Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Ocak '17

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Ediz Hun ne yapsın kardeşim

Ediz Hun ne yapsın kardeşim
 

İlk gelişimdi fakat ya önceki bir yaşamdan... açıklayamadığım, aklımın almadığı bir şekilde mahalleyi biliyordum, dar sokakları, sahildeki çay bahçesini, üzerine kalpler çizilmiş ahşap masaları, çınar ağaçlarını, köşedeki bakkalı, sardunyaları, iyot kokusunu, eskimişliği, umutsuzluğu...

Balık lokantasına girmeden önce sahili döven dalgaların sesini dinledim bir süre, kapıdaki görevli ile selamlaştım, tanışır gibi yaptık karşılıklı, yıllara yenik düşmüş merdivenleri eze eze ikinci kata çıktım, zamanında acaba kimlerin hülyalı gözlerle denizi seyrettiği, hayaller kurduğu belki gurbetten gelecek birini beklediği, gizli gizli ağladığı eskiden cumba olduğunu tahmin ettiğim bölüme atılmış iki kişilik masaya oturdum.

Kavundu, beyazpeynirdi...

Anladım ki; ahşap binanın ruhu da beni biliyordu, eski Türk filmlerinin afişlerini asmışlar nemli duvarlara, Ayhan Işık, Belgin Doruk, Ofsayt Osman,Tarık Akan siyah beyaz olarak hatırladığım kim varsa tam kadro orada...

İnsanın saygıdan ceketinin önünü ilikleyesi gelir ya öyle mahcup bir ruh hali geldi yapıştı üzerime, Sevda Ferda ile göz göze geldik, Sevda Ferda'nın Sevda Ferda olduğu zamanlar ama Ses Dergisi kapağı, manşet; Ediz Hun'u da Baştan Çıkardılar...

Ediz Hun ne yapsın kardeşim diye geçirdim içimden, sesli düşünmüşüm demek, garson geldi yanıma söyleyecek bir şey bulamayınca buz istedim...

Hani şehirde belediye korosu kurulur, sırf sosyallik olsun azıcık da kendini göstersin diye, bankacısı, memuru gidip gelmeye başlar, hısım akraba da; sen neymiş be ağbi ayarında sırtını sıvazlar, vatandaş kendini bir süre Adnan Şenses gibi, Yıldırım Gürses gibi hisseder, Yıldırım Gürses de kiloludur neticede, madem sesim güzel hocasını bulayım ud çalmayı öğreneyim der ağbi, öğrenir kulağı yettiğince, bayramlarda kapalı spor salonunda, özel günlerde belediye tiyatrosunda kahkahalı, cümbüşlü, takım elbiseli, papyonlu, döpiyesli, fırfırlı konserler olur... Yerel seçimlerde parti değişir, koro dağılır, ud bir köşede unutulur...

" Efkarın bol olsun" deyip yanıma oturan ağbi udu bir köşeye bırakmamış, memuriyetten emekli olduktan sonra mor kadife papyonu, o zamanın en ünlü terzisine diktirdiği takım elbisesi,beyaz gömleği yerli yerinde ekmek parasına, el aleme minnet edeceğine balık lokantalarında meşk eder olmuş...Pantolonun paçaları çamurlu fakat yolların hali de malum!

Usulden isteğimi sordu, benden ses çıkmayınca hicaz taksime başladı, lokantanın içinde çatal bıçak sustu, beyler sustu, bayanlar sustu, rüzgar sustu, deniz sustu, hicaz olup ince ince akmaya başladı zaman...

Elektrikler kesildi mi üzerine!

Garson geldi sanki mahallenin tek plastik topunu, sanki o gün mahalle maçı varmış da o patlatmış gibi; "trafo patlamış" dedi...

Mumlar, gaz lambaları...

Ağbi dürttü dirseği ile kulağıma eğildi;
- Hicaz başladım ama ortam rasta döndü- dedi

Udi kafasında beni nereye koyduysa artık, hicazla rast arasındaki farkı biliyormuş gibi baktım!

Meraklısına; Demiryollarından emekliymiş ağbi, üç defa evlenmiş üç defa boşanmış bir keresinde Taylan Gazinosunda Zeki Müren'in arkasında çalmış!

 
Toplam blog
: 1280
: 1114
Kayıt tarihi
: 09.08.06
 
 

Deniz tutkunu.Amatör kıyı balıkçısı. Aynı Şarkı ve Ilık Havada Hoşça Kal adlı kitapların yazarı ..