinde saatlerdir bir şeyler yazıyor olmak, sulanmış beyin bölgelerimi kurutma ve sıkma çalışmalarını gölgelemekten öte bir şey değildir. Haliyle uzun ara vermenin getirdiği bir takım komplikasyonlar olacaktı. Benimki de beyin sulanması sendromu olmuş çok mu. Asıl domuz gribi oldum daha ona gelmedim. Bir de onu yazsam sabaha kadar bitmez şerefsizim. Ancak ben işi gücü olanları da düşündüğümden (hassas ve herkesi düşünen yazar tribi) konuyu oralara taşımaktan imtina ediyorum. Velev ki yazmak gerekti diyelim, o zaman bir başka yazımızda o hususa değiniriz olur biter.

Bugünlük bu kadar gevezelik yeter diye düşünüyorum. Yetmez diyenler birleşsin, toplaşıp bize gelsin de lafın belini kırmaya devam edelim. Hem ikram olarak hurma mevcuttur, hem de bol miktarda… Anlayan anlamıştır zahir :)

 
Toplam blog
: 656
: 1708
Kayıt tarihi
: 08.12.08
 
 

Allah kimisine “Yürü ya kulum” demiş. Ben onu “Yürü, yaz kulum” anladım. Yürü anca gidersin manas..